Ahmet Polat
Tevazu
Türk Dil Kurumu imla kaidelerine “tevazu”, transkripsiyonda ise tevâzu‘ (التواضع) şeklinde yazılır. Arapça kökenli bir kelime olan tevazu, lügatte “kendini küçük görme” anlamına gelir. Istılahta ise tevazu; “geri planda bulunma, büyüklenmeme, iyiliği artırma, mal ve makam gibi insanın gururlandığı şeylerden korunması, kibir ve kendini beğenme noktasında dikkatli davranması” şeklinde tarif edilmiştir.
Ahlâk-ı hamide diye isimlendirilen ideal İslâm ahlâkında önemli bir konuma sahiptir. Şu‘ara 6/215, İsrâ 17/37, Mâide 5/54, Hac 22/34, Kasas 28/83, Necm 53/32 ve Furkan 25/63 sûreleriyle birlikte pek çok rivayette geçmesi, hatta Hz. Peygamber’in, bizzat hayatında tevazuu yaşaması, mütevaziliğin önemini gösterecek niteliktedir.
Raşit halifeler, Yavuz Sultan Selim, Fuat SEZGİN, Aziz SANCAR gibi tarihe damga vuran simaların ortak özelliklerinden birisi de mütevaziliktir.
Tevazuda iki şey dikkat çekmektedir; ihlas ve kudret.
İhlas: Hattı zatında, gurur, kibir ve riyanın tam karşısındadır. Kulun, her haliyle içten davranmasıdır.
Kudret: Para, makam, nesep, çocuk, güç, güzellik gibi kişinin sahip olduğu dünya nimetleri karşısında, gurur ve kibre kapılmadan içtenlikle sade bir kul gibi yaşama niyeti, dinen hoş görülmektedir. Tarağın dişleri nasıl eşit seviyedeyse, insanların da farklı meziyetlerinin bulunmasına rağmen Allah katında “kulluk” noktasında artı bir değer taşımamaktadır. Dolayısıyla yukarıdaki nimetlere sahip kimsenin mütevazı yaşam konusunda güçlü bir irade göstermesi gerekir.
Yukarıdaki izah edilmeye çalışılan ihlas ve kudretin daha da anlaşılması babında şu ayrıntıya değineceğiz: Tevazu, Arapça’da, “hakikatte olmayan bir şeyi izhar etme” anlamı taşıyan “tefâ‘ul” (التفاعل) kalıbından gelmektedir. Binaenaleyh tevazu, kişinin, sahip olduğu dünya nimetleri karşısında nefsine dizginleyip normal-sıradan bir kişi gibi davranıp “Allah’ın kulları eşittir, Allah katında üstünlük; ancak takva iledir” düsturunu dışa yansıtması istenmektedir. Böylece mütevazilik vesilesiyle (ilkel ve batıl dinlerde bulunan) toplumun yapısını ve huzurunu bozabilecek kast sistemine karşı şer’an tedbir alınmıştır.
“Sonradan görme gâvurdan dönme” diye ecdadımızın, tevazu ile özdeştirebileceğimiz özlü ve veciz bir sözü vardır. Şu halde kâmil Müslüman, sonradan elde edilen dünya nimetleri karşısında basit tavırlar takınamaz, vakur duruşunu ve asaletini bozamaz.
Kur’an’ın ifadesiyle “vasat ümmet” özelliğine sahip biz ümmeti Muhammed; kibir ve tezellülün ortasındaki mütevaziliği yaşamalı ve yaşatmalıyız.
Kibir (Büyüklenme): Yüce Allah’a mahsus bir sıfattır, insana yakışmaz. Şeytanın cennetten kovulma nedenidir. Büyüklük taslama, dinen günahtır.
Tevazu: kişinin bulunduğu konum ve hak ettiği değerin altındaki bir mertebeye rıza göstermesidir.
Tezellül: Zillet kelimesinden türemiştir. Kişinin kendisini küçük düşürecek şeylere karşı koyamamasıdır. Dinimizce uç noktadadır.
Tevazu dairesinde yaşayan fert ve toplum asağıdaki hasletleri elde eder:
- İnsanın iç dünyasındaki (fıtrat) özüne ulaşır. Buradan da Allah’a yakınlaşabilecek duygu ve düşünceleri harekete geçirir.
- Allah’ın has kullarından biri olmamızı sağlar.
- Özellikle son dönemlerde hasretiyle yanıp tutuştuğumuz Muhammedî ahlâkla kuşanırız,
- İnsanlar arasında sevgi, saygı ve muhabbetin artmasına birlik-beraberliğin pekişmesine vesiledir.
- İyilik, vefa, saygı, sadakat, ihlas, yardımseverlik, merhamet, rıfk gibi toplumun bütün katmanları tarafından kabul görmüş değerleri ön plana çıkarır.
- Sosyal medya aracılığıyla tüketim çılgınlığının baş gösterdiği (özellikle) şu günlerde, meydana gelebilecek fitne ve tehlikelere karşı adeta paratoner vazifesi görür.
- Şatafat, debdebe, ihtişam, lüks hayat yerine, dünya nimetlerini israf etmeden her birşeyin yerli yerince kullanılıp tüketilmesini sağlar.
- Müslümanlardaki ülfet, dayanışma ve kardeşlik ruhunu törpüler, toplumun uyum içerisinde gündem belirleyerek birlikte hareket etmesine vesiledir.
- Kişinin yürüyüşünü, hareketlerini, sesini, davranışını, seçtiği kelimeleri, konuşmasını, öfkelendiğinde kırmamaya özen göstermesini, giyim ve kuşamını daima kontrol altında tutmasını sağlar. Böylece “böbürlenmemesi gerektiğini, kendisinin aciz bir kul olduğunu” içten içe telkin ederek nefsini kontrol altında tutabilir.
- Yanındakilere, en az kendisi kadar değer verme suretiyle insanların sevgi ve saygısını kazanır.
- Toplumda ara buluculuk gibi konularda başı çeker.
- Kin, nefret, haset, düşmanlık, böbürlenme, gururlanma ve övünme gibi insanların arasını bozabilecek olumsuz davranışların körelmesine vesiledir.
- Dünyada insanların muhabbetine, ahirette ise Hz. Allah’ın nimetlerine kavuşur.
- Etraftaki farklı düşüncelere kulak verebilir.
- Teşekkür etmeyi, haklıya hakkını teslim etmesini öğretir.
- Erdemli topluma giden yolda kilometre taşıdır.
- Allah’ın bizlere bahşettiği dünya nimetlerini etkin ve verimli kullanarak başarılı olmamıza katkı sağlar.
- Tevazu sayesinde toplum içerisindeki ilişkilerimizi sağlam zemin üzerine kurarız.
- Öz benliğimizde fark edemediğimiz gurur ve cehalete karşı şifadır.
Toparlayacak olursak, mallarımız, evlatlarımız, güzelliğimiz, makam/mevkilerimiz, siyasi veya içtimai nüfuzumuz, maiyetimizde çalıştırdığımız kimseler gelip geçicidir. Fıtratımızdaki acizliğimizi izhar edip mütevazı hayat benimsemek yerine, ârızî nimetlerin cereyanına kapılıp acizliği kapatmaya çalışmak son derece tehlikelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.