ŞER GÖRDÜKLERİMİZ

Toplumu aydınlatmakla mükellef biz din görevlileri/gönüllüleri, vazifemiz gereği her platformda Kur’an ve Sünnet çerçevesi dâhilinde dinimizin emir ve nehiylerini incelikleriyle anlatıyor, anlatmaya çalışıyoruz. Tabi bu vazifeyi deruhte ederken dinimizin sosyal hayatın içinde yaşanabileceğini, İslâm’ın bir ütopya olmadığını dillendiriyoruz. Nitekim modern dönemde, biz Müslümanların en büyük açmazlarından biri de ayet ve hadislerin günümüze -sosyal hayata- uyarlanamamasıdır.

İşte buradan hareketle, bugünkü yazımızda, 27 Nisan Perşembe günü başımızdan geçen trajikomik bir hadiseyi anlatacağız. Esasında yazarın, yazısında, şahsen kendisinden bahsetmesi ahlâken pek hoş değil. En azından biz öyle düşünüyoruz. Ancak okuyucularımızın başımızdan geçen olaydan ders çıkararak hayata bakış açısını gözden geçirmesi, bazı zamanlarda vaaz kürsüsünden indikten sonra cemaatimiz içerisinden, “Hocam, bize yaşanmış olayları anlattığınızda biz daha iyi anlıyoruz” şeklinde talepte bulunmaları ve Kur’an-ı Kerim’in bir ayetinin de olsa anlaşılması bakımından böyle bir zorunluluk hâsıl oldu.

Tevhide inanan bizler, ilhamımızı Kur’an ve Sünnet’ten alıyoruz. Dinimizin bu iki kaynağındaki can alıcı, ibret verici ve hayatımızda düstur edineceğimiz metinler mevcuttur. Zihnimizde daha da içselleştirme ve günlük yaşantımızın merkezinde yer edinebilmesi adına ev ve işyerlerimizin görünen/dikkat çeken mekânlarında ayet ve hadisler serlevha edilmelidir. Böylece aile efradımıza hem İslâm kültürü aşılar hem de o serlevhaları gördükçe imanımız perçinlenir, artar.

Bakara Sûresinin 216. ayeti de serlevhan edilecek ayetlerden biridir: “Size zor geldiği halde savaş üzerinize farz kılındı. Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz bilmezsiniz.” Özellikle kalın puntolarla yazılan ikinci kısım, bugün çoğumuzun kabullenmekte zorlandığı bir vakıadır.

Muteber tefsirlerde, nüzül sebebine baktığımızda, ayetin, savaşın kaçınılmaz gözüktüğü yerlerde, Müslümanların (esir düşme, evlerinden ve rahatından olma, şehadet ve gazilik gb.) her türlü zorluğu göze alarak (bağımsızlık, namus, huzur, iyi bir gelecek, vb. gerekçeler için) savaşması gerektiği anlatılmaktadır. Ayetin savaştan bahsettiğini vurgulamakla birlikte tüm zamanlar için umum ifade ettiğini görmekteyiz. Daha anlaşılır bir ifadeyle, ayet; her ne kadar savaştan bahsetse de hayatımızın her anında, şer gördüklerimizde hayır; hayır gördüklerimizde de şer bulunabilir. Ancak biz sınırlı bilgimiz ve bakış açımızla bunu göremeyebiliriz. Hz. Allah’ın ilim sıfatı, her şeyi bilmesi ve kuşatması anlamına geldiğinden bize düşen sabır ve teslimiyet göstermektedir. Hattı zatında, hayatımızın kilometre taşlarını gözümüzün önünden film şeridi gibi geçirdiğimizde, şer yorduklarımızın zamanla hayra dönüştüğünü, hayra yorduklarımızın da bunun tam tersi istikamette gerçekleştiğini görmüyor muyuz? Şu hâlde, evvela kendimizden başlayarak çocuklarımıza ve yakınlarımıza, bu ayetin içselleştirilmesi ve hazmedilmesi noktasında azami gayret göstermeliyiz. Zira insan; fıtraten aceleci, peşinci ve zayıf yaratılması nedeniyle “her şey bir anda olsun bitsin” istiyor. Oysa biz dünyaya imtihana gelmedik mi?

İmdi gelelim bizim başımızdan geçenlere ve çıkardığımız derslere…

İki aydır görev yaptığımız Strasbourg’dan bazı mecburiyetler gereği Türkiye’ye gelmemiz gerekti. Bize en yakın iki havalimanından (biri İsviçre-Basel) Almanya-Stuttgart’ı, aktarmasız seferden ötürü tercih ettik. Her iki havalimanı da Fransa dışında bulunması nedeniyle başka bir ülkeye geçeceğiz.

Uçağın hareket saatinden (16.30) önce, yol durumu ve diğer ihtimalleri göz önünde bulundurarak 4 saat erken yola çıktık. Yola çıkarken düşüncemiz şuydu; kendi arabamızı havalimanına kadar sürerek arkadaşımızı dinlendirmek, havaalanında indikten sonra da aracımızı yol arkadaşıma teslim etmekti. Yolculuk, 160 km süreceğinden dinlenme gayesiyle bir kahve molası vermeyi planlamıştık. Stuttgart’a 50 km kalınca, yol arkadaşıma; “abi şurada bir kahve içelim” diye teklifte bulunduğumuzda, “Hocam, havalimanından önce bir yer var, orada kahve içeriz, hem bu yol çalışması sebebiyle yoğunlaşan trafik orada tenhalaşır” şeklinde cevap verdi. Biz de bu teklifi kabul ettik. Yol yapım çalışması süren kısmı geçerken kenarda Alman Gümrük Polislerini gördük. Aradan 5-10 dakika geçti geçmedi Gümrük Polisleri bizi solladı. Arabanın üstündeki dijital ekranda Almanca bir şeyler yazıyordu. Yol arkadaşıma, “Abi, bunlar bizi kenara çekecek galiba, ekranda yazı yazıyor” dediğimde, “bize değildir Hocam” şeklinde cevap verdi. Dur ihtarının bize verilip verilmediğini teyit için şerit değiştirdiğimizde, Polislerin de şerit değiştirdiğini anladık. Kahve içeceğimiz mola yerinde kontrol için durduk. Yolda hız sınırını aşmadığımız ve evraklarımızın tam olması nedeniyle bizleri hemen göndereceklerini düşünüyorduk.

Polisler, bizden ehliyet, ruhsat, sürücü belgesi, pasaport istediler. Hemen akabinde arabanın her tarafını aradılar, üzerimde iki uyuşturucu testi yaptılar. Bizi yaklaşık bir saat beklettikten sonra mobil karakola götürerek sürücü belgesinin sahte olduğunu, “evrakta sahtecilik ve ehliyetsiz araç kullanma” suçlarından yargılanacağımı söylediler. Üstelik 1000 Euro para cezasına çarptırarak bu meblağı peşin istediler. Daha sonra parmak izi alarak sabıka kaydı oluşturmak için bizi Stuttgart Polis Merkezine ters kelepçe ile götürdüler.

Bir an neye uğradığımızı şaşırdık; ehliyetimize konulması, uçağın kaçırılması, ağır bir para cezasına çarptırılmamız, ömrü hayatımızda herhangi bir cürüm sebebiyle karakol görmeyişimiz vs. bunların hepsi zihnimizde büyük soru işaretleri oluşturdu.

Uçağı kaçırmamız sebebiyle tekrar evimize dönmek mecburiyetinde kaldık. Arabayı, ehliyeti olması sebebiyle yol arkadaşımıza verdiler. Eve geldiğimizde e-devlet üzerinden ehliyetimizin olup olmadığı konusunda araştırma yaptık; 19.06.2007 tarihinde aldığımız sürücü belgesi geçerli ve herhangi bir ceza puanı da yoktu. Kendimize göre her şeyimiz tamdı, nerede yanlış yapmıştık? diye zihnimizin derinliklerini yokladığımızda şahsımıza ve Müslümanlara ait bazı dersler çıkardık:

  • Din hizmeti veren bizler, başkalarının zor zamanlarında, onları “her şey Allah’tandır” diye sabrı tavsiyeyle teselli ederken, şahsımız da imtihan veriyoruz.
  • Ehliyet, kimlik vb. değişikliği gibi yeni bir uygulamaya gidildiğinde tembellik etmeyeceğiz.
  • Her zaman yüksek özgüvenle dolaşmayacağız.
  • Gittiğimiz, dolaştığımız ülkenin dilini öğreneceğiz.
  • Maruz kaldığımız haksızlığın peşini bırakmayacağız, en azından hukuki mücadelemizi vereceğiz.

Müslümanlara düşen sorumluluklar ise şunlardır:

  • İlk zamanlardaki gibi İslâm’ın şeref ve haysiyetini koruma/kollama adına ekonomi, ilim, sanat, teknoloji gibi alanlarda güçlü olacağız ki, gittiğimiz yerlerde keyfi uygulamalara maruz kalmayalım.
  • Ataerkil olan bizler, hanımını ve çocuklarını böyle zamanlar için hazırlamalı, yetiştirmelidir. En azından araba sürebilecek özgüveni ev halkımıza aşılamalıyız. Hastalık, ölüm vb. durumlarda araba kullanamayacağımızı düşünerek kadınlarımızın kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlamalıyız.
  • Batı’nın zihninde yer edinen İslamofobi algısının yerle bir edilmesi adına herkesin var gücüyle çalışması gerekir. En azından işimizi düzgün yapmalıyız.
  • Batı ülkelerine hayranlıkla bakma yerine kendi ülkemizin hayat standartlarını yükseltmeli ve kıymetini bilmeliyiz.

Bu yazı toplam 8940 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Polat Arşivi

Piyango Bileti Almayalım

18 Aralık 2025 Perşembe 10:00

Unutmak III

10 Aralık 2025 Çarşamba 13:25

Niyet

28 Kasım 2025 Cuma 10:01

Musa, Harun ya da hiç olmak

21 Kasım 2025 Cuma 15:00

Kelimelerimiz

13 Kasım 2025 Perşembe 12:40

İlgi Alanımız

30 Ekim 2025 Perşembe 09:44

Seferden Sorumluyuz

23 Ekim 2025 Perşembe 10:37

Unutmak

16 Ekim 2025 Perşembe 11:04

Kur’an’ı Anlama XVI. Cüz

25 Eylül 2025 Perşembe 10:04

İtidal ve Denge

17 Eylül 2025 Çarşamba 10:47