Ahmet Polat
Musa, Harun ya da hiç olmak
Bugünkü yazımızda, zihin açmaya ve tefekkürde bulunmamıza yardımcı olması babından, önce ilk misali verip sonra meramımızı ifade etmeye çalışacağız.
Bilindiği üzere 27 Mayıs 1960 ihtilaliyle 3 devlet büyüğü asılmış, memleketimiz bir çıkmaza doğru sürüklenmiş, darbeler silsilesine kapı aralanmış, darbecilik oyunları oynanmış. Sonuçta Türkiye olarak yıllarımızı ve istikbalimizi kaybettik.
Bu darbede aktif rol oynayan ve kırılma anlarında ön plana çıkarak sorumluluk almaya çalışan aklı başında kişilerden biri de Kurmay Albay Mehmet Emin AYTEKİN’dir. AYTEKİN, kendisini iyi yetiştirmiş, ihtirasları bulunmayan ve o gün için doğru olduğunu zannettiği müdahale sonrası kaleme aldığı İhtilal Çıkmazı isimli kitabında, tam da bizim anlatmaya çalıştığımız meseleye temas ederek özetle şu meyanda mülahazalarda bulunmuştur: 1950-1960 arasında okumuş, aydın kimselerin sorumluluk almayarak kendi köşelerinde rahatlarına düşkün bir şekilde hayatlarını sürdürmeleri sonucu bu meşum darbeye teşebbüs etme mecburiyetinde kaldık. Darbeden sonraki zaman zarfında yeni darbelere/darbeciliklere yön veren ve sayısı yirmiyi geçmeyen siviller, bu milleti temsil etmiyordu…
Kitabın ilerleyen bölümlerinde, (iki kere darbeye teşebbüs eden ve idam edilen) Kurmay Albay Talat AYDEMİR’in; esasında liyakatli biri olmadığı, (sivil ve asker) bazı kimselerin onu yönlendirdiği, bunun sonucunda ortamın büyülü havasına kapılıp kendisini farklı göstermesine neden olduğu ifade edilmektedir. (Bu misal dünyevi boyutu izah içindir.)
Allah (c.c.), kâinatı bir denge/düzen üzerine yarattığı gibi, insanları da mizaç itibariyle farklı karakterlerde yaratmıştır. İnsanların; zengin ya da fakir, sağlam ya da engelli, veyahut da akıllı ya da mecnun olması bu dengeye/düzene matuftur. Yine bu meyandan olmak üzere, bazıları fıtraten lider karakterlidir; çekip çevirmeyi ve etrafındaki bir grup insanları (ümmeti/milleti veya teşkilatı) belirli istikamette yönlendirmeyi iyi becerir. Aynı şekilde bilgeliği vesilesiyle yolda kalmışların elinden tutar, yol gösterir, rehberlik yapar, akıl verir, iyiliğin yolcusu ve hizmetkârı olmaya çalışır. Kötü karakterliyse de yukarıda sayılanların aksi istikametinde yol alır.
Kerim kitabımız Kur’an’ın, yapı itibariyle bazı özelliklerinin bulunduğu, bunlardan birinin de bir konu anlatılırken, ikili örnekler verilerek muhatabına mantık çerçevesinde muhakeme yapılmasını, akıl yürütülmesini ve sorgulanmasını sağlayarak onu tercih yaptırmaya sevk ettiği daha önceki yazılarımızda ifade edilmişti.
Musa-Harun iyiliği; Firavun-Hâman ise kötülüğü temsil eder. Hz. Musa lider karakterlidir ve kardeşi Hz. Harun ise Allah tarafından ona yardımcı olmak için seçilmiştir. Diğer taraftan Firavun ise kötü karakterli ve liderdir. Belki iman edecekti, ancak veziri Hâman onu kötülüğe yönlendirerek felaketine sebep oldu. (Bu misal ise uhrevi yöndendir.)
Musa vasfı bulunanlar; sorumluluk alıp Musalığa soyunmadıkları takdirde ya Harun olup Musa yerine geçene yardımcı olarak yol gösterecektir ya da hiç olacaktır. Aslında Harun olduğu zaman da karakterine/mizacına ve kendisi için biçilen misyonu yerine getirmediği için Allah nezdinde sorumlu olma ihtimali bulunmaktadır. (Ancak kimi zaman takdir ya da pozisyon/imtihan gereği, şartlar onu Harunluğa sevk etmiştir.)
Karakteri Harunluğa müsait olanlar; Musalığa soyunduğu takdirde orada tertipsizlik/düzensizlik baş gösterir veyahut da sorumluluk üstlenmediği takdirde hiç olurlar. Hiç olduğu takdirde, (yukarıda Musa için yapılan değerlendirme burada da geçerlidir) aynı akıbet onu da beklemektedir.
Günümüzde toplumsal kargaşa yaşamamızın en büyük temel sorunlarından birinin de bu olduğu söylenebilir; Musa iken Harunluğu ya da hiçliği, Harun iken Musalığa soyunma ya da hiç olma veyahut da hiç iken Musa veya Harunluk vasfına soyunma.
Hz. Peygamber (s.a.s.), nebîliğinin yanı sıra, aynı zamanda bir devlet başkanıydı; muhtelif bölgelere devlet adına yetkili gönderiyordu. Görev tevdi edeceği Sahabe’nin liyakatli, ehil ve sorumluluk üstlenebilecek karakterde olanları seçiyordu. Kendisinden vazife isteyip de bu vasıflara haiz olmayanları güzel bir dille reddediyordu. Kısaca liyakati olmayanlara görev vermiyordu.
Günlük yaşantımızda, etrafımızda bulunan akrabamız, eşimiz veya dostumuz maddi/manevi herhangi bir meselede bocaladığına tanıklık ederiz. İyi günlerinde sevincini kötü günlerinde de onun acısını paylaşmalıyız. Bu durum vefanın da ötesinde insan olmanın gereği evrensel nitelik taşır. Ancak asıl mesele, onu Musa kabul edip, Harunluk misyonuyla yol göstermeli acısını, derdini veya müşkilatını gidermenin çarelerini göstermeliyiz. Düzlüğe çıkardığımızda ya da bu gayreti gösterdiğimizde, üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmenin manevi hazzını yaşayacağımızı unutmayalım.
Özetle belirtmek gerekirse, evimizde, iş yerimizde veyahut sosyal hayatımızda karakterimize düşen Musalık/Harunluk misyonumuzu yerine getirdiğimizde Allah katında sorumluluğumuzu yerine getirmenin yanı sıra, bizden sonra gelecek nesillere de emsal teşkil edeceğiz. Sorumluluk almadığımızda ise manevi sorumluluğumuzla birlikte felaketin herkesi saracağını unutmayalım.
Hayatımıza bir de bu açıdan bakalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.