Dr. Hasan Kaya
YOKSUL MİLLİYETÇİLER - DEVRİMCİ BURJUVA ÇELİŞKİSİ
Dünyada milliyetçilik fikri genel olarak milletlerin seçkin, elit, entelektüel ve burjuva kesimleri tarafından sahiplenilip geliştirildi. Hatta Milliyetçilik fikrinin doğduğu Fransız İhtilalinin başlangıcı, burjuvanın ve seçkin kesimin sayesinde oldu. Milliyetçilik fikrinin batılı toplumlarda da yaygın olduğunu söyleyebiliriz. Fakat Türkiye'de Milliyetçilik fikri ilk başta seçkin ve entelektüel sınıf tarafından ileri sürülse de zamanla yoksul ve köylü kesim tarafından benimsendi.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde milliyetçilik, başlangıçta aydın, asker ve bürokrat çevrelerin fikrî çabalarıyla gelişse de; zamanla bu fikir saraylardan köylere, okullardan tarlalara indi. Türk milliyetçiliği, seçkin, eğitimli ve kentli kesimlerden değil, köyde 8 çocuklu ailelerden yeşerdi. Anadolu’nun yoksulu, milliyetçiliği bir sınıf ideolojisi olarak değil, bir varoluş felsefesi olarak benimsedi. Ekip biçtiği tarlasından başka hiçbir şeyi olmayan bu insanlar karınlarını doyuran ve onları büyüten vatan toprağının önemini bir varlık meselesi olarak gördüler.
Mesela milliyetçi bir burjuva hiçbir zaman yaratılamadı. Enteresandır; yoksulun, köylünün ve işçinin haklarını savunma iddiasını taşıyan ve devrimci ideolojinin temsilcisi olan Türk solu ise hep zenginleşen, sermayeyi elinde tutan kentli ve eğitimli kesim oldu. Yani statükoya karşı olduğunu iddia eden Türk solu, statükodan beslendi. Bu durumun politik alanda da görünür olduğunu ve parti politikalarına yansıdığını söyleyebiliriz. Kendini halkçı olarak tanımlayan Türk solu, Anadolu köylüsünü tanımamış ve çoğu defa milli reflekslerden yoksun kalmıştır.
Bugün de durum aynıdır. Türkiye’de milliyetçi büyük iş insanları, sanayi ya da medya patronları yoktur. Mesela Türkiye’de ‘aydın’ olarak itibar gören birçok kimse Türklüğü gereksiz bir kavram olarak görüp “bırakın bu Türklük laflarını hepimiz dünya insanıyız canım” gibi demeçler vererek milli bilinçten uzak görünmektedir. Mesela ‘ünlü’ olarak tanımlanan ve kendilerini solcu olarak ifade eden şarkıcı, oyuncu ya da sporcuların milli kimliğini önemsediğine çok az şahit oluruz. Sol düşüncenin temeli, yoksul köylü ve halkın eşitlikçi mücadelesi olması gerekirken Türkiye’de varlıklı azınlığın korunaklı sığınağı olmuştur.
Bu çelişki, Türkiye’de ideolojilerin toplumsal tabanlarıyla kurdukları ilişkinin karmaşıklığını göstermektedir. Milliyetçilik, yoksulluğun ve bağımsızlık arzusunun ifadesi hâline gelirken; devrimci ideolojiler, eşitlik vurgusuna rağmen çoğu dönemlerde halkı ile arasındaki toplumsal mesafeyi yeniden üretmiştir. Bu durum, Türkiye’de ideolojik aidiyetlerin sadece düşünsel değil, aynı zamanda sosyo-ekonomik koşullar tarafından da belirlendiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.