IV. MURAD’IN TAHTA ÇIKIŞI VE ANADOLU’NUN AHVALİ -1-

Kıymetli okuyucu, IV. Murad’ın Osmanlı Hükümdarı olmasıyla başlayan dönemi ve yaşanan olayları bir yazı dizisi halinde bu haftadan itibaren sizin nazarı dikkatinize arz edeceğim. Konunun önemine binaen kısa bir hatırlatma da yapmak istiyorum. Şöyle ki:

16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ve 17. Yüzyıl başlarında Osmanlı tahtına 3 hükümdar gelmişti. Bunlar 3. Murad, 3. Mehmet ve 1. Ahmed, bu hükümdarlar zamanında devlet idaresi valide sultanlarla padişah kadınları, kapı ağası, kızlar ağası, kadın, erkek eş dost arkadaş ve diğer bir kısım devşirme, dönme nüfuzlu şahısların müdahaleleriyle bozulmuştu.

Zevk ve sefaya düşkün olan 2. Selim, memleket idaresini Sokullu Mehmet Paşa’ya bırakarak zamanını zaman etmişse de 3. Murad ise Sokullu dönemindeki kısmi iyileşmenin kıymetini bilmeyerek rüşvet düşkünü ve iktidarsız adamların işbaşına geçmesiyle ve aynı zamanda diğer sosyal olaylar ve girişilen savaşların uzaması o zamana kadar muntazam işleyen askeri teşkilatı bozmuş ve ihtiyaç üzerine ocaklara (Yeniçeri, Sipahi) devşirme kanununa aykırı olarak asker alınmış, tımarlı sipahi ihmal edilmiş, taşrada Beylerbeylerine verilmesi lazım gelen zengin haslar ve savaşçı eyalet sipahilerine verilmesi lazım gelen yüksek gelire sahip olan tımar ve zeametler saray mensuplarına, tanıdığa eşe dosta birtakım hokkabazlara verilmeye başlanmıştı. Mesela Mısır valisi Hadım Hafız Paşa, azledilerek yerine her sene 100.000 altın vermeyi taahhüt eden Mir Alem Ağa, Mısır’a vali olmuştu.

Bu bozulma toplumun her katmanına yayılarak ilmiye sınıfını da etkisi altına almıştı. Devletin şer’i ve hukuki kanunlarının işlememesi veya ilgili memurların, hakimleri liyakatsiz tayin ve atamaları birçok sebebe dayalı olarak köylünün çiftini çubuğunu bırakarak isyancılara katılması iktisadi ve ticari geniş buhranlara sebebiyet vermişti.

Bu dönemde Padişahlar, bizzat ordunun başında cephelerde bulunan bir baş kumandan değil, saraya kapanmış, memleket ahvalinden, hakiki durumlardan habersiz şahsiyetler haline gelmişlerdi. Eyaletlere vali tayininde liyakate değil en fazla para verene itibar edildiğinden Sancakbeyliği, Beylerbeyliği, Defterdarlık. Kadılık ve buna benzer mühim memuriyetler para ile verildiği gibi ayrıca bu atamalara sebep olan adamlara da dellaliye adında paralar veriliyordu. Genç Osman bütün bunları biliyor ve reformlar yapmak istediyse de maksadına nail olamadan daha önce de bahsettiğimiz gibi akıbeti feci olmuştur.  IV. Murad, döneminde imparatorluğun yeniden rayına oturtulması adeta ikinci bir kuruluş gibidir. Ancak hiçbir şey eskisi gibi olmayarak devam etmiştir.  

Bu kısa hatırlatmadan sonra konumuza dönebiliriz.

Birinci Mustafa’nın hal edilmesi ve Dördüncü Murad’ın Hükümdarlığı

Kemankeş Ali Paşa, vezir-i azam nasp ve tayin edildikten sonra devletin gidişatının ve vaziyetin tehlikeli olduğunu görüyordu. Zira Sultan Mustafa şuurundan mahrum olduğu için devlet işleriyle pek bir alakası yoktu, bütün işler valide sultan ve taraftarları ve Yeniçeri ocağının ileri gelenlerinin elinde dönüyordu. Sultan Osman’ın katledilmesi bahanesiyle Erzurum Valisi olan Abaza Mehmet Paşa ayaklanmış devletin başına mühim bir gaile açmıştı.

Bunun yanı sıra askerlere verilen bağışlar ve diğer hediye babından ödemeler, her ayaklanma sonrası askeri teskin için verilen paralar Osmanlı hazinesini neredeyse tam takır hale getirmişti. Bu güç haller karşısında vezir-i azam Kemankeş Ali Paşa, Şeyhülislam Yahya Efendi ve diğer Kazasker Efendiler bir araya gelerek ve diğer devlet erkanıyla da danışmak suretiyle bu gidişe bir çare bulmaya gayret gösteriyorlardı. Devlet işlerini bizzat görmekten aciz olan Sultan Mustafa’nın yerine Sultan Ahmed’in oğullarından yaklaşık 11 yaşlarında bulunan Dördüncü Murad’ın yeni hükümdar olmasında ittifak ettiler. Bu durumun suhuletle halledilmesi için vezir-i azam Kemankeş Ali Paşa ve Şeyhülislam Yahya Efendi bir heyet oluşturarak Sultan Mustafa’nın validesiyle görüşmeye giderek, Padişahın aynı zamanda da imamet makamında bulunması münasebetiyle akli dengesinin yerinde olmadığını da bahane göstererek bunun caiz olmadığından bahisle hal edilmesi lüzumunu söylediler.

Bu saltanat değişiminin olabilmesi için de valide sultana şöyle bir teklifte bulundular. “Yarın ki divanda oğlunuz Sultan Mustafa makamında otururken bazı suallerimiz olacak, mesela adın nedir ve kimin oğlusun? Bugün günlerden ne gündür? Diye soralım şayet bunlara doğru cevap verirse padişahımızdır. Şayet doğru cevap veremez se hem imameti ve hem de padişah olması şer’an doğru değildir. Çünkü çocuğun imameti caizdir, delinin değil” dediler. Bunun üzerine valide sultan da “hali ortada bu suallere cevap veremeyeceği bellidir” cevabını verdi ancak Sultan Osman gibi oğlunun hayatına dokunulmamasını istedi. Zira Valide Sultan, oğlunun gerek büyük biraderi Sultan Ahmed ve gerekse yeğeni Sultan Osman taraftarlarından öldürülmek istendiğini bildiğinden hal edilmesinden yani tahtan indirilmesinden sonra Sultan Osman’ın akıbetine uğrayacağından korkuyordu. Gelen heyet bu hususta valide sultana garanti vererek kendisini tatmin ve ikna ettikten sonra Sultan Mustafa Davutpaşa’daki kışladan nakledilerek alınarak saraydaki dairesine yerleştirildi ve daha sonra da Sultan Murad bulunduğu odadan çıkartılarak hükümdar olarak ilan edildi. (9 Eylül 1623)

Osmanlıda adet olduğu üzre yeni bir padişah göreve getirilirse askere cülus bahşişi adı altında birtakım paralar verilirdi. Ancak hazinenin tamtakır olması sebebiyle bu bahşişin verilmesi mümkün olmadığından ocaklılar cülus bahşişi almayacaklarına söz vermişlerdi. Fakat başlarındaki subaylar buna pek rıza göstermeyerek askeri tekrar bahşiş isteme yönünde el altından kışkırttılar önceleri bahşiş istemekten vazgeçen asker bu sefer bahşiş isteriz diye tutturdular. Bunun üzerine sarayda bulunan altın ve gümüş eşya darphaneye gönderilerek para kestirilerek yeni bir kargaşanın çıkmaması için cülus bahşişi verildi. Bayram Ağa da Yeniçeri ağası olarak nasp ve tayin edildi.

Şeyhülislam Yahya Efendinin Azli Meselesi

Kifayetsiz kişileri bulunduğu makamdan kaynaklanan güç hem şımartır ve hem de zehirler derler ya bu Osmanlı saltanatında defalarca gözlemlenen ve görülen bir olaydı. Şöyle ki; Vezir-i azam olan Kemankeş Ali Paşa, Sultan Murad’ı tahta geçirmekle yaptığı işten de cüret alarak birtakım nasp ve tayinleri rüşvet alarak iş görmeğe başlamıştı. Bu vesile ile de işi iyice azıtma noktasına getirdi, Ramazan bayramı vesilesi ile Şeyhülislamı ziyareti sırasında Yahya Efendi’nin bir konuşma esnasında taşı gediğine koyarak ortalıkta bazı rüşvet meselelerinin döndüğünden bahisle vezir-i azama bazı nasihatlerde bulunması  sebebiyle Kemankeş Ali Paşa, bu konuşmalardaki ima ve nasihati kendi üzerine alarak öfkeli bir şekilde o dönemde kayınpederi de olan Bostanzade Yahya Efendiye açmış o da “Yahya Efendi şayet Şeyhülislam olarak kalırsa seni bir tuzağa düşürür” diyerek damadını daha da kışkırtmış ve bunun üzerine Kemankeş Ali Paşa, kendisinin tahta geçirdiği genç padişaha “Şeyhülislam Yahya Efendi, Mere Hüseyin Paşa ile birlikte hareket ederek sizi hükümdar yapmak isteyen ulemanın üzerinizde ittifak etmelerine mani oldu, bu vesile ile ulema kendisine son derece kızgındır ve hatta hala zorbalarla beraber hareket etmektedir” diyerek padişahı Yahya Efendinin aleyhine iğfal etmesi üzerine Şeyhülislam Yahya Efendi görevinden azledildi ve yerine Sultan Osman’ın (Genç Osman) kayınpederi olan Esad Efendi Şeyhülislam olarak nasp ve tayin edildi. (1623) Burada hem Şeyhülislam Yahya Efendi ve hem Kemankeş Ali Paşa’dan biraz bahsetmek gerekmektedir.

Önce Ali Paşa hakkında kısa bilgi vermeye gayret edeyim: Kemankeş Ali Paşa, aslen Ispartalıdır, Türk asıllıdır. Genç yaşta İstanbul’a gelerek bir vesile ile saraya intisap etmesi ve ok atmadaki mahareti münasebetiyle silahtarlığa kadar yükselmesini sağlamıştır ve bundan dolayı lakabı “Kemankeş”tir. Enderun eğitimlidir. İnişli çıkışlı bir hayatı olmuştur. 1620 senesinde Sultan Birinci Mustafa’nın sadareti döneminde vezirlik rütbesiyle Diyarbakır Beylerbeyliğine tayin edildi. Bu görevdeyken Defterdar Hacı Ahmet Efendiyi saraya bildirmeden öldürttüğü için azledilip Genç Osman’ın hocası olan Ömer Efendi tarafından idam edilmesi istendiyse de Dilaver Paşa’nın himayesiyle sadece azledilmekle yetinildi ve daha sonra Bağdat valiliğine tayin edildi. Genç Osman’ın katledilmesi üzerine İstanbul’a gelen Kemankeş Ali Paşa, Mere Hüseyin Paşa’nın sadrazamlıktan azledilmesi üzerine 1623 senesinde vezir-i azama olarak göreve başladı. Kendisini mutlak ölümden kurtaran ve Vezir-i azam olmasını sağlayan Birinci Mustafa’yı tereyağından kıl çeker gibi tahtan indirerek Sultan Murad’ı (IV. Murad) Osmanlı tahtına oturttu. Ali Paşa, üç gaile baş etmeye gayret etti. Bunlardan birincisi Anadolu da Abaza isyanı, İran Şahı Abbas’ın Bağdat’ı tehdit etmesi, İstanbul’da asayişin temini.

Ali Paşa, devlet hizmeti görürken bağımsız hareket etmek istiyordu, bunun için kendisine ayakbağı olarak gördüğü Şeyhülislam Yahya Efendi, eski sadrazam Mere Hüseyin Paşa, vezir-i azamlıkta kendisine rakip gördüğü Gürcü Mehmet Paşa, Kayserili Halil Paşa gibi muarızlarından kurtulmaktı. Önce Yahya Efendiyi padişaha şikayetle azlettirdi, ardından Gürcü Mehmet Paşa ile Kayserili Halil Paşa’yı hapsettirdi ve ardından eski sadrazam ve Genç Osman’ın katili olan Arnavut devşirme ve dönmesi olan Mere Hüseyin Paşa’yı katlettirdi.

Ali Paşa, muarızlarının kimini merkezden uzaklaştırmak, kimini hapsettirmek ve kimini de katlettirmek işiyle uğraşırken yeni düşmanlar edindiği gibi İran Şahı Abbas ise Bağdat’ı kuşatmıştı. Ali Paşa’nın aleyhinde cereyan eden bu olaylar neticesinde Şeyhülislam Esad Efendi başta olmak üzere Defterdar Baki Paşa, Darüssaade Ağası Mustafa Ağa ve diğer bazı devlet ricali de sadrazamın bertaraf edilmesi hususunda anlaşma temin etmişlerdi. Padişaha şikayetle idam edilmesini talep ettiler, Bağdat, Musul, Kerkük civarındaki İran savaşlarındaki başarısızlıklar ve Bağdat’ın elde çıkması, Anadolu’da Abaza isyanı, Mısır’da meydana gelen karışıklıklar, mali sıkıntılar ve bunun yanında Ali Paşa’nın adının rüşvete karışması zaten zor durumda kalmasını çoktan sağlamıştı. IV. Murad’ı tahta kendisinin getirdiği hususundaki gayet mağrur, zalim davranışları ve hiçbir nasihate kulak asmaması rüşvetçi bir vezir olarak nitelenmesi münasebetiyle idam edildi ve bütün malı mülkü müsadere edilerek hazineye irat kaydedildi. (3 Nisan 1624) Mezarı İstanbul Çemberlitaş yakınlarındaki Ati Ali Paşa Camii’nin haziresindedir.

Şeyhülislam Yahya Efendiye gelince; Bayramzade Zekeriyya Efendi’nin oğludur. Doğum tarihi konusunda rivayetler olmakla beraber 1561 senesinde doğmuştur. Devrinin alimlerinden ders alarak yetişmiş olan Yahya Efendi, İstanbul’da değişik medreselerde müderrislik görevlerinde bulunduktan sonra 1596 senesinde Halep, 1597 senesinde ise Şam kadısı olarak görev yapmıştır. Daha sonra Mısır kadısı olarak görevlendirildiyse de 1600 senesinde azledilerek İstanbul’a dönmüştür. İstanbul’da da değişik görevlerde bulunduysa da 1617 senesinde Rumeli kazaskerliğine tayin edildi fakat bu vazifesi iki yıl kadar sürmüştür. 21 Mayıs 1622 senesinde Şeyhülislam olarak göreve nasp ve tayin edildi. IV. Murad’ın padişah olmasıyla nüfuzu artan Yahya Efendi, sadrazam Kemankeş Ali Paşa’nın şikayeti ile 4 Ekim 1623 senesinde bu vazifeden azledildi. Ancak 22 Mayıs 1625 senesinde ikinci defa Şeyhülislamlık makamına getirilen Yahya Efendi bu görevinde 1632 senesine kadar devam etti. Bu tarihten itibaren inzivaya çekilen Yahya Efendi 3 defa olarak 7 Ocak 1634 senesinde yeniden Şeyhülislamlık makamına getirildi ve ölümüne kadarda bu makamda kaldı. IV. Murad’ın büyük sevgi ve saygısını kazanan Yahya Efendi padişahla Revan ve Bağdat seferlerine de katıldı. Sultan İbrahim’in padişahlığı döneminde uğramış olduğu iftira ve suçlamalar yüzünden sağlığı bozulan Şeyhülislam Yahya Efendi, 27 Şubat 1644 senesinde vefat etti. Yahya Efendi, Şeyhülislamlığının yanı sıra şair, gönül ehli, hoşsohbet, nüktedan ve hak bildiği yoldan şaşmayan bulunduğu makamın hakkını ziyadesiyle veren, siyaset bilen, etrafındaki insanlardan daima saygı gören aynı zamanda cömert mütevazı bir ilim ve devlet adamıdır. Divan sahibidir. Klasik Türk edebiyatının önde gelen gazel şairlerindendir. Mezarı İstanbul Çarşamba semtinde Sultan Selim Camii’nin yakınındaki kendi yaptırmış olduğu medresenin haziresindedir. Allah rahmet eylesin.

Haftaya Anadolu’nun ahvali ile devam edeceğiz.

 

Bu yazı toplam 19345 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Özdemir Arşivi