Toplumsal Çözülmenin Sebepleri

İslâm âleminin geneline bakıldığında, toplumsal çözülmelerin baş döndürücü bir şekilde hızlandığına üzülerek şahitlik etmeyiz. Dünya medeniyetleri içerisinde, sağlam temeller üzerine kurulan ve eşi benzeri bulunmayan İslâm Kültür ve Medeniyeti, bu çözülmeye karşı refleks gösteremiyor ya da yetersiz kalıyor.

Bu yazımızda, toplumsal çözülme neticesinde başımıza gelen felaketleri sıralayacağız. Akabinde de bu felaketlerin sebeplerini, son olarak da (kendi ülkemiz için) çözüm önerilerimize yer vermeye çalışacağız.

Askeri darbeler, mezhep savaşları, çok parçalı bölünmüşlük, terörle İslâm’ı bağdaştırma hedefi güdenlerin emellerine teşne olma, mülteci dramları, (köyden kente göç dâhil) göç dalgaları, plansız şehirleşme, eğitim düzeninin çarpıklığı, sapkınlıkların artması, toplum içerisinde rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, gasp, cinayet, dolandırıcılık, rüşvet, zina, livata (eşcinsellik), içki ve kumar gibi dinen haram kılınan suçların orantısızca artması, tesettür ve mahremiyet sınırlarının gevşetildiği, arkadaş ortamlarında deizm ve ateizmin sıklıkla gündeme geldiği ve bu iki akımın gençler tarafından benimsendiği sıra dışı günleri yaşıyoruz.

Aile içi şiddet, boşanmalar, cinsel istismarlar, aile dramları, sevgi ve ilgiye muhtaç yaşlılarımızın huzur evlerine terkedilmesi, bilinçsiz çocuk evlat yetiştirme, akraba ve komşunun gözetilmemesi (Almanya, Fransa ve İspanya gibi ülkelerde evinde tek başına yaşayan kimselerin ölümü; aylar yıllar sonra -tesadüfen- anlaşılırken bizde de bu tür hadiseler sıradanlaştı), doğum sonrası bir köşeye bırakılan bebekler, evlilik vaadiyle dolandırılan yaşlılar gibi sosyal hayatın temel yapı taşı aile de bu çözülmeden fazlasıyla etkilenmektedir.

Kibir, riya, özenti, dış görünüşe önem verme, sabırsızlık, hazcılık, günübirlik yaşama, gençlerimizde gelecek mefkûresinin olmaması, tembellik, kanaatsizlik, lüks ve tüketim odaklı yaşam tarzı, Hz. Allah’ın emaneti ve atalarımızın mirası çevreye ve doğal güzelliklere karşı hoyratça davranılması, biz yerine benliğin/egoizmin ön plana çıkması, fıtrat sınırlarımızı zorlamanın beraberinde gelen haddi aşma (azgınlık), başka milletler/dinlere özenti, milli ve manevi değerlerin ayaklar altına alınması, tarihimize yabancı kalma ve rövanşist duygularla yaşama gibi İslâm ahlâkıyla bağdaşmayan tutum ve davranışlar; artık normal karşılanmaktadır.

Cezalara karşı hukuki boşluklar, kanunların; yetersiz kalması ve müeyyide gücünü yitirmesi, görsel ve yazılı basının yanı sıra sosyal medya da büyük çözülmenin ana sebeplerindendir. Moda, özgürlük, zenginlik, rahat yaşam gibi sihirli kelimelerle birlikte provokasyona yol açan yayın politikası izlemeleri zihinlerimizi iğfal etmektedir.

Dinimizde “iyilikleri emir kötülükleri nehyetme” vazifesi, tüm Müslümanlara farz kılınmıştır. Günümüzde “mahalle baskısı” diye tabir edilerek itici görülen ve horlanan bu görev, müstakil ev ve köylerin boşaltılmasıyla maalesef pasifize edildi. Oysa akraba, ahbap ve komşuların, birbirini kontrol ederek topluma faydalı ve ahlâklı bireylerin yetiştirilmesinde büyük rolü vardı. Nitekim bugün suç oranlarının baş döndürücü oranlarda arttığı şehirlere bakıldığında, hissedilen başı boşluluğu rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Zira kimse kimseyi tanımadığı için yaşanan olumsuzluklar karşısında insanlar, pekâlâ duyarsız kalabiliyor. Bu da beraberinde dinen ve örfen yasaklanan cürümlerin alenen işlenmesine sebebiyet vermektedir. Hâliyle de toplu taşıma araçlarına binen bir kız veya erkek öğrenci (kimse onu tanımadığı için); ulu orta galiz küfürler savurabiliyor.

İslâm, bilindiği üzere itikat, ibadet ve ahlâktan teşekkül etmiştir. Günümüzde, Müslümanların yaşam tarzlarına bakıldığında, bu üç ana esasın parçalar halinde benimsendiği ve hayatlarında bir bütün olarak içselleştiremedikleri yukarıdaki paragraflarda somut bir şekilde anlatılmaya çalışıldı.

Toplumsal çözülmenin önüne geçebilmek için alınabilecek tedbir ve teklifleri alt başlıklar halinde vermek mümkündür.

Aile: Şuurlu fertler yetiştirmenin en başında aile terbiyesi ve helal lokma gelmektedir. Bunların hemen ardında milli-manevi değerlerle bezenmiş din ve ahlâk eğitimi gelmektedir. Hepimizin malumudur ki, Hz. İbrahim; Allah’ın rızasını kazanmak için oğlu İsmail’i (a.s.) (nezri üzere) kurban etmeye niyetlenmiştir. Bizler de en zeki çocuklarımızı çok para getiren meslek dallarında değil; öğretmen, din âlimi, asker ve bürokrat gibi bütün memleketin yararlanabileceği sahalarda değerlendirilmek üzere (deyim yerindeyse) kurban edeceğiz.

Çalışma: Boş ve faydasız işlerle vakit geçirme yerine üretim, katma değer ve istihdam odaklı hedefler belirlemeliyiz. Bugün hayranlıkla mallarını kullandığımız Almanlar, sabah 04.00 gibi işe gitmek için yollara koyuluyor.

Gücümüzü ve enerjimizi, birbirimizi kırıp dökme yerine dünyayı imar etme, iyilikleri yer yüzünde yayma konularında harcamalıyız.

Elde etmek istediğimiz herhangi bir şeye, adalet ve liyakatin arkasından dolaşmadan, kul hakkı yemeden, bileğimizin hakkıyla sahip olmalıyız.

Nebevi tavsiye olan ticareti kurallarına göre yapmalıyız.

İslâm’ı Yaşama: Hiç şüphesiz ki, kalbinde iman bulunan her bir kimse dinimizin emirlerini yerine getirir veyahut da getirme gayretindedir. Yalnız şu kadar var ki, dinin hükümleri topyekûn bir bütün olarak değil de parçalar halinde yaşanmaktadır. Namaz kılmayan bir kimsenin kul hakkına riayet etmesi ya da oruç ve zekâtı hakkıyla yerine getirip namaz kılmaması bu kabildendir.

Kısacası maddi-manevi terakki için Kur’an ve Sünnet’e tam bağlılık şarttır.

Aşağıda zikredilecek maddeler, siyasi iradeyle gerçekleşebilir. Bizim konuşup yazmamız gereksiz ya da faydasız görülebilir. Ancak toplumsal sorunlarımızın çözümü buralardan geçmektedir.

Milli Eğitim Bakanlığı: Eğitim politikasında köklü değişikliklere gidilmelidir. Tarihini bilen, planlı, çevreci ve üretim hedefli şuurlu nesillerin yetişmesinde adımlar atılmalıdır. Okuma istidadı bulunmayan çocuklara zorla diploma verme işine son verilmelidir.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı: Her bir il ve ilçenin sosyolojik yapısına göre sahayı taratmalıdır. Çıkan istatistik verilere göre stratejiler geliştirmelidir. Özellikle boşanma, aile içi şiddet, cinsel istismarlar, nafaka, kağıt üzerinde boşanmış gözüken ve fiilen evli kalarak anne veya babanın maaşını alma, kadının beyanı esastır ilkesinin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.

Adalet bakanlığı: İşlenen suçlara orantılı cezalar ve caydırıcı kanunların ihdası için TBMM’den kanun çıkarılması için lüzumlu çalışmalara gidilmelidir. Hapishanedeki mahkûm sayısının fazlalığı ve doluluk açısından dünyada ilk on içinde bulunmamız üzüntü vericidir.

Maliye ve Ticaret Bakanlığı: Bugün ABD, Silikon Vadisi denilen yerde, bilişim teknolojisinin finansmanını İslâmî usullere göre buldu. Daha açık ifadeyle, Müslümanlar; selem, murabaha, leasing, şirket gibi yöntemlerle ülkeler arası ticareti gerçekleştirirken faizle uğraşmamıştır. Aynı şekilde ABD’de dev firmalar da faize bulaşmadan büyümüştür. Bizlerin de bu minvalde projeler üretmesi/geliştirmesi gerekiyor.

Yukarıdaki maddeleri çoğaltmak mümkündür. Lakin biz ana hatlarıyla iktifa ettik. Toplumdaki çözülme, bir anda meydana gelmediği gibi, çözülmenin önüne geçmek de ân-ı vâhidde gerçekleşmeyecektir.

Bu yazı toplam 10820 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Polat Arşivi

Piyango Bileti Almayalım

18 Aralık 2025 Perşembe 10:00

Unutmak III

10 Aralık 2025 Çarşamba 13:25

Niyet

28 Kasım 2025 Cuma 10:01

Musa, Harun ya da hiç olmak

21 Kasım 2025 Cuma 15:00

Kelimelerimiz

13 Kasım 2025 Perşembe 12:40

İlgi Alanımız

30 Ekim 2025 Perşembe 09:44

Seferden Sorumluyuz

23 Ekim 2025 Perşembe 10:37

Unutmak

16 Ekim 2025 Perşembe 11:04

Kur’an’ı Anlama XVI. Cüz

25 Eylül 2025 Perşembe 10:04

İtidal ve Denge

17 Eylül 2025 Çarşamba 10:47