Niyet

Günlük hayatımızda bir müşkilatla karşılaştığımızda, “benim kalbim temiz,” yahut “Allah niyetimi biliyor” diye söyleniriz. Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetlerinde, kalplerimizin derinliklerinden geçen her bir düşünce ve niyetin Allah tarafından bilindiği geçmektedir. Bu yüzden Allah kalplerimize ve niyetlerimize göre verir.

“Ameller ancak niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti/yönelişi Allah’a ve Resulüne ise, onun hicret ve yönelişi Allah ve Resulünedir. Kimin hicreti (yönelişi) de elde edeceği bir dünyalığa veya nikahlanacağı bir kadına ise, onun hicreti/yönelişi de o hicret ettiği/yöneldiği şeye göredir.” (Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1.)

Niyetle alakalı bu hadisi İmam Buhârî, Sahîh-i Buhârî isimli eserini yazarken, kitabının en başına bilerek yazmıştır. Zira Hz. Peygamber’in hicretinin akabinde, Allah ve Resulüne inananlar, Mekke’den Medine’ye herkes hicret ediyordu. Ancak ismini bir Sahâbe, sevdiği Ümmü Kays adındaki bir kadın için hicret etmişti. Şüphesiz bu zat bir mümindi ancak niyet ve düşüncesi, davranışlarının önünde değildi…

O da bir muhacirdi ama, Ümmü Kays için hicret etmişti. Sadece Allah için katlanılabilecek bunca meşakkate o, bir kadın için katlanmıştı. İsim zikredilmeden, yukarıdaki hadise mevzu olmuştur. Onun için söylenmesi, sadece onu kapsıyor anlamına gelmemeli; bizler için de bağlayıcıdır ve kapsayıcıdır

Niyeti hâlis olan bir Müslümanın, günlük hayatındaki işleri rast gittiği gibi çevresi için de rol model olur.

Tarih sahnemizde öyle iyi niyetli kâmil insanlar yer almıştır ki, Hz. Allah onların niyetlerine göre sebepler/vesileler yaratmış, isimleri günümüze kadar hatırlanır hâle gelmiştir.

Sayıları pek çok olmakla birlikte, alanımızın sınırlı olması nedeniyle aşağıda isimlerini ve eserlerini vereceğimiz her bir değerin ortak noktaları, insanlara dokunmayı/hizmet etmeyi niyetlerinden ve gönüllerinden samimiyetle geçirmeleridir. Bunun sonucunda da Allah onların niyetleri doğrultusunda eserlerini bereketli kılmış, isimleri hatırlanır olmuştur.

Alâüddîn Ebû Bekr b. Mesûd b. Ahmed el-Kâsânî (Bedâiʿu’s-Sanâî): Hocası Alâeddin es-Semerkandî’nin Tuhfetü’l-Fukahâ isimli kitabına yazdığı Bedâiʿu’s-Sanâʾî adlı şerhi, hocasını çok memnun eder. Bu memnuniyetin sonucu olarak, bir fıkıh âlimi olan kızı Fâtıma’yı Kâsânî’ye nikâhlar ve mehir olarak da bu eseri kabul eder. Özellikle bu evlilikten sonra Kâsânî, eşi ve kayınpederinin ortak fetva vermeye başladıkları kaydedilir.

Molla Câmî (Fevâid-i Ziyâiyye): Arapça’da (nahiv/sentaks) dil bilgisinde referans sayılabilecek üç temel eserden biri olan Cemâleddin İbn Hâcib tarafından yazılan Kâfiye isimli kitabın şerhidir.  Abdurrahmân el-Câmî (v. 898/1492), anlaşılması bir hayli zor olan bu kitabı, oğlu Ziyâeddin Yûsuf için şerh ederek (Ziya için faydalı bilgiler anlamına gelen) el-Fevâidü’z-Ziyâiyye ismini verdiğini, başka talebelerin de yararlanmasını istediğini (giriş kısmında) belirtmiştir. Osmanlı medreselerinde okutulmuş ve hâlâ da okutulmaktadır. Arapça harekesiz metinleri okuyabilmek ve aşinalık kazanabilme gayesiyle okutulan Molla Câmî (el-Fevâidü’z-Ziyâiyye); hocalık için eşik sayılmış, okunmadığı takdirde de gerçek hoca olunamayacağı yönünde sözler söylenmiştir.

Sanki Yedim Cami: Osmanlı döneminde, mali yönden orta halde bulunan ve ismi konusunda farklı rivayetler olan bir esnaf, padişahların yaptırdığı selatin camilerini görüp imrenmiş ve kendisi de bir cami yaptırmaya niyetlenmiş. Bu niyet kalbinde öyle güçlenmiş ki, bir tutku halini almış. Ancak maddî durumu, bu projeyi gerçekleştirebilecek güçte değilmiş. “İşten artmaz dişten artar.” düsturuyla azmederek nefsinin arzularını dizginleyerek para biriktirmiş. Ne zaman ki canı bir şey istese, “Sanki yedim!” deyip, parasını bir kenara koymuş. 20 yıl boyunca biriktirdiği paralar küçük bir cami yaptıracak miktara ulaşmış ve Fatih’teki Zeyrek semtinde kendisine gösterilen yere hayalindeki camiyi yaptırmış. Böylece hem hayalindeki camiyi yaptırmış hem de insanlara güzel bir örnek bırakmış.

Hasan Basri ÇANTAY (Kur’an-ı Hakîm Meâl-i Kerîm): Arapça, Edebiyat ve Türkçe muallimliği yapan ÇANTAY, aynı zamanda Millî Mücadele kahramanlarımızdandır. Türkçe ve Arapça’ya vukûfiyeti, onun hazırladığı meal/tefsir çalışmasında görülmektedir. 1953 yılında eserini ilk defa bastırılacağı zaman matbaaya baskı için para verilmesi gerekliydi. (O zamanın şartlarında kitap bastırmak maddi ve manevi yönden zordu.) Bahse konu parayı, evini satarak temin etmiştir. Üç cilt olarak basılan eserin ilk baskılarında, bazı tashihe muhtaç yerler olduğunu tespit eden M. Sait HATİPOĞLU, ÇANTAY’a mektup yazarak mevzu bahis yerlerin düzeltilmesine katkı sağlamıştır. Mehmet Ali Yekta SARAÇ tarafından günümüz Türkçesiyle sadeleştirilse de orijinal baskının dilinin, daha akıcı olduğu söylenebilir.

Günümüzde komisyonlar kurularak meal çalışmaları yapılması rağmen bu eserin hâlâ aşılamadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu da ÇANTAY’ın ne kadar samimi bir niyetle meal/tefsir işine kendisini verdiğini göstermektedir.

Tayyar ALTIKULAÇ (TDV’nin Kuruluşu): Diyanet İşleri Başkanlığının kurumsallık bağlamında sağlam zemine oturması yönünde gayret gösteren Başkanlarındandır. Zorlukları Aşarken isimli üç ciltlik hatıratında, an itibariyle tüm dünyadaki mazlum ve mağdurların ümidi olan göz bebeğimiz Türkiye Diyanet Vakfı’nın nasıl kurulduğunu işlemiştir. Özetle, ümmete mâl olan TDV’nin kuruluş aşamasındaki yasal zorluklar, iyi niyet ve cesaretle aşılmıştır. (Burada öyle iki satırla meramımızı belki ifade edememiş olabiliriz. Ancak devlet işlerinde yasal prosedürlerin aşılması çok zordur ve destek ister. Etrafınızda Harun gibi yardımcılarınız yoksa, rüzgâr tersine döner başınız ağrıyabilir.)

İlham alma ve motive olma gayesiyle verdiğimiz bu zatların isimleri hâlâ hayır dualarla hatırlanıyor iken, peki bizim niyetlerimiz düşüncelerimiz ne âlemdedir, biz bu işin neresindeyiz, enerjimizi neye/nerelere sarf ediyoruz?

Bu yazı toplam 49 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Polat Arşivi

Musa, Harun ya da hiç olmak

21 Kasım 2025 Cuma 15:00

Kelimelerimiz

13 Kasım 2025 Perşembe 12:40

İlgi Alanımız

30 Ekim 2025 Perşembe 09:44

Seferden Sorumluyuz

23 Ekim 2025 Perşembe 10:37

Unutmak

16 Ekim 2025 Perşembe 11:04

Kur’an’ı Anlama XVI. Cüz

25 Eylül 2025 Perşembe 10:04

İtidal ve Denge

17 Eylül 2025 Çarşamba 10:47

Mürüvvet III

04 Eylül 2025 Perşembe 09:43

Mürüvvet II

28 Ağustos 2025 Perşembe 10:21

Mürüvvet

20 Ağustos 2025 Çarşamba 12:01