Cumhuriyet ve Kadın
Cumhuriyet…
Bir milletin küllerinden yeniden doğuşunun adı.
Bir ulusun, yüzyıllar süren sessizliğin ardından “Ben de varım!” diye haykırışıdır.
Ve o haykırışın en derin, en anlamlı yankısı hep kadından gelmiştir.
Cumhuriyet sadece bir yönetim biçimi değil; bir diriliştir, bir vicdan devrimidir.
Karanlığa alışmış bir toplumun, gözlerini ışığa alıştırma çabasıdır.
O ışığın altında, yüz yıllar boyunca gölgede bırakılmış bir varlık yavaşça doğrulur: Kadın.
Yüzyıllarca adı kısılmış, sesi duyulmamış, emeği görünmemiş kadındı o.
Ama Cumhuriyet ona, sadece bir hak değil; bir kimlik, bir saygınlık, bir “benlik” verdi.
Kurtuluş Savaşı’nın cephesinde, sırtında mermi taşıyan, cephede oğlunu toprağa verip o toprağı vatan diye savunan kadına, Cumhuriyet şöyle dedi:
“Artık sıra sende.”
Ve o kadına kalem verdi.
Kitap verdi.
Hak verdi.
Yolunu aydınlattı.
O günden sonra kadın, yalnızca evinin değil, ülkesinin de kaderine dokunmaya başladı.
Bir yanda tarlada üretime katıldı, bir yanda okul sıralarında öğrenci, öğretmen, profesör oldu.
Kürsülere çıktı, meclise girdi, laboratuvarda, fabrikada, sınıfta, her yerde iz bıraktı.
Cumhuriyet kadını artık “suskun seyirci” değil, aktif özneydi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözü, bu dönüşümün özetiydi:
“Şuna inanmak lazımdır ki, dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir.”
Bu sadece bir söz değildi; bir ülkenin rotasını çizen pusulaydı.
Kadın, artık yalnızca bir anne değil; aynı zamanda bir aydın, bir sanatçı, bir bilim insanı, bir düşünce önderiydi.
Onun elleri sadece ekmek yoğurmadı, ülkenin geleceğini yoğurdu.
Cumhuriyet’in en sessiz ama en güçlü sesi kadındır.
O, çocuğuna “özgürlük” kelimesini ilk öğreten kişidir.
O, evinin penceresinden bakarken bile ülkesinin ufkunu görebilen gözdür.
O, karanlığa inat direnen ışıktır.
Kadın ne kadar güçlü duruyorsa, ülke o kadar aydınlıktadır.
Kadın susarsa, aydınlık söner.
Ama kadın ayağa kalkarsa —
bir ülke doğrulur, bir millet yeniden nefes alır.
Ve o nefesin adı Cumhuriyet’tir.
Cumhuriyet’in yüzü kadındır.
O yüz, Anadolu’nun çilesinden, emeğinden, umudundan doğmuştur.
Ve o umudu yeşerten bir lider vardı: Mustafa Kemal Atatürk.
O, sadece bir ülkeyi kurtarmadı; bir millete yeniden doğmayı, kadına yeniden var olmayı öğretti.
Kadınıyla erkeğiyle omuz omuza, akılla, bilimle, özgürlükle bir geleceğin kapısını araladı.
Çünkü biliyordu ki:
“Cumhuriyet, düşüncesi hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.”
İşte o nesillerin en güçlü sesi, kadındır.
Atatürk’ün yolunda yürüyen, Cumhuriyet’in ışığını kalbinde taşıyan her kadın,
bugünün değil, yarının da mimarıdır.
Cumhuriyet sonsuza kadar yaşasın…
Ve o Cumhuriyet’in en güzel yüzü, daima Türk kadını olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.