Ahmet Polat
Dizi ve Filmler
Hemen başta belirtmek gerekirse, konumuzu nesafetle tahlil etmeye çalışacağız. Dinimizin esas kaynaklarından kabul edilen ayet ve hadisler incelendiğinde, insanın; dünya ve ahiretini kazanabilmesi için kendisine ömür sermayesi verildiğini, zamanını değerlendiremediği takdirde kaybedip hüsrana uğrayacağı mesajı dikkat çekmektedir. Zamanın, planlı değerlendirilmesi ve kontrol altında tutulabilmesi adına da namaz vakitleri, günler, aylar, bayramlar ve seneler şeklinde çoklu taksimata gidilmiştir. Şu hâlde zaman; dünya ve ahiret imarında insanoğlu için paha biçilemeyecek bir sermayedir.
Çok değil, bundan 30 veya 40 yıl öncesiyle kıyasladığımızda zaman değerlendirmemizde büyük farklılıklar ortaya çıktığı görülmektedir. Önceleri aile ziyaretleri, köy odaları, çocukların mahalle aralarındaki oyunları, büyük bilge insanların etrafında, onların hayata yönelik tecrübeleri ve seferberlik hatıraları hayatımıza yön verirken şimdilerde ise her şey ters yüz oldu. Köyden kente göç, kültürel hafızanın dumura uğraması, aile bağlarının zayıflaması, eve gelen misafirlere çocukların; “hoş geldiniz” dememesi, evlerinden dışarı çıkmaması, sosyal medya bağımlılığı, çevresine karşı duyarsız yetişmesi gibi durumlarla karşılaşıyoruz. Peki yavrularımızın cümle kuramaması, meramını ifade edememesi ve içine kapanık karaktere bürünmesindeki amil nedir?
Hayatımızda bu denli büyük değişimlerin arkasındaki en büyük etken genelde televizyon, özelde ise dizi ve filmlerdir. Yeşilçam Filmleri diye isimlendirilen serilerde, (ülkemiz adına) milli ve manevi değerlerin bozulması adına surda bir gedik açılmış, Netflix dizi ve filmleriyle de değerler tamamıyla ayaklar altına alınmıştır. Bu değerler şunlardır:
- Din ve millet kavramının yok sayılması (Kimliksiz): Filmdeki karakter, birden fazla dinin ritüeliyle kadraja girmesi.
- Zina: Mahremiyet sınırlarının kaldırılması, çarpık ilişkiler ve aldatma normalmiş gibi gösterilmesi…
- İsraf: Üretmeyip tüketen, madde bağımlısı, rahatına düşkün bir hayat sürdürme, zamanı yönetememe, tefekkür ve muhasebeyi bırakma…
- Şiddet eğilimi: Nevrotik rahatsızlıklar sonucunda şiddete başvurma.
- Sapkınlıklar: Eşcinselliğin “normal ve özgür bir tercih” gibi empoze edilmesi.
- Ahlaksızlık: Hırsızlık, gasp, büyüklere saygısızlık, merhametsizlik, egoist, pragmatist, nefsinin peşinden koşma…
- Sır ve kötülüklerin İfşası: Anlatılmaması gereken aile içi sırların üçüncü şahıslara anlatılması.
- Sağlığımızın bozulması: Dizi ve film bağımlılığı; fast food tarzı hazır yemek, gece geç saatlere kadar uyuyamama, uzun süre yanlış pozisyonda oturma gibi sağlımızı tehdit edecek alışkanlıkları da beraberinde getirmektedir.
- Zafiyetleri fırsata çevirme.
Yukarıdaki maddeler, İslâm fıtratının öngördüğü yaşama mugayirdir. Dolayısıyla filmlerin bizlere/gençlerimize sunduğu ve imrendirdiği hayat tarzı; azgınlığı, sapkınlığı, dinsizliği ve bohem hayatı tetiklemektedir.
2020’de Netflix kullanıcılarının 170 milyona ulaştığını, bunun %55’ini gençler oluşturduğu bilgisini göz önünde bulundurduğumuzda acı tablo daha da belirginleşiyor. Başka bir deyişle, genelde dünya özelde ise Türkiye, insanı insan yapan dini, milli ve kültürel bağlarımıza kast edenler; mesajlarını beyaz perdeden dolaylı yönden veriyorlar.
Dizi ve filmlerin faydalı yönleri de vardır. İyi bir planlama ile birlikte biyografi, tarih, bilim-kurgu gibi dizi ve filmler izlenebilir. Böylece hedefe odaklanma, tarihten ibret alma, moral ve motivasyonu üst seviyelere çıkarabiliriz. Tarihi olayların arka planını öğrenme, başarılı insanların hayat hikayeleri, dev bir projenin inşa aşamaları gibi kıymetli bilgiler de dizi ve filmler aracılığıyla öğrenilebilir.
Sonuç itibariyle, beyaz perde, iki tarafı keskin kılıç gibidir; güç kimdeyse onun istediği gibi keser. Biz Müslümanlar da bu kılıcı kendi hedeflerimiz doğrultusunda kullanmalıyız. Ve bunun için ailemizden, çocuklarımızdan ve çevremizden başlayarak sorumluluk almalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.