İTİKÂF VE KADİR GECESİ

İtikâf; sözlükte, “bir şeye devam etmek, kişinin kendisini sıradan davranışlardan uzak tutması” anlamlarına gelmektedir. Fıkıh terimi olarak da “oruçlu bir kişinin umuma açık bir mescitte veya o hükümdeki bir yerde niyet ederek, kalbini dünyevi meşgalelerden arındırmasına ve kendini tedebbür, tefekkür, ibadet ve zikirle Yüce Allah’a teslim etmesine denir.” İtikâfa giren kimseye mu‘tekif veya âkif denir. Erkekler; beş vakit namaz kılınan camilerde, hanımlar ise evinde namazlarını eda ettiği odasında itikâfa girebilir.

İtikâf, Hz. İbrahim’den Resul-i Ekrem dönemine kadar devam eden tehannüs (ibadet), uzlet, züht ve inziva diye de bilinen takva ve vera sahibi kişiler tarafından icra edilen bir nevi manevi arınma ritüelidir. Hemen burada şunu da belirtmek gerekir ki, biz Müslümanların, İslâm çerçevesi içerisinde eda ettiğimiz her bir ibadet; Cahiliye Araplarının âdeti gibi gözükse de aslında bu gerçeği yansıtmamaktadır. Zira Cahiliye Arapları, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’den itibaren sürdürülen dini hayatı tevarüs etmişlerdir. Şu halde İslâm namına eda edilen ibadetler, milletinden olmakla şeref duyduğumuz İbrahim’den (a.s.) günümüze gelmiştir. Binaenaleyh Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de nübüvvetten önce Hira Mağarasına çıkıp uzlete çekilmek suretiyle bu geleneği sürdürmüştür.

İslâm’daki itikâf/mu‘tekif ile diğer dinlerdeki keşişlik, ruhbanlık vs. mukayese edilemez. Çünkü keşişlik vb. gibi hayat tarzında, İslâm’ın temel prensiplerinden dengeli-ölçülü yaşamaya zıttır. Dolayısıyla Batı’nın dinden koparak sekülerleşme serüveninde, sosyal hayatla bağını koparıp küçük azınlıkların ruhbanlığa yönelmesi ve sanki din bunların tekelindeymiş gibi diğer insanların dinle aralarına mesafe koyma gibi bir düşüncenin meydana gelmesi, günümüzdeki kalıplaşmış ruhbanlığın teşekkülünde önemli bir kilometre taşıdır. Oysa İslâm, bizden, hem Hak; hem de halkla beraber olmamızı emretmektedir. Bu da dengeli bir hayat felsefesiyle (İslâm) mümkündür. Son tahlilde itikâf ile ruhbanlık birbirinden farklıdır.

İtikâf, dinen meşrudur ki, Kitap ve Sünnet ile sabittir. Hükmü sünnet-i müekkededir. “Mescidlerde i‘tikâfta bulunduğunuz zaman kadınlara yaklaşmayın” (Bakara 2/187) mealindeki ayeti Kitaba; Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Medine’ye hicretinden vefatına kadar Ramazan ayının son on gününde itikâfa girmesi de Sünnet’e delildir. İtikâf, bazı hikmet ve faydaları ihtiva etmektedir ki, birkaç hikmetini şu şekilde sayabiliriz:

  • Namaz, tezekkür, dua, Kur’an’la meşgul olma gibi geceleri ibadetlerle uyanık geçirmek suretiyle Müslüman meleklere yaklaşır.
  • Dünya meşgalelerinden yüz çevirip uzlete çekilerek kalplerin Allah’a (c.c.) yaklaşmasını temin eder.
  • Kalpte bulunan manevi hastalıkların arınmasına vesile olur. Böylece Allah’ın (c.c.) rızasına nail olmaya çalışır.
  • Geceleri uyanık geçirdiğinden Kadir gecesini ihya eder.
  • Mümin, itikâf sayesinde gıybet, boş konuşma vb. dilin afetlerinden korunur.

İtikâfın makbul olabilmesi için dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır:

  • Allah’ın (c.c.) rızasını gözetmek için sâlih bir niyet…
  • İtikâf mahallini özürsüz terk etmemek…
  • Geceleri uyanık geçirmek ve az uykuyla yetinmek
  • Nafile ibadetleri çoğaltmak, Kur’an’ı anlamak için tefsir kitapları veya tefsir alanında temayüz eden ilim ehliyle vakit geçirmek…
  • Temizlik ve taharete itina göstermek, insanlara; az uyku, sabır ve hakkı tavsiye/nasihatte bulunma, iyilik ve takvada yardımlaşmayı teşvik etme vb.    

Müminlerin değer atfettiği mübarek gecelerden biri olan Kadir gecesi, ayette ifade edildiği üzere “…bin aydan hayırlıdır.” (Kadir, 97/3) Bu gecede beşerin dünya-ahiret hidayet rehberi Yüce Kitap inmiştir. Bu itibarla şerefi, kadri ve fazileti yüce olduğu için Kadir gecesi ismi verilmiştir. Diğer mübarek gün ve gecelerin aksine Kadir gecesinin günü belli olmayıp Ramazan ayının son on günü içerisinde gizlenmiştir.  Sevgili Peygamberimiz, Kadir gecesini, Ramazan ayının son on gecesinde arardı. Bu itibarla gecenin manevi atmosferinden yararlanmak için son on geceyi dua ve ibadetler eşliğinde geçirmek özellikle “Allah’ım; şüphesiz Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet” şeklinde Peygamber Efendimizin (s.a.v.) duasını özümsememiz gerekir.

Her sene Ramazan ayının 27. gecesi tüm camilerde dualar eşliğinde idrak edilen kandil, sembolik niteliktedir. Başka bir deyişle o günkü Kadir gecesi hakiki anlamda değildir. O halde son on günde itikâfa girilemiyorsa dahi en azından sahur vakitlerinde teheccüd namazının edasıyla birlikte Kur’an tilaveti ve dualar eşliğinde geceler ihya edilmeye çalışılmalıdır. Böylece Müminlerin vasıflarından olan “seher vakti dua ve istiğfarda bulunma”yı (Âl-i İmrân 3/17) yerine getirmiş oluruz.

Sonuç olarak, rahmet iklimi Ramazan ayının son on gününün içerisine girmiş bulunmaktayız. Yüce Allah; bu tür geceleri, zamanın kıymetini idrak etmemiz için bizlere fırsat vermiştir. Öyleyse fırsatı ganimet bilip tefekkür, tezekkür, dua ve istiğfarla geceleri ihya edelim.

Bu yazı toplam 2901 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Polat Arşivi

Piyango Bileti Almayalım

18 Aralık 2025 Perşembe 10:00

Unutmak III

10 Aralık 2025 Çarşamba 13:25

Niyet

28 Kasım 2025 Cuma 10:01

Musa, Harun ya da hiç olmak

21 Kasım 2025 Cuma 15:00

Kelimelerimiz

13 Kasım 2025 Perşembe 12:40

İlgi Alanımız

30 Ekim 2025 Perşembe 09:44

Seferden Sorumluyuz

23 Ekim 2025 Perşembe 10:37

Unutmak

16 Ekim 2025 Perşembe 11:04

Kur’an’ı Anlama XVI. Cüz

25 Eylül 2025 Perşembe 10:04

İtidal ve Denge

17 Eylül 2025 Çarşamba 10:47