Ahmet Polat
NİÇİN İBADET EDİYORUZ?
İbadet; sözlükte kulluk etmek, mütevazı olmak, (tezellül) boyun eğmek manalarına gelmektedir. Fıkıh ıstılahında ise semadan gelen nizama/düzene uymaktır. Başka bir ifadeyle, insanoğlunun; tabiatının, meylettiği tutum ve davranışlara muhalefet edip Hz. Allah’ın kullarına emrettiği fiilleri yerine getirmektir. İbadet kavramı ayrıca, tevhit, itaat, sâlih amel, Allah’ı tesbih ve secde ve dua manalarına da gelmektedir.
Edillle-i şer‘iyye diye bilinen ve Müslümanların dini/dünyevi meselelerde müracaat ettiği dört ana kaynak vardır ki, birincisi Kur’an’dır. Kur’an’ın 82 ayetinde Allah’a ibadet kavramı kullanılmıştır. ‘Ben cinleri ve insanları, sırf bana ibadet etsinler diye yarattım.’[1] ayeti, insanoğlunun dünyaya niçin gönderildiğini açıkça ifade etmektedir. Şu halde bizlere düşen, dünyanın bir imtihan yeri olduğunu bilip ve bu meyanda hayat felsefesi oluşturmaktır.
Akıllı ve baliğ olan her bir Müslüman erkek ve kadın için günde beş vakit namaz kılması, Ramazan ayında 30 gün oruç tutması, maddi durumu yerinde olması halinde zekât vermesi ve haccı îfâ etmesi farzdır.
İbadetlerin temel gayesi Allah’a kulluk etmek ve onu yüceltmektir. Bununla birlikte ibadetlerin, insanoğluna bir takım faydaları vardır. Fıtrat itibariyle bazı hususlarda zayıf yaratılan insan; teşrî’ olunan ibadetleri eda etmekle kendisini kemale erdirmektedir.
Günde beş vakit namaz kılan bir Mümin; nevrotik hastalıklardan berî olur[2], zaman kavramını en şekilde idrak eder, cemaatle namaz kılmak suretiyle birlikte beraber hareket etme şuurunu kazanır, daima ahireti hatırında tutar, namazın rükünlerindeki hareketleriyle vücudunda çalışmayan kasları harekete geçer, abdestli olması hasebiyle vücudunun uç noktaları temiz olur, vücudunun uç noktalarına suyun temas etmesiyle bu bölgelere temiz kan pompalanır. Haliyle vücudu dinç kalır.
Senede 30 gün Ramazan ayı vesilesiyle oruç tutan bir Mümin, Hz. Allah’a kulluk vazifesini yerine getirmekle beraber şu kazanımları da elde etmiş olur: Sabırlı olmayı öğrenir, sabrettiğinde başarılı olduğunu hissettiği zaman özgüven sahibi olur, maddi durumu iyi olan kimse açlık duygusunu hissederek fakirlere karşı empati yapması gelişir, belli bir müddet aç kaldığı için vücudundaki yağlar yakılır, açlık sebebiyle nefsini terbiye eder, geceleri uyanık kalıp ibadet ederek; gündüzleri ise aç kalarak meleklerin seviyesine yükselmiş olur. Namaz ve oruç gibi ibadetler Bedenî İbadetler şeklinde isimlendirilir.
Aslî ihtiyaçlarının haricinde 80.18 gram altını veya parası olan, dinen zengin sayılmaktadır. Dolayısıyla malının 1/40’ını Kur’an’da belirtilen zümrelere infak etmesi farzdır. Zekâtı îfâ eden bir Mümin; zengin ile fakir arasında köprü kurarak toplumsal barışa katkı sağlar, cimrilik illetinden kurtulur, dünyada maddiyattan daha önemli erdemlerin olduğunu idrak eder, piyasaya sıcak para girmesine vesile olur. Zekât ve sadaka gibi ibadetler Mâlî İbadetler şeklinde isimlendirilir.
Maddi ve fiziki gücü yerinde olan bir Mümin, hac farizasını îfa ederek şu kazanımları elde etmiş olur: Arafat vakfesinde bir nevi mahşer provası yapar, farklı renk, dil ve ırka mensup pek çok Müslümanı bir arada görerek ümmet şuuru gelişir, dünyevi payelerin Allah katında hiçbir kıymetinin olmadığını anlar. Hac ise hem mâlî hem de bedenî ibadet şeklinde isimlendirilir.
Bir de Kalbî-Bâtınî İbadetler vardır ki, bunlar; îmân, ihlas, niyet, tefekkür, marifet, sabır, takva, havf ve reca vb. ibadetlerdir.
İbadetlerin tamamı sırf Allah için eda edilmektedir. İbadetler, her ne kadar Allah rızası için eda edilse de yukarıda görüldüğü üzere pek çok faydayı/hikmeti sinesinde barındırmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.