Ekrem Özdemir
IV. MURAD’IN TAHTA ÇIKIŞI VE ANADOLU’NUN AHVALİ -4-
Kıymetli okuyucu, IV. Murad’ın hükümdarlığı dönemindeki yaşanan olaylar hakkındaki 4. Yazımızla size malumat sunmaya devam ediyoruz.
Ocaklıların İstanbul’a Çağırılması:
Hüsrev Paşa, sadrazamlıktan azledildikten sonra Hafız Ahmet Paşa, sadaret mührünün kendisine verilmesinden sonra makamında şeyhülislam ve diğer devlet erkanıyla, İstanbul’da bulunan ocak subaylarıyla toplantılar yaparak IV. Murad’ın asker hakkındaki sormuş olduğu sualleri görüştüler. Askerlerin gerek Bağdat kuşatmasında ve gerekse diğer seferlerde çok zahmet çektiği için ocakların İstanbul’a getirtilmesi hususunda karara vardılar. Bunun üzerine padişahtan da ferman alarak İstanbul’a gelmelerini sağladılar, ocaklar İstanbul’a gelirlerken maaş alacaklarını bildikleri için zorba sipahiler yanlarındaki diğer sipahilerle birlikte İstanbul’a geldiler ve bunların gelmesiyle de şehirde bazı asayişsizlikler de yaşanmaya başladı.
Recep Paşa’nın Askeri Tahrik Etmesi:
Recep Paşa, İstanbul’un kıdemli vezirlerindendi, Hüsrev Paşa’nın sadarete getirilmesinden evvel kendisinin vezir-i azam olmasını beklediğinden ve daha sonra da Hafız Ahmet Paşa’nın vezir-i azam olmasından dolayı son derece üzgün ve kin dolu bir şekilde İstanbul’a gelmiş olan sipahi ocaklarının ileri gelenlerini ve yeniçerileri tahrik etmeye başladı. Bu fırsatı da değerlendiren zorbalar “Hüsrev Paşa’yı azledenler ne padişahın ve ne de bu devletin dostu değillerdir” diyerek padişahtan bu azle sebep olanları liste yaparak 17 kişinin kendilerine teslim edilmelerini istediler. Bunların başında sadrazam Hafız Ahmet Paşa, şeyhülislam Yahya Efendi, defterdar Mustafa Paşa, Yeniçeri ağası Hasan Halife gibi isimler bulunuyordu.
Liste başı bulunan Hafız Ahmet Paşa, çevresindeki insanların özellikle Bayram Paşa’nın saraya gelmemesi konusunda uyarıda bulunmuşlarsa da onları dinlemeyerek Bayram Paşa’nın adamına “var bizden paşa hazretlerine selam eyle, zuhur edecek kaza-ı mübremi rüyamda gördüm ölmekten gam çekmem” diyerek Bayram Paşa’nın adamını geri çevirdi.
Sarayın kapısından içeri girince asker iki tarafa ayrılmış ve “vurun bre” naralarıyla saldırmışlarsa da korumalarının da yardımıyla kaçıp kurtulmuştu. Ancak korumalarından biri ölmüş ve diğeri de yaralanmıştı. Hafız Paşa, padişah tarafından kabul edilerek sadaret mührünü Sultan Murad’a teslim etti; üstünü değiştirerek sarayın yalı köşkü tarafından bir kayığa binip Üsküdar’a geçek için yola koyuldu.
Sultan Murad’ın Ayak Divanı Tertip Etmesi:
Sadrazam Hafız Ahmet Paşa’nın saraydan kaçmasından sonra isyancılar saraya girerek “Padişaha sözümüz vardır” diye bağrışmaya başlayınca işin daha fazla büyümesini önlemek için Sultan Murad, yanında saray görevlileri de bulunduğu halde dışarı çıkarak ayak divanı yaptı ve birikmiş olan isyancı askerlere “Kullarım muradınız nedir?” diye sorunca onlar da listesini hazırlamış oldukları 17 kişinin kendilerine verilmesini talep ettiler. “Bunlar padişaha dost değillerdir, eğer devlete hayırlı olsalar biz düşmanla boğuşurken bizi dağıtmazlardı” gibi ve buna benzer ifadelerle yapılan bütün nasihatleri ve verilen bütün sözleri dinlemediler. “Elbette bunları verirsiniz yoksa iş başka türlü olur” diyerek olayı daha ileriye götürdüler ve hatta padişahın oturmuş olduğu tahtın yakınına kadar sokuldular.
Sultan Murad, ayak divanının yapıldığı zaman yirmi yaşlarında çok zeki ve seri kavrayışlı, hafızası kuvvetli bir gençti. Asi askerlerin söz dinlememelerinin üzerine “Madem ki hiçbir söze kulak vermezsiniz, hitaptan anlamazsınız beni niçin buraya davet ettiniz” diye bağırıp çağırdıktan sonra tahttan kalkarak kapıdan içeri girdi. O sırada asilerde içeri dalmak istedilerse de başarılı olamadılar kapı yüzlerine kapandı.
Bu hadise üzerine asiler ile saray arasındaki bütün bağlantı koptu ve asiler daha da galeyana gelerek “Madem ki bu 17 kişiyi vermediniz, biz işimizi biliriz” diye tehditler savurarak beklemeye başladılar.
Bu arada bu ayaklanmanın tertipçisi ve sadrazamın bir numaralı hasmı olan Topal Recep Paşa, ağlama numarası çekerek padişahın ayaklarına kapanıp, “Padişahım bu müfsitleri teskin etmek lazım, eğer ben kulunu bile isteseler veriniz, canımız sizin yolunuza feda olsun, ancak bunlar teskin olmazlar ise ve istedikleri verilmez ise ahval daha da müşkül olur” gibi sözlerle adeta padişahın hal edilebileceği imasında bulunuyordu.
Sonucun iyi olmayacağını anlayan Sultan Murad, daha önce saraydan kaçmasına müsaade ettiği sadrazam Hafız Ahmet Paşa’nın tekrar saraya gelmesini emretti ve bunun üzerine Hafız Paşa saraya döndürüldü. Sultan Murad ikinci defa ayak divanı düzenleyerek hazırlanmış olan tahta oturdu ve asilerin arasından dört kişiyi huzuruna çağırdı bunlardan ikisi yeniçeri subayı ve ikisi de sipahi subayı idi. Nasihat yollu konuşmalar ve telkinler yapıldıysa da asi askerler hep bir ağızdan “Devletine bedbaht olanları elbette vermek gerekir” diyerek geri adım atmadılar. Bunun üzerine Padişahın yanında bulunan sadrazam Hafız Ahmet Paşa, padişahın bu müşkül durumunu görerek ve padişaha dönerek: “Padişahım, binlerce hafız gibi kulun yoluna feda olsun, beni siz öldürmeyiniz, ölümüm bu zalimler elinden olsun ki şehit olayım, yetimlerim size emanet, bir de cesedimi Üsküdar’a defnettirin” dedikten sonra besmele çekip ve “İnna lillah ve inna ileyhi raciun” diyerek asilerin arasına daldı, üzerine hücum eden sipahinin suratına bir yumruk atarak onu yere serdi. Ancak asi sürüsü üzerine hücum ederek sadrazam Hafız Ahmed Paşa oracıkta şehit edildi. Hafız Paşa’nın bu şehadetine şahit olan padişah “Bre Allahtan korkmaz, Peygamberden utanmaz, şer’e ve padişaha itaat etmezler” diye söylenerek tahtından inip içeri gitti.
Recep Paşa Vezir-i Azam ve Ahizade Hüseyin Efendi’nin Şeyhülislam olması:
Bütün bu olayların ve isyanın tertipleyicisi olan Topal Recep Paşa nihayet emeline nail oluyordu ve aynı zamanda devşirme taifesi bir defa daha işbaşında bulunuyorlardı. İsyancıların listesinde şeyhülislam Yahya Efendi’nin de ismi olmasına rağmen ve Yahya Efendi’nin saklanıp ortalıklarda gözükmemesinden dolayı ve ortalığın yatışması üzerine Yahya Efendinin ve diğerlerinin peşine düşülmedi. Yahya Efendinin yerine Rumeli kadısı bulunan Ahizade Hüseyin Efendi şeyhülislam nasp ve tayin edildi.
Sultan Murad, bu son hadisede tahrikin ve isyana teşvikin kimden olduğunu bildiği halde büyük bir soğukkanlılıkla bunu yeni vezir-i azam Topal Recep Paşa’ya ve onun avanesi olan şeyhülislam Ahizade Hüseyin Efendi’ye katiyyen sezdirmeyerek vaziyeti idare etmişti.
Hüsrev Paşa’nın İdam Edilmesi:
IV. Murad, yaşanan bu isyanın ve kargaşanın Hüsrev Paşa’nın azli ve Topal Recep Paşa’nın tahriki neticesinde meydana geldiğini bildiğinden Hüsrev Paşa’nın katline karar vermişti. Fakat bunu Recep Paşa’dan gizleyerek evvela Özi kalesinde muhafız olan Murtaza Paşa’yı İstanbul’a getirterek onu Diyarbakır Beylerbeyi olarak atadı ve kendisine verdiği gizli bir talimatla yani fermanla Hüsrev Paşa’yı katletmesini emretti.
Sarayda ve asker çevresinde istihbarat faaliyetleri de hız kesmeden devam ediyordu. Her ne kadar bu kararın yani Hüsrev Paşa’nın katledilmesinin ertelenmesi Murtaza Paşa’dan istendiyse de yeni sadrazam Topal Recep Paşa, Hüsrev Paşa’ya gizli bir haber göndererek Murtaza Paşa’ya dikkat etmesini haber verdi. Hatta Hüsrev Paşa’nın adamları da “Bu herifin bu kadar kuvvetle buraya gelmesi pek hayra alamet değil” diyerek paşayı uyarmışlardı.
Bu sırada da Tokat kadısına yeni bir ferman gönderilerek Hüsrev Paşa’nın yakalanıp katledilmesi emri verildi. Bunun üzerine Hüsrev Paşa’nın yaşadığı konak topa tutuldu ve kuşatıldı. Ancak paşanın maiyeti kendilerini müdafaa ettiler ve paşada teslim olmadı. Hüsrev Paşa’nın kaçmasından korkan Murtaza Paşa, çevresindekilere “Başı padişahın ve malı ise yağma edenin” deyince her şey Hüsrev Paşa’nın aleyhine döndü. Bunun üzerine hem padişah fermanını gören ve hem de yenileceğini anlayan Hüsrev Paşa, abdest alıp iki rekat namaz kıldıktan sonra teslim oldu ve boğdurularak başı kesilip İstanbul’a IV. Murad’a gönderildi. Daha sonra bu hadiseler tetkik edildiğinde aslında Hüsrev Paşa’nın askerlerin isyan etmesinde en ufak bir dahli olmadığı anlaşıldı. Bütün bu olayların tek sorumlusu ve tahrik ederek hazırlayıcısı vezir-i azam Topal Recep Paşa’nın olduğu anlaşılmıştı. Sultan Murad, bir şey belli etmiyor fakat hiddeti bir kat daha artmıştı.
Haftaya devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.