Ekrem Özdemir
IV. MURAD’IN TAHTA ÇIKIŞI VE ANADOLU’NUN AHVALİ -3-
Kıymetli okuyucu, IV. Murad’ın hükümdarlığı döneminin başlangıcında Anadolu’nun ahvali ve yaşanan olaylar hakkındaki malumatlarımıza üçüncü yazımızla devam ediyoruz. Şöyle ki:
IV. Murad’ın Saltanatının İlk On Senesi:
Padişah IV. Murad takriben 11 veya 12 yaşlarındayken amcası Sultan Mustafa’nın ikinci defa hal edilmesinden sonra daha önce de bahsettiğimiz gibi devlet erkanının araya girmesiyle padişah ilen edilmişti. Ancak devlet işleri padişahın validesi Kösem Sultan ve sarayın Kızlarağası Mustafa Ağa tarafından idare ediliyordu. Gerek İstanbul’daki ve gerekse Anadolu’daki durumların iyi olmamasının yanı sıra devletin başına bir de İran gailesi çıkmıştı.
Yeni padişah çocuk denecek yaşta olmasına rağmen devlet ve saltanat işlerine yabancı kalmayarak her işin mahiyetini anlamak ve öğrenmek istidadında ve isteğinde idi. Çok zeki ve seri intikal ve kavrayışlı hafızası kuvvetli olan Sultan Murad, yaşı ilerledikçe devlet işlerine alakası daha da artıyordu. Bu dönemde Abaza Mehmet Paşa’nın birinci isyanı bastırılmış, kendisi Erzurum valiliğinde bırakılmış ve İstanbul’daki ocaklının da ayaklanmaları ve kargaşalık da kısmen sükûnet bulmuştu.
Valide Kösem Sultan, kendisine işlerin iyi idare edilmesi için saray dışından birtakım muhit arayışı ve taraftar yapmak telaşında iken Sultan Birinci Ahmed zamanı yöneticilerinden ve ileri gelenlerinden Hafız Ahmet Paşa’yı vezir-i azam tayin ettirmekle yine değişik çevrelerin ve muhaliflerin dikkatini üzerine çekmişti. Bunu önlemek için de Birinci Ahmed’in kızı Ayşe sultanla Hafız Ahmet Paşa’yı evlendirerek hanedana damat olmasını da sağlamıştı. Ancak Saray’ın içinde ve devlet yönetiminde de iki ayrı klik mevcuttu. Şöyle ki:
İstanbul’da iktidarı ve yönetimi elinde tutmak isteyen Valide Kösem Sultan ile vezir-i azam Hafız Ahmet Paşa ve bunun yanında Boşnak Recep ve Boşnak Hüsrev Paşa taifesine mensup diğer bir zümre. Yönetimi elde tutmanın mücadelesinde ilk raundu Boşnak Recep ve Hüsrev Paşa’nın başını çektiği zümre kazanmıştı. Zira Padişah ve validesinin tuttuğu vezir-i azam Hafız Ahmet Paşa, sadaretten azledilmiş ve yerine ise Hüsrev Paşa, vezir-i azam tayin edilmişti.
Bağdat’ın İşgali ve Irak’ın Elden Çıkması:
Abaza Mehmet Paşa’nın isyanı özellikle taşrada bazı valilerin merkezle olan alakalarını gevşetirken Bağdat vilayetinde ve Irak’ta da anarşiye ve benzer bir başıbozukluğa sebep olmuştur. Bu hal bilhassa askeri ve mülki idarelerin birbirleriyle münakaşa ve çarpışmalar tezahürünü ortaya çıkarmış olduğundan o sırada 12.000 kişiden mürekkep bir kuvvetin başında Bekir Subaşı isminde nüfuz sahibi ve zengin bir kumandan bulunuyordu. Bağdat valisi tayin edilen Yusuf Paşa, hiçbir işle alakadar olmayarak iç kalede oturuyordu.
Bir aralık kumandan Bekir Subaşı bir aşiretin isyanını bastırmak için kaleden ayrılınca Yusuf Paşa Mehmet Kanber Ağa isminde biriyle anlaşarak kalede bulunan Bekir Subaşı’nın bütün ailesini öldürdükten sonra Bekir Subaşı yı şehre ve kaleye sokmamak için tertibat almasına rağmen Bekir Şubaşı’nın durumdan haberdar olmasıyla hem şehir ve hem de kale ve iç kale muhasara edilerek Yusuf Paşa öldürüldükten sonra kale kendisine teslim edilmiş bununu üzerine Bekir Subaşı Mehmet Kanber Ağa ve iki oğlunu neft (petrol) ile bulanmış bir kayığa koyarak ve ateşe vererek Dicle nehrine bırakarak yanarak ölmelerini sağladıktan sonra Bağdat valiliğini kendisine verilmesini Osmanlı hükümetinden talep etmiş se de bu kabul edilmemiş ve o dönemde Diyarbakır valisi olan Hafız Ahmed Paşa, Bekir Subaşı’yı Bağdat komutanlığına razı ederek İstanbul’un göndermiş olduğu Süleyman Paşa’yı da Bağdat valisi olarak görevlendirmiştir. Bekir Subaşı, Osmanlılardan yüz çevirerek İran Şahı Şah Abbas’a müracaat ederek Bağdat’ı teslim etmeyi kabul etmiştir. Şah Abbas, 30.000 kişilik bir orduyla hududu geçip Bağdat üzerine yürümüş Safavî devlet adamları ve komutanlarının idaresindeki İran ordusu Bağdat’ı kuşatmıştır. Bu kuşatma üzerine Hafız Ahmet Paşa ise bütün kuvvetleriyle birlikte Diyarbakır’a çekilmiştir. İranlılar şehri ele geçirdikten sonra tıpkı Bekir Şubaşı’nın Mehmet Kanber Ağa ve iki oğluna yaptığı gibi Bekir Subaşı bir demir kafes içinde haftalarca işkence yapıldıktan sonra yine nefte (petrol) bulanmış bir kayığa konularak ve ateşe verilerek Dicle nehrine bırakılmış ve yanarak ölmüştür. İranlılar bundan sonra sırasıyla Kerkük ve Musul’u da işgal etmişlerdir. Böylelikle bütün Irak kıtası yeniden Safavilerin eline geçmiş oldu.
Abaza Mehmet Paşa’nın İkinci İsyanı:
Abaza Mehmet Paşa affedilip tekrar Erzurum valisi olarak nasp ve tayin edildikten sonra tekrar kendi adamları vasıtasıyla yavaş yavaş etrafa el uzatmaya başlayarak herkesin neyi var neyi yok müsadere ve el koymanın yanı sıra yeniçerileri de öldürmeye başlamıştı; Hafız Ahmet Paşa’nın sadaretten azli üzerine kendisini dinlediğine inanılan Halil Paşa, vezir-i azam makamına getirilerek bu işin halledilmesi yoluna gidildi. Sadrazam Halil Paşa, Abaza Mehmet Paşa’ya haber göndererek o sırada Ahıska üzerine düzenlenen sefere katılırsa padişahın kendisini bağışlayabileceğini ve makbul olacağını bildirdi. Ancak Abaza, çok ihtiyatlı davranarak kendisine dökülen tatlı dillere ve vaatlere birden kapılmayıp bazı muhbirleri vasıtasıyla katli hakkında gönderilen mektupları ele geçirdi. Fakat vaziyeti belli etmeyerek Ahıska seferine katılacağını bildirdi.
Bu arada Ahıska’ya yardıma denizden gönderilen yeniçeriler Erzurum önlerine gelmişlerdi. Burada gaye Abaza’yı Erzurum’dan çıkardıktan sonra ele geçirmekti; ancak Abaza casusları vasıtasıyla hakkında düzenlenen bütün oyun ve planları biliyordu. Kendisini ele geçirmek için gelen yeniçerileri ani bir baskınla öldürdü ve sonra da Ahıska seferine görevlendirilen Hüseyin Paşa’nın hücum etti. Bu harekatta Hüseyin Paşa öldürüldü ve diğer bütün kumandanlar da esir düştüler. Abaza Mehmet Paşa, esir etmiş olduğu bütün kumandanları boğdurdu ve yeniçerilerin ileri gelen subaylarının da tamamını dörder parçaya böldürerek Erzurum kalesinin duvarlarına astırdı ve daha sonraları da Erzurum ve havalisine kendi adamlarını göndererek hiçbir yeniçeri askerini buralardan geçirmez oldu.
Bu facia haberini alan vezir-i azam Halil Paşa, Erzurum’u muhasara altına aldıysa da yanlarında büyük toplar olmadığı için bir iş göremedi ve kışın gelmesiyle de geri dönmek zorunda kaldı. Üzerine almış olduğu vazifeyi yüzüne gözüne bulaştıran Halil Paşa başarılı olamayınca vazifesinden azledilerek yerine Şeyhülislam Yahya Efendinin de tavsiyesiyle Boşnak Hüsrev Paşa yeni vezir-i azam olarak nasp ve tayin edildi. Böylelikle yine devlet idaresini dönme ve devşirmeler ele geçirmiş oldular.
Abaza Mehmet Paşa’nın Zor Durumu:
Mehmet Paşa’nın etrafında bulunanlar Paşa’nın durumundan hoşnut olmayarak ve bu isyanın sonunun felaket olacağını anlayarak hükümet güçlerine katılmaya karar verdiler ve bunun üzerine çevre illerin beyleri (Bayburt ve Erzincan gibi) de Tokat’a gelerek hükümet güçlerine katılmaya başladılar ve bunu duyan Abaza Paşa’nın diğer taraftarları da fırsatını buldukça onun yanında kaçıp hükümet güçlerine katılmaya başladılar.
Vezir-i azamın da kendi üzerine geldiğini duyan Abaza Mehmet Paşa, yeni Sadrazam Hüsrev Paşa’nın yirmi günden evvel gelemeyeceğini de tahmin ediyordu. Ancak Hüsrev Paşa, daha kısa zamanda Erzurum önüne geldi ve birkaç gün sonra da ordunun bütün ağırlığı kuşatmaya katıldı. Vezi-i azamın süratle gelmesi Abaza’nın askerlerini ve bir kısım yiyecekleri kale içine almalarına fırsat vermeyerek bütün planlarını bozdu.
Erzurum kalesinin kuşatılması ve topçunun kalenin duvarlarını dövmeye başlaması üzerin Hüsrev Paşa, Abazanın yanından ayrılıp kendi tarafına geçenleri affedeceğini bildirmesi üzerine kaçıp gelenler çoğaldı ve bu durum Abaza’nın bütün maneviyatını ve mukavemetini de kırdı. Yanında bulunan bazı adamlarını Hüsrev Paşa’ya göndererek canına, malına ve adamlarına zarar verilmeyeceği şartıyla teslim olacağını bildirdi ve bunun üzerine kendisine de bu hususta güvence verildi. Abaza Mehmet Paşa’yı teslim alan vezir-i azam Hüsrev Paşa, Abaza da yanında olarak İstanbul’a geldi. IV. Murad, Abaza Mehmet Paşa’yı affederek Bosna valisi olarak nasp ve tayin etti.
Hüsrev Paşa’nın Azli ve Yeniçerilerin Muhalefeti:
Boşnak Hüsrev Paşa, Abaza Mehmet Paşa’yı teslim alıp İstanbul’a getirdikten sonra padişah tarafından Bağdat’ın kurtarılmasına memur edildiyse de yaklaşık 2,5 seneye yakın bir takım savaşlar ve faaliyetler ve kan dökmeler neticesinde hiçbir fayda elde edip iş göremeden tekrar geri dönüp gelmiş olması hoşnutsuzluğa sebep oldu ve kendisi henüz İstanbul’a bile gelmeden Diyarbakır’da bulunduğu sırada azledildiği tebliğ edildi ve Hafız Ahmet Paşa, yeniden ve ikinci defa vezir-i azam olarak nasp ve tayin edildi. Padişah ve valide sultan taraftarları yeniden iktidarı ele almış oldular.
Bu sırada yeniçeriler “Bu kadar bela ve mihnet çekip düşmandan intikam alacak yerde senin azline sebep olan kimdir? Bize senden gayri serdar gerekmez” diyerek ayaklanmışlarsa da Hüsrev Paşa’nın sağ duyulu hareket etmesiyle “Biz padişaha asi değiliz, muhalefet etmek iyi değildir, bizler padişahın kullarıyız kim dilerse onu göreve getirsin” diyerek bu isyancıları teskin etti.
Sipahi Zorbalarının Faaliyetleri:
Hüsrev Paşa’nın azli sipahiler içindeki bazı zorbaların işlerini de bozdu. Bunların en azılısı ise Beyşehir, Seydişehir, Bozkır, Karaman havalisinde hüküm süren Dağlar delisi Süleyman isminde bir sipahi idi. Süleyman’ın ölümü üzerine yerine onun akrabasından Deli İlahi lakabıyla başka bir deli zorba işbaşına geçmişti. Bu zümreden adamlar bu bölgelerde devlet otoritesini hiç derecesine indirmişlerdi.
Bundan başka Afyonkarahisar’da Baba Ömer, Aydın taraflarında Kınalıoğlu, Eskişehir ve İnönü taraflarından Kör Ali, İskilip taraflarından Köse Şaban gibi sipahi zorbaları hem devlet hazinesinden maaş alıp neredeyse tüm Anadolu’yu mıntıka mıntıka hükümleri altına almışlardı. Hüsrev Paşa’nın azledilmesi bunların aşına adeta soğuk su katmış gibiydi. Hafız Paşa’yı vezir-i azam yaptırmış olanların haklarından gelerek Hüsrev Paşa’yı tekrar vezir-i azam yaptırmak üzere aralarında da anlaşmışlardı. Bu arada Kapıkulu ocaklarının İstanbul’a davet edilmeleri bunlar için iyi bir fırsat teşkil edebilirdi ve işlerine de yarayabilirdi.
Haftaya bu konuya devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.