Çok Konuşmak
Konuşmak, günlük hayatımızın bir parçasıdır. Ne var ki, Hz. Allah; insanoğluna diline sahip çıksın diye iki dudak vermiştir.
Atalarımız, az konuşmayı şu veciz beyit ile ifade etmişlerdir:
“Kelâmın fızza ise sükût eyle olsun zeheb.
Kemâl ehli kemâlâta sükût ile erdi hep.”
Günümüz Türkçesine çevirdiğimizde ise aşağıdaki anlam çıkar:
“Söyleyeceğin söz, gümüş ise sus altın olsun,
Olgun (kâmil) insanlar; olgunluğa, daima susarak ulaşmışlardır.”
Batılı bir düşünür de “Çok konuşmak insanın gözden düşmesi için en kısa ve emin yoldur” tabiriyle mümkün mertebe az konuşmayı tavsiye etmiştir.
Hesap verme bilinciyle dünya-ahiret yolculuğunu önemseyen bir Müslüman; evinde, işinde, çarşı pazarda ve arkadaş ortamında ağzından çıkacak sözleri iyi tartmalıdır. Zira yersiz, gereksiz ve de zamansız söylenen sözler/konuşmalarla nice ocaklar sönmüş, nice kavgalara hatta cinayetlere yol açmıştır.
Kendi dünyamızda sevdiklerimizin kalplerinde onulmaz yaralar açtığımızda, ömür boyu sürebilecek kırgınlıklara sebebiyet verebileceğimizi, etrafımızdaki canlı şahitleri göz önünde bulundurmak suretiyle aklımızdan çıkarmayalım. Özellikle karı-koca arasının açılmasındaki etkenlerden biri de konuşurken ölçüyü kaçırmaktır. Duracağı yeri bilemeyen kişi, ölçüp biçmeden ağzından çıkan her cümleyle evliliğini zora sokmaktadır.
Konumuz bağlamında hayat rehberimiz Kitap ve Sünnet’i irdelediğimizde, az konuşmayı, konuştuğumuzda ise etrafımıza ilim, irfan ve hikmet ekseninde hareket etmemiz istenmektedir. Öte yandan, konuşmanın karşıtı (susma) düşünmenin ise tefekkür, tedebbür ve taakkul gibi kavramlarla vurgulandığını da belirmek gerekir.
Çevremizdeki insanlarla elbette konuşup hasbihal edeceğiz, dertlerimizi paylaşıp içimizi dökeceğiz. Birbirimizin bilgi, beceri ve hayat tecrübelerinden yararlanacağız, üzerimizdeki negatif enerjileri, ahbaplarımıza içimizi dökerek atacağız. Ancak fazla konuştuğumuzda ise gıybet, nemime, yalana tevessül, kalp kırma, iftira, töhmet altında bırakma, itibarsızlaştırma, suizanda bulunma gibi yerilen durumlarla karşı karşıya kalabileceğimizi ve de asıl gayenin dışına çıkacağımızı unutmayalım.
Özellikle amir, patron, zengin, vakıf/din görevlisi, öğretmen, ebeveyn ve sekreter gibi kritik konumda bulunanların daha ihtiyatlı davranmaları, hatta sarf edeceği sözleri akıl süzgecinden geçirmesi konuşma sadedinde büyük öneme haizdir.
Hz. Allah’ın isimlerinden biri de Settâr’dır ki, “ayıpları örten” anlamındadır. Konuşma limitlerini aştığımızda, başkalarının ayıp ve kusurlarını bilerek ya da bilmeyerek ortaya çıkarıyoruz. Böylece kötüyü, kötülüğü ve şerri çağırarak kalplerin kararmasına sebebiyet veririz.
Mümin; etrafına güven veren, kendisinden emin olunan kimsedir. Bu vasfı taşımanın gereği de yukarıda zikredilen kusurları ortaya dökmemeyi gerektirir. Aynı zamanda karşımızdaki muhatabın zihninde de olumsuz intiba edineceğimizi göz önünde bulundurmalıyız.
Çok konuşmada hata ve yalana düşme tehlikesi vardır. Dolayısıyla az/öz kelamın yanı sıra çok tefekkür; dinimizin hükümlerini uygulamayı/yaşanabilirliğini beraberinde getirmektedir. Günümüz Müslümanlarının, özellikle de tahsil çağındaki gençlerin en büyük açmazlarından biri olan İslâmî yaşamın söylemden öteye geçmeyip sadece sözde kalmasının sebeplerinden biri de “çok konuşma” yatmaktadır.
Toparlamak gerekirse, çevremizde huzur ve güven inşa etmenin yolu az konuşmaktan geçer. Öyleyse gelin, hep beraber az konuşmayı şiar edinelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.