Ahmet Polat
İtidal ve Denge
İslâm, son ve evrensel din olması münasebetiyle önceki dinlere nazarla, daha kolay ve hafifletici hükümlerle gelmiştir. Bu kolaylığı sağlayan unsurların başında itidal ve denge gelmektedir ki, İslâm ahlâkında son derece önemli yeri vardır.
Sözlükte, iki uç tarafa meyletmeme, denge hali, istikamet ve haddi aşmama anlamlarına gelen itidal; ıstılahta ise ifrat ve tefrit olan iki zıt tarafı ortalama manasındadır.
Denge hali, hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de, vasat, kavâm (kıvam), mîzân, muktesit ve kıst gibi kavramlarla zikredilmiştir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) orta yolla ilgili şu tavsiyesi burada kayda değerdir: “Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz, en iyiyi yapmaya çalışınız, o zaman size müjdeler olsun; günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanınız.” (Buhârî, Îmân 29.)
Ortada ve denge halinde bulunmada, zorluk ve zahmetten söz edilemeyeceği için Allah’a itaat ve kullar arasında uyumlu yaşama durumu dikkat çekmektedir Buradan hareketle, evlilik, ruhbanlıkla şehvet; kıvam, cimrilik ve infak; taharet, pis ve evhamlılık; ilim, uzlet ile halka karışma arasında denge durumudur. Yine bu meyanda, Ehl-i sünnet kavramı, dinin yaşanması ve yorumlanması bakımından, aşırılık ve gevşeklikler olan iki uç tarafa nazarla, orta yolu benimseme anlamında tanımlanmıştır.
İtidal üzere yaşama, İslâm ahlâkında mühim yeri olduğu gibi, fıkıhta da önemlidir. Namaz rükünlerinde tesbih duaları okunurken, adet edindiğimiz ve kolay geldiği üzere üç kere okuruz. Ancak bu miktar “az” görülmektedir. Oysa beş defa okumak orta, yedi ise “çok güzel” (istihsan) olarak değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, oruç ve zekât gibi ibadetlerin yanı sıra, muamelatta da şöyle karşımıza çıkmaktadır: Muhtaç durumda bulunan ve yetimin vasisi konumunda bulunan kişi, aşırıya kaçmadan ihtiyaç miktarınca, orta yollu olarak yetimin malını kullanabilir.
Sevgi, nefret, çalışma hayatı, aile düzeni, çocuk yetiştirme, yeme-içme, uyku, dinlenme, insanlar arasındaki beşerî münasebetler, ibadet ve infak gibi her iki dünyamızı ilgilendiren hususlarda, olması gereken ölçünün adıdır itidal. Hz. Allah, evreni bir denge üzerine yaratmıştır. İnsan da yeryüzünün nizam ve intizamını örnek almak suretiyle hayatını plan, program ve ölçü üzerine kurgulamalıdır. Daha açık ifadeyle, insanın; türlü zorluklarla dolu dünya hayatındaki engelleri aşıp ahirete ciddi anlamda hazırlanabilmesi, madde ile manayı birlikte götürmesi ve de itidal üzere yaşamasına bağlıdır.
Aile fertlerimizi, haddinden fazla sevme adına, onları koruyup kollayıp hatalarını görmezden geldiğimizde, iyi bir gelecek sağlamak için her türlü fedakârlıkta bulunarak peşlerine düşmede aşırıya kaçtığımızda, günahsız yavrularımıza iyilik yerine kötülükte bulunduğumuzu ve bilmeden zarar verdiğimizi unutmayalım. Onların yüklenmesi gereken yük ve sorumluluk, daha sonra bizlerin omuzlarında kalması nedeniyle gerek yavrularımız gerekse ebeveynlerimiz hayatı ıskalar.
Veyahut da haddinden fazla nefret hali, kalbimizi karartarak ruhumuza zarar verir, aklımızı gölgeleyerek sağlıklı düşünmemizi engeller, böylece bizleri kötülüklere yönlendirir.
“Çok çalışma” adına, aile fertlerimizi ihmal ederek mesleğimizi icra ettiğimizde, kendimizin, eşimizin ve çocuklarımızın hak ve hukukuna riayet etmediğimizi, bir tarafı onarırken öteki tarafı yıkacağımızı aklımızdan çıkarmayalım.
Giyim-kuşam, yeme-içme veya uykuda aşırıya kaçtığımızda, sağlığımızın bozulması, israf sebebiyle harama düşme, gaflete dalma ve (kimilerince önemli görülmeyen) zaman kaybı gibi durumlarla yüzleşmemiz muhtemeldir.
Siyasi mülahazalar, sosyal statümüz, hayata farklı bakış açılarımız gibi insanlarla ilişkilerde, çok keskin tutum ve davranışlar içerisine girdiğimizde, yalnız kaldığımızı ya da anlaşılmadığımızı düşünürüz.
Sosyal hayattaki tutum ve davranışımızın yanı sıra, ibadet ve infakta ölçü kaçırıldığında, hikmet-i ilahi kavranamaz. Kişi, haliyle madden, manen ve ruhen zarar görür. Böylece hayatında din adına eda ettiği şeyler, rutine döner.
İtidalin Faydaları
Her şeyin uç frekanslarda ve son limitlerde yaşandığı şu günlerde, denge üzerine yaşamayı düstur edindiğimizde, şu kazanımları elde edeceğimizi unutmayalım:
- Bütün faydalı davranışların başıdır.
- İşleri kolaylaştırır.
- Dünya malına dair her türlü iş ve işlemlerde denge halini aşılar.
- Sadece hayra ulaştırır.
- Ahlâkî erdemler, orta yol ile elde edilir.
- Ruh ve bedenin, istek ve arzularını dengeler, madden ve manen olgunlaşmasını sağlar.
- Günahlardan emin olma.
- Allah’a itaat etmeye vesiledir.
- Haklıya hakkını verdirir.
- Korku ile ümit arasında yaşamayı öğretir.
- İfrat ve tefritten uzak tutar.
- Dünya ve ahiret iyilikleri, bunun üzerine bina edilir.
- Allah’ı sevmeye ve insanlar arasında muhabbetin yayılmasına vesiledir.
- Sevgi ve nefrette insaf.
- Adaletin tesis edilmesini sağlar.
- Söz ve davranışlarda, isabet ve istikamet.
Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız itidal ve denge hali, akıl ve idrakle ilgilidir. Daha açık ifadeyle, fıtratımızda bulunan akıl melekesi, iyi-kötü ve ifrat-tefrit dengesini kavrar, ona göre karar vererek tercihte bulunur. Sonuç itibariyle, “herhangi bir fiili, eksiklik ya da fazlalık bulunmadan, kararında yerine getirme” noktasında akıl, terazi olarak kullanılır, önemli bir işlev görür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.