Kalbimizin Terazi Ayarı
İnsanlık olarak, varoluşumuzdan bu yana ruhumuzun derinliklerinde kadim bir dansa şahit olmaktayız: Kırgınlık ve Sevgi'nin dansı. Bu iki ebedi varlık,
Kırgınlık'ı? İlk aldatılışla doğan, her ihanetle büyüyen, ruhumuzun derinliklerindeki yara izlerinden yoğrulmuş, sisli pelerinli bir gölgeydi o. Yüzü unutulmuş gözyaşlarının tuzuyla bezenmiş, her adımı geçmişin paslı zincirlerinin sesini taşıyan bir varlık. Kalplerin kapılarını çarpar, güveni paramparça eder, en parlak neşeyi bile gölgelerdi. Adeta insanların birbirine çektirdiği acıların, bitmeyen pişmanlıkların bir anıtı gibiydi. Fısıltısı "Unutma! Sana yapılanları asla unutma!" diye yankılanır, bizi geçmişin prangalarına hapsederdi.
Ancak bu karanlığın karşısında, güneşin sıcaklığına, yıldızların ışıltısına sahip bambaşka bir varlık vardı: Sevgi. İlk şefkat dokunuşuyla var olan, her sarılışla filizlenen, her bağışlayışla coşan bir ışık. Saçları baharın taptaze çiçekleri gibi dalgalanır, her gülüşüyle etrafa neşe tohumları serperdi. Sevgi, kalplerin kilidini açar, en katı duvarları bile eritir, en karanlık köşeleri aydınlatırdı. İnsanların birbirine verebileceği sonsuz umudun, tükenmez şefkatin en güzel melodisiydi.
Uzun zaman, insan kalbindeki yerleri için bitmek bilmeyen bir savaşın içine düştüler. Kırgınlık fısıldadıkça, Sevgi'nin ışığı solardı. Sevgi ise yılmaz, en ufak bir merhamet kıvılcımını bile yakalar, yeniden yeşermeye çalışırdı. Ancak bu savaş, her ikisini de yıpratmıştı. Kırgınlık, sürekli acı taşımanın ağırlığı altında bükülürken, Sevgi reddedilmenin, parçalanmış umutların kırıklarıyla yaralanmıştı.
Dönüm noktası, bir çocuğun kalbinde yaşanan büyük bir hayal kırıklığıyla geldi. Öyle büyük bir kırgınlıktı ki, Kırgınlık o kalbe sığamadı, taştı ve dışarı fırladı. Aynı anda, annesinin şefkatli sarılışıyla Sevgi de o kalbe doldu, o da taştı ve dışarı fırladı. Ve böylece, iki ebedi düşman, ilk kez fiziksel olarak karşı karşıya geldiler.
Kırgınlık, gözlerinde acı bir nefretle tısladı: "Sen, benim varlığımı anlamsız kılıyorsun!" Sevgi'nin gözleri yaşlı ama parlıyordu: "Hayır, Kırgınlık. Asıl sen, beni anlamadığın için zayıflıyorsun. Ben, senin yarattığın her yarada saklıyım. Acımasızca kapattığın her kapıyı yeniden açmaya çalışıyorum. İnsanların bana tekrar güvenmesi için seni de iyileştirmeye çalışıyorum."
Bu sözler, Kırgınlık'ı irkitti. Kendisine bir düşman gibi değil, bir şifacı gibi bakan bir varlıkla ilk kez karşılaşıyordu. Sevgi devam etti: "Ben, senin gölgeni kabul ediyorum, Kırgınlık. Çünkü biliyorum ki, gerçek ışık, ancak en derin gölgelerin arasından süzülerek anlam kazanır. Sen olmasaydın, bağışlamanın mucizesi ne olurdu? Sen olmasaydın, yeniden filizlenen umudun değeri bilinir miydi?"
Kırgınlık'ın pelerini, Sevgi'nin bu beklenmedik şefkatiyle hafifçe titredi. Yüzündeki acı çizgileri yumuşar gibi oldu. İlk kez, varoluşunun sadece yıkım olmadığını, belki de Sevgi'nin bir parçası olduğunu, onun için bir "köprü" olabileceğini düşündü.
O günden sonra, Kırgınlık ve Sevgi artık düşman değil, insan kalbinin en karmaşık dansını sergileyen iki eşsiz varlık haline geldiler. Bir kalpte acı doğduğunda, ilk Kırgınlık belirir, o acıyı tanır, adını koyardı. Ancak Kırgınlık artık yalnız değildi; yanı başında Sevgi de dururdu. Sevgi, Kırgınlık'ın gösterdiği yarayı sarar, fısıldar: "Evet, bu acı gerçek. Ama bu acıyı dönüştürebiliriz. Bu acıdan daha güçlü bir sevgi doğurabiliriz."
Kırgınlık, artık sadece acıyı değil, acıdan öğrenilen dersleri de temsil ediyordu. İnsanlara "bir daha incinme" demeyi değil, "incinebilirsin ama ayağa kalkabilirsin" demeyi öğretiyordu. Sevgi ise, Kırgınlık'ın yarattığı boşlukları dolduruyor, en derin pişmanlıkların üzerine umut tohumları ekiyor.
Ve böylece, insanlık, Kırgınlık ve Sevgi'nin bu eşsiz ittifakı sayesinde, hem geçmişin gölgeleriyle yüzleşmeyi hem de geleceğin ışığına umutla yürümeyi öğrendi. Çünkü anladılar ki, gerçek sevgi, sadece neşe ve mutluluktan ibaret değildi; o, aynı zamanda en derin kırgınlıkların, en yakıcı acıların içinden geçerek, onlardan ders çıkararak ve onları dönüştürerek büyüyen, paha biçilmez bir hazineydi.
Sizce de bu iki gücü dengede tutmak, hayat yolculuğumuzda en değerli terazi ayarı değil mi?
Bir sonraki yazımda buluşmak ümidiyle hoşça ve mutlu kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.