Makbule Pekdoğan

Makbule Pekdoğan

Doğrunun Ayak Sesleri

Doğrunun Ayak Sesleri

Bir toplantı odasında, masanın etrafında oturan insanlarla aynı dertten muzdarip olduğunuzu düşünün: Sistem yanlış işliyor, adalet eksik, düzen bozuk. Herkes şikayetçi, herkesin yüzünde haklı bir öfke var. Doğruyu bilen çok, konuşan yok. Ama toplantı bittiğinde herkes çantasını alıp evine döner. Ve hiçbir şey değişmez. Tanıdık bir sahne, değil mi?

Ailenizde, okulda, iş yerinizde… Doğruyu gören, yanlışı fark eden pek çok kişi vardır. Ama nedense o doğruyu gerçek hayata taşımak için ayağa kalkan çok azdır.

Peki, neden?

Çünkü bilmek, bedel ödemez. Sadece doğruyu bilmek, konforlu bir alandır. Yanlışın ne olduğunu görmek, bizi herhangi bir riskle karşı karşıya bırakmaz. Ancak yapmak… Bedel ister. Harekete geçmek, mevcut düzeni bozmak, eleştirilere maruz kalmak ve en önemlisi başarısız olma riskini almak demektir. Bu yüzden içimizden bir ses, “Bekle, zamanı gelince yaparsın” derken, diğeri “Ya yanlış yaparsan? Ya herkes sana karşı çıkarsa?” diye fısıldar. Böylece, bildiklerimizi cebimize koyar ve hiçbir yere varmayan yollarda yürümeye devam ederiz.

Oysa yanlışı bilip susmak sadece bir sessizlik değildir. O sessizlik, yanlışın güçlenmesine izin veren bir onaydır. Söylemek istediklerimizi yutkunmak, haksızlığa karşı sessiz kalmak, aslında o haksızlığın bir parçası olmaktır. Ne kadar haklı olursak olalım, bu pasiflik bizi eylemsizliğe mahkum eder ve hiçbir değişimi mümkün kılmaz.

Tarih, tam da bu anlarda kırılır. Gandhi, İngiliz tuz tekeline karşı yürüyüşe başladığında milyonlarca insan bu durumun haksız olduğunu biliyordu. Ama sadece o, “Artık kalkıyorum” dedi. Rosa Parks, Alabama’da bir otobüste yerini beyaz bir adama vermeyi reddettiğinde, yasa belliydi, herkes durumu biliyordu. O ise sadece bilmekle yetinmedi; yerinden kalktı. O küçücük hareket, bir ulusun tarihini değiştirdi.

Ve masallarda da böyledir bu. Andersen’in “Kral Çıplak” hikâyesinde bütün şehir halkı gerçeği biliyordu: Kralın üzerinde elbise yoktu. Ama kimse söylemeye cesaret edemedi. Herkes, başkalarının da aynı yalanı kabullendiğini görünce gerçeği içinde boğdu. Ta ki küçük bir çocuk korkusuzca “Ama kral çıplak!” diyene kadar. İşte o anda bütün gözler açıldı.

Bizler ise çoğu zaman, “Ben tek başıma neyi değiştirebilirim ki?” diye sorarız. Oysa bütün büyük değişimler, önce bir kişinin “Artık susmuyorum” demesiyle başlar. Bugün senin hayatında da böyle bir an olabilir. Belki bir haksızlığa tanık oldun. Belki herkesin konuştuğu ama kimsenin dokunmadığı bir yara var.

Unutma: Doğruyu bilmek güzeldir. Ama asıl dönüşüm, doğrunun ayak sesine dönüştüğü an başlar. Ve o ilk adım, düşündüğünden daha küçük; etkisi ise düşündüğünden çok daha büyük olabilir.

Bu yazı toplam 1654 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Makbule Pekdoğan Arşivi