Ahmet Polat
SANDALYEDE NAMAZ
SANDALYEDE NAMAZ[1]
Bilindiği üzere bu köşede, Müslümanların güncel hayattaki problemlerinin halline yönelik elimizden geldiği kadarıyla müspet teklifler ve çözüm önerileri sunmaya çalışıyoruz. Sandalyede namaz kılma da bunlardan biridir. Memleketimizin muhtelif yerlerine gittiğimizde, camilerde, kıyama durduğumuzda nahoş manzaralarla karşı karşıya kalıyoruz: Kilitlenmiş tabureler,[2] farklı sandalyeler,[3] caminin bir bölümünü sandalyelerle işgal etmeler[4] vb. İşte bu görüntülerin meydana gelmemesi adına, yazımızda; sandalyede namazın hükmü, kıyam (ayakta durma), rükû ve secdeyi yerine getiremeyen kişinin durumu hakkında mevcut bilgileri derlemeye çalışacağız.
Klasik fıkıh eserlerine baktığımızda, namaz bahsinde “hastanın namazı” ismiyle alt başlıkla ele alındığı görülmektedir. Günümüzde ise, konuyla alakalı Türkçe ve Arapça eserler kaleme alınmıştır.[5] Bu da, “sandalyede namaz kılmanın; küçümsenemeyecek bir mesele haline geldiğini” ifade eder mahiyettedir. Hattı zatında konuyla alakalı müstakil eser ve makalelerin kaleme alınması, son yıllarda güncel fıkhî bir mesele olarak gündemi işgal etmesinden kaynaklanmaktadır. Şu halde bize düşen, meseleyi anlaşılabilir halde işlemektir.
Din İşleri Yüksek Kurulu; gerek sözlü, gerekse yazılı olarak “sandalyede namaz” konusunda pek çok soruyla karşılaşmaktadır.[6] Bu sorulara muteber kaynaklar ışığında cevaplar verilmektedir. Yazımızda yeni bir şey söyleyecek değiliz. Ancak konunun girift haldeki meselelerini maddeler halinde ele alarak sandalyede namazın tek düze olmadığını, özür durumuna göre değişkenlik arz ettiğini detaylandıracağız. Başka bir ifadeyle, yazı dizimizin sonunda; “Hangi hasta, namazını nasıl kılar?” sorusu cevaplandırılacaktır.
İslâm’ın beş temel şartından biri ve kelime-i şehadetten sonra “dinin direği”[7] mesabesindeki namaz; (hanımlar için) muayyen günlerde, yirmi dört saati aşan baygınlık/ koma, delirme ve ölüm hallerindeki istisnalar dışında eda edilmesi gereken ibadettir. Bununla beraber, uyku, unutkanlık, savaş esnasında düşmandan fırsat bulamama, yolcunun; hırsızdan korkması sebebiyle namazını vaktinde eda edememesi gibi bazı durumlarda namazı kaza edebilir veya özre binaen bazı durumlarda (kıyamı, rükûsu ve secdesiyle) emredildiği gibi –kıyam, rükû, secde ve teşehhüdü yerli yerince (heyetiyle)- kılamayabilir. Kısaca ifade etmek gerekirse, namaz; ayakta, (şartları taşındığı halde) oturarak veya yatarak her hâlükârda kılınması zorunludur.
İslâm Hukuku’nun temel ilkelerinden biri de (nefyü’l-harac) zorlukların kaldırılması/kolaylaştırmadır. Bu ilkeden hareketle; zaruret hali, özür, ihtiyaç, sıkıntı, ikrâh (tehdit altında) hali, acziyet ve zaaf durumlarında birinci hüküm yerine, ikinci ve yeni bir hükme göre amel edilir. Sandalyede namaz kılmanın arkasında da “kolaylaştırma ilkesi” yatmaktadır. Ancak bu ilkeyi kendi heva ve hevesimize göre işletemeyiz. Ne var ki, günümüz Müslümanları mezkûr ilkeyi “işine geldiği gibi” yorumlayarak dini değerlerin/hükümlerin yozlaştırılmasına kapı aralamaktadır. Bu meyanda Hıristiyanların kilisesi örnek gösterilebilir. Hıristiyanlık ve kilisenin tarihini araştırdığımızda, onlarda da namaz, cemaatle namaz ve secdenin bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Hıristiyanların Protestanlık mezhebi ile birlikte kiliselere sandalye konulduğu ve mabedin asıl yapısının tahrif edildiği anlaşılmaktadır. Şayet sandalyede namaz hususunda gerekli ihtimam gösterilmezse dipnotta gösterilen resimlerin giderek artacağı ve sandalyelerin camileri işgal edeceği muhtemeldir.
Yeri gelmişken bu bahisle ilgili, yaptığımız faaliyete değinmek yerinde olacaktır. Antalya-Alanya’da İmam-Hatip iken, görev yaptığım camide, sandalyede namaz kılmanın doğru olmadığını ve bunun terkedilmesi gerektiği noktasında mücadele vermiştik. Bu minvalde fıkhî açıklamalar, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun sandalyede namaz hakkındaki görüşünü duvara asma, hutbede gündem haline getirmeler, secde edemeyen büyük yaşlı amcalara uygulamalı olarak anlatma ve camideki taburelerin depoya kaldırılması gibi tedbirler almıştık. İlk başlarda biraz sıkıntı yaşasak da çok şükür sağduyu galip geldi ve mesele sühuletle halledildi. Haliyle camimize misafir gelen yaşlı cemaatimiz tabure arar, duruma tepki gösterirdi. Diğer (yerli cemaat) yaşlı amcalarımız da meseleye vakıf olduğundan onları görmezden, duymazdan gelir ya da anlatırdı. Bu hadiseden de anlaşıldığı üzere, biz din görevlileri, bir meseleye iyi niyet ve samimiyetle yaklaşırsak Allah’ın izniyle her şeyin üstesinden gelebiliriz.
Herhangi bir özür bulunmaksızın veya inançlı ve uzman bir doktorun raporu/tavsiyesi olmadan sandalyede namaz kılmak caiz değildir.[8] Ayakta duramayan, secde, rükû ve teşehhüdü yerli yerince eda edemeyen kimsenin de şartlarını taşıması şartıyla sandalyede namaz kılmanın hükmü; dinimizin asıl kaynakları kabul edilen Kitap, Sünnet, İcmâ ve Kıyas ile sabittir.
Önümüzdeki hafta konuyu detaylarıyla inceleyeceğiz inşallah. Yüce Allah, hepimize dinimizi kemaliyle öğrenmeyi ve öğrendiklerimizle yaşamayı nasip etsin. Âmin.
[1] Bu yazımızda kullanacağımız “sandalye” kelimesi; namaz esnasında, musallînin kullandığı tabure, sıra, sandalye vb. oturaklara tepe kavram olarak kullanılmıştır.
[5] Enver BAYTAN: Sandalyede Namaz Meselesi,
Ali b. İbrahim b. Muhammed el-Kusayyir: el-Ahkâmü’l-Fıkhiyyetü’l-Müte‘allika bi Sıfati’s-Salâti ‘ale’l-Kürsî,
Muhammed b. Ahmed b. Ali Vâsıl: Ahkâmü’s-Salâti ‘ale’l-Kerâsî,
[6] https://kurul.diyanet.gov.tr/Dini-Soru-Cevap-Arama?enc=zj3KDAxK5HpivEJUXADl1qTLIUW%2fFFuB7dofd4FfZ9zxdDJaeEA%2bX5cIjjQQTMJif09okK2%2b2BOAkhhcH3Y6ng%3d%3d
[7] Tirmizi, İman 8, (2619).
[8] Bakara, 2/43,238: Hac, 22/77.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.