Alaattin Karaer

Alaattin Karaer

Bugün benim doğum günüm! (2)

Bugün benim doğum günüm! (2)

Saatim yok tam olarak bilemem
Biraz bira biraz şarap önceydi
Nasıl oluyor vakit bir türlü geçmezken
Yıllar hayatlar geçiyor
Kayıp bir bavul gibiyim hava alanında
Ya da boş bir yüzme havuzu sonbaharda
Çok mu ayıp hala mutluluk istemek?
Neyse zaten hiç halim yok

Bugün benim doğum günüm
Hem sarhoşum hem yastayım…
diyor şarkıcı Teoman.

İlkokulu 4. sınıfıma başladığım yıllarda gecekondu evimizden, kooperatifle yaptırılan evimize taşınmıştık. Bahçe içinde yan yana yapılmış “Hollanda tipi” dedikleri kutu gibi bir evdi. Elektriğe ve suya da kavuşmuştuk. Tuvaleti de bahçede değildi, banyosu da vardı. Eski mahallemizdeki okula yürüyerek gidip gelmeye başlamıştım. 3 Km. kadardı. Evimize yakında, Orta Anadolu ve Birlik Mensucat Tekstil-Dokuma fabrikaları vardı. Babam Orta Anadolu Dokuma Fabrikasından işçi emeklisiydi. Almanya’dan bir akrabamızın kardeşime getirdiği çocuk arabası benim yeni iş aracım olmuştu. Şehrimizin tanınmış “zümrüt” marka gazozunu iki kasa alıp, yeni buzdolabımıza doldurur soğumasını bekler, tabaklara su koyarak buz olmasını sağlardım. Annemin iki kulplu çamaşır kaynattığı kazana gazozları doldurur, buzları da üzerine koyarak, Fabrikanın işçilerin vardiya çıkış saatlerinde satmaya giderdim. Yazın sıcağı ve Fabrikanın bunaltıcı havasından kurtulan işçiler çıkışlarında buz gibi gazoz içerek kendilerine gelirlerdi.

“Gazoz buz..!”, “Buz gibi gazoz..!”, “otuz iki dişe keman çaldırıyor”

Ortaokula başlamamla birlikte, öğleden sonra ve yaz aylarında boş durmayayım diye, Cumhuriyet Meydanında dört tekerlekli arabasıyla, tek kolu olmayan uzaktan tanıdığımız Feridun Amcanın yanına yardıma giderdim. Oda yazın sıcağından, kışın soğuğundan iyice bıkmıştı ki sanırım; kar ortaklığı ile tezgahı bana bıraktı.

Sabahın erken saatinde yürüyerek 3-4 kilometrelik gazetenin geldiği baş bayine giderdim. Tüm satıcılar gazete kamyonunun gelişini bekler, listemize göre gazete ve dergilerimizi alarak satış alanlarımıza yol alırdık. Benim satış noktam şehrimizin en işlek yeri olan, şimdiki Meydan Cami’nin önü sayılırdı. (Hilton Otelinin, Atatürk Heykelinin, tarihi saat kulesinin ve Kalenin yanı başında).

Hürriyet…Milliyet …Tercüman… Akşam…

Gazete satışı çok hoşuma giderdi. Yeni insan yüzleri, her gün yeni ve değişen haberleri insanlara ulaştırmak!

Lise yıllarımda, yaz tatillerinde evimizin yakınında bulunan 344 Evler Yapı Kooperatifi inşaatında, babamın bana iş bulması ile “Amele”liğe başladım. Bitmek üzere olan evlerin, bahçelerinin topraklarının düzenlemek. Güneşin öğleden sonraki sıcaklığı beynimize işliyordu. Bayağı kalabalık Amele grubuyduk. Çoğunluğu doğudan gelmiş yoksul insanlardı. Sanki biz çok zengindik de, hep öyle düşünmüşüzdür. Evinden barkından, çoluğundan çocuğundan, ailesinden ayrı olan insanlarımız diğerlerine göre daha gariban veya fakir diye düşünürdük. Çünkü biz, akşam olduğu zaman evimizdeydik.

Kısa zamanda, sanırım okuduğum için olmalı beni “Amele Çavuşu “ yaptılar. Artık kürek sallamıyor, birlikte çalıştığım arkadaşlara başkanlık ediyor, onların puantajını da tutuyordum.

Sabahları gölgede, öğleden sonrada gölgede çalışmayı planlayarak işi yürütüyordum. Doğudan gelen amelelerin çok sevindiği söyledikleri sözlerle belli ediyorlardı.” Biz şimdiye kadar böyle çavuş görmedik, bizi gölgede çalıştıran”

Mesele çokta önemli değildi, yapılan iş belliydi zaten, ne olacaktı güneşin altında insanları zoraki çalıştırmak. Hem verimi düşürürdü, hem de esir kampı mıydı burası, önemli olan verilen işin zamanında yapılması değimliydi. Hepimiz bu toplumun insanı değil miydik sonuç da.

Almanya’dan gelen bir tanıdıktan babam siyah beyaz televizyon almıştı. Hayretler içinde seyrederdik. Hatta babam yabancı dizileri seyrederken, “şu gavurlar bizden iyi Türkçe konuşuyor derdi!”

Liseyi bitirdiğim yıl da babamın tanıdığı Karsu Tekstil İplik Fabrikasında Personel Şefi sayesinde yeni bir işe başladım, hem de Üniversite sınav sonuçlarını bekliyordum. Üç vardiya şeklinde çalışan, genelde bayan ağırlıklı genç kızların çalıştığı Fabrikayı hatırlamaya başladım. Evimizin yakınındaki yoldan geçen servis araçlarına biner 23 kilometre uzaklıktaki iş yerine giderdik. Puantörlük yapıyordum. Gündüz vardiyasına dönüşümüzde ayrıca personelde de çalışıyordum. Vardiyalı çalışmayı çok sevmemiştim. İnsanlar akşam olunca evinde olmalı diye düşünüyordum. Ayrıca gündüz ne kadar uyursan uyu, gece 23.00-07.00 vardiyasında, özellikle gece 02.00’den sonra sabaha kadar, tüm çalışanların göz kapakları kapanmaya, yüzleri sararmaya dudakları kurumaya başlıyordu. Bir buçuk yıl kadar çalıma hayatından sonra, İzmir’de Üniversiteyi kazanmamla birlikte 16 saat sürecek bir yolculuğa başlıyordum.

Babam ben sana yeteri kadar para gönderemem, imkanım yok, sen kendine bir iş bulur, hem çalışır, hem de okursun demişti.

Kırmızı renkli bavulumu alıp, İzmir’in yolunu tuttum. Gidişim o gidiş oldu, arada bir baba ocağına gitmenin dışında, taki askerlik görevine kadar.

Gazete ilanından okuluma yakın olsun diye Bornova da Un Fabrikasında Ambarcı olarak işe başladım. Fabrika yakın olduğu için Fabrika okul arasında mekik dokuyordum. Kampus ‘ün içinde bulunan öğrenci yurdunda kalıyordum. Hafta sonu Pazar günü tatil olmasına rağmen Alsancak’ta gemilerle gelen buğdayların kamyonlara yüklenmesinde çalışan evli iş arkadaşımla birlikte çalışmaya gidiyordum. Normal çalışmama rağmen orada daha önceden sürekli çalışanlar tarafından bana kızanları hatırlıyordum. Düzeni fazla çalışmakla bozuyormuşum. Kürek yavaş ve az az sallamak ve arada bir durmak gerekliymiş, yevmiyeli olduğu için, onu da öğrenmiş olduk. Evlilik, yedek subaylık, Kırıkkale de MKE Kurumunda başlayan yaşam mücadelesi ve emekli olana kadar geçen 41 yıl.

Yaşamımdan verdiğim kısa kesitler Anadolu’da yaşayan tüm insanlarımızın değişik şekillerdeki yaşamlarındaki benzer örneklerdendir.

Yoksulluk içinde geçen bir yaşam da olsa, gelir dağılımı dengesizde olsa;

Bakıyoruz dünyada savaştan, depremden ölen binlerce insan, ülkemizde terörle belasından hayatını kaybeden şehitlerimiz, trafik canavarından hayatını kaybeden insanlarımız...

Her şeye rağmen, şairin dediği gibi “Yaşamak güzel şey be kardeşim” “Yaşamak bir ağaç gibi hür, bir kardeşçesine, bu vatan bizim.”

Doğum Günüm Kutlu Olsun !

Bu yazı toplam 541 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Alaattin Karaer Arşivi