İki Yazı

Rahmetli Mehmet Şevket EYGİ, aralıksız 29 sene her gün, gazeteye iki ayrı başlıklı yazı yazarak bir nevi taşıdığı emanetlerin hakkını vermiş, verme gayreti gütmüştür.

İki yazı vermek, çok geniş bir birikim ve zaman ister. Öte yandan da tamamlanması gereken ve yarım kalmış yazı dizimizin yerine alternatif konulara değinmek; deyim yerindeyse savaşta yeni cepheler açmaktır. Ama olsun, değinilecek iki bahis de ayrı değer taşıyor.

Öğretmenler Günü

Mesafelerin kısalması ve kitle iletişim araçlarıyla globalleşen dünyada yaklaşık son bir asırdır neredeyse her bir şeyin gününü kutlamaya başladık.

Dinimiz; annemizi, babamızı, çevremizi, yaşlılarımızı, hocalarımızı/öğretmenlerimizi sevmemizi, onlarla barışık yaşamamızı tenbihliyor; hatta onlar için beş vakit namazımızın içinde duada bulunmayı emrediyor.

Ne var ki, şekil ve sembollerin ön plana çıktığı şu zamanda sevgi ve muhabbet yetmiyor; bilakis onları gösterme adına fırsatlar kollanıyor. İşte Öğretmenler Günü de hayatımıza yön veren, içimizdeki cevherin parlamasına aracılık eden, müstesna insanların hatırlanmasında ayrı bir değer taşıyor.

İmam-ı Azam Ebû Hanife, okumak istemeyen talebesi Ebû Yusuf’a hitaben “altının değerini sarraf bilir” diyerek onu yönlendirerek okumasında ve büyük bir âlim olmasındaki rolü yadsınamaz.

Aynı Ebû Hanife’nin, mesleğinde bilgi ve tecrübe sahibi bir çobana, hayvanlarla ilgili soru sorması ve ondan ilim öğrenmesi neticesinde, “sıradan bir çobana saygı göstermesi” bilginin önemini ortaya koymaktadır.

İmam Züfer’in; ilmi derinliği bulunmasına rağmen fıkıh kitaplarında pek rağbet görmemesinin arkasında, hocası Ebû Hanife’ye espri mahiyetinde takıldığı söylenmektedir: Ebû Hanife, İmam Züfer ve yine onun gibi uzun boylu bir talebesini yanına alarak dolaştığı bir sırada, birlikte görünüşlerinden bir espri çıkaran imâm-ı züfer: (امامنا بيننا كالنون لنا) “Hocamız, ikimizin arasında lenâ(لنا ) kelimesindeki nûn ن (kısa) gibi kaldı” demesine karşılık; Ebû Hanife de (إن لم يكن نون لنا يكون لا) “eğer (لنا) (lenâdaki) o nun olmasaydı bir hiç (lâ - لا) olurdunuz!” buyurmuş.

Tıpkı Ebû Hanıfe’nin dediği gibi, günümüzde tarihine, kültürüne, bayrağına, milli ve manevi değerlerine bağlı öğretmenlerimiz bulunmadığı yerlerde de çocuklarımız “hiç” oluyor: Van Bahçesaray’da görevli iken birkaç öğretmen şunu söylemişlerdi; “Hocam, Çözüm Süreci döneminde lisede bir öğretmen vardı, 15-20 civarında çocuğun aklını çeldi, dağa çıkardı. O çocukların akıbetinden hâlâ haber alamıyoruz. Ana-babalarının gözleri yaşlı…”

İki dünya savaşına sebebiyet veren ve Avrupa’nın kullanıp ıskartaya çıkardığı “ırkçılık” hastalığını, memleketimizde hortlatarak ümmet arasında nifak sokup bizleri “hiç” eden öğretmen kisvesine bürünenler de yukarıdaki zümredendir.

Kanuni Sultan Süleyman, 1520-1566 yılları arasında Osmanlı Devleti’nin Padişahlığını yapmıştır. Osmanlı tarihinde 46 sene ile en uzun süre tahtta kalan ve en parlak döneme damga vuran Kanuni, çok iyi bir kuyumcuydu. Kuyumculuk mesleğini kesp etmesinin arkasında ise hocasının disiplini vardı.

Nispeten kenar sayılabilecek bir (Sanayi) mahalleden (İsmet Aydınlı İlköğretim Okulu’ndan) tüm Türkiye’nin, hatta UEFA’nın haberlerine konu olan Barış TELLİ’nin arkasında Derya BAKIR’ın sevgisi, emeği ve özverisi vardır.

Öğretmen; Diyarbakır’ın bir dağ köyünde, çilek görmeyen, bilmeyen ve tatmayan insanlara çilek yetiştirmeyi öğreten isimsiz kahramandır.

Öğretmen; Kars’ın bir yatılı okulunda, çaresiz gariban bir öğrenciye, kendi çamaşır makinesini kullandırarak ona moral veren, sonraları da önemli makam mevkilere gelmesine katkı sağlayan kimsedir.

Öğretmen o dur ki, Sinop’un bir İmam Hatip Lisesi’nde, çalışkan ve zeki öğrencisine ara ara 5 TL harçlık vererek teşvik eden, okuyup bir yerlere gelmesine vesile olan merhum Ahmet MOR’dur.

Öğretmen; kimi zaman, beyninde ur çıkan Murat Öğretmen’i tedavi etme hedefiyle yola çıkıp Türkiye’nin ve dünyanın sayılı cerrahları arasına giren (çok yönlü bilim adamı) Prof. Dr. İsmail Hakkı AYDIN’ın arkasındaki ilham kaynağıdır, kimi zaman da Necip Fazıl KISAKÜREK gibi aksiyoneri süfli hayattan manevi hayata yönlendirip milyonları peşinde sürüklemesine vesile olan kimsedir.

İlim, irfan ve ahlak gibi erdemleri aşılayan öğretmenlerimiz, her zaman bu milletin bağrında eşsiz bir yere sahiptir; hayır dualarla anılırlar.

Ümmetin Parayla İmtihanı

Özellikle son kırk yıldır, gün geçmiyor ki, milletçe para imtihanımızı kazanalım. Bankerler furyası, faize karşı dini hassasiyetleri bulunan kimselerin “kâr payı” vaadiyle aldatılması, Çiftlik Bank, borsa, bitcoin, naylon holdingler, sarrafa fiziki altın verip parayı işletme, fon alma vd. akçeli-hayalî işler; maalesef pek çok ocakları söndürdü.

Tüm bunların arkasında dünyevileşme ve mal yığma hastalığı, kanaatsizlik/az ile yetinmeme ve kolay yoldan para kazanma gibi etkenler yatmaktadır.

Oysa Sevgili Peygamberimiz; Medine’ye hicretiyle birlikte piyasada söz sahibi olma adına müstakil pazar kurmayı, ticaretle uğraşarak rızkın onda dokuzunu elde etmeyi, üretim-tüketim arasındaki dengeyi kurmamızı, para ve altınlarımızı kalbimize değil de kasamıza koymamızı bizzat yaşayarak öğretmişti.

Nebevî öğretilere kulak tıkamamızın bedelini çok ağır ödüyoruz, ödeyeceğiz. Haliyle ne dünya piyasasında söz sahibi olabildik ne doğru dürüst ticaret yapabildik ne de ölçülü yaşayabildik. Sonuç itibariyle günümüz acı manzarasıyla karşılaştık.

Bugün dünya nüfusunun %20 civarını Müslümanlar teşkil etmektedir. Taşıdığımız büyük potansiyele rağmen mazlum coğrafyalarda, zulmün pençesinde inleyen din kardeşlerimize karşı -dişe dokunur- tavır koyamamamızın arkasında ekonomi stratejimizi nebevi öğretiler merkezinde inşa edememekten kaynaklanmaktadır.

Hz. Allah’ın, yeryüzüne koyduğu kanun gereği, ticaretini düzgün yapan, para işlerinde sağlam olan, hak yemeyen, çalışan, üreten ve piyasa kurallarını belirleyen topluluk; tabiatıyla güç ve söz sahibidir.

Bu yazı toplam 11969 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Polat Arşivi

Piyango Bileti Almayalım

18 Aralık 2025 Perşembe 10:00

Unutmak III

10 Aralık 2025 Çarşamba 13:25

Niyet

28 Kasım 2025 Cuma 10:01

Musa, Harun ya da hiç olmak

21 Kasım 2025 Cuma 15:00

Kelimelerimiz

13 Kasım 2025 Perşembe 12:40

İlgi Alanımız

30 Ekim 2025 Perşembe 09:44

Seferden Sorumluyuz

23 Ekim 2025 Perşembe 10:37

Unutmak

16 Ekim 2025 Perşembe 11:04

Kur’an’ı Anlama XVI. Cüz

25 Eylül 2025 Perşembe 10:04

İtidal ve Denge

17 Eylül 2025 Çarşamba 10:47