Dünya Kadınlar Günü!
Nazım Hikmet’in bir şiiriyle başlamak istedim yazıma.
Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız..
Bugün dünya kadınlar günü!
Kimi tek bir kurşunla, kimi onlarca bıçak darbesiyle, kimi de boğazı kesilerek çocuklarının gözleri önünde hunharca katledilen kadınlarımız. Her biri eşti, anneydi, kadındı… Ancak hepsinin kaderi aynıydı; hepsi şiddet kurbanıydı.
İnsanoğlu var olduğundan günümüze kadar, her yerde kadınlar sömürülen ve ikinci sınıf insan muamelesi görmüşlerdir. Yakın yıllara kadar bunu bilmeyenimiz yoktu. Alışmıştık da! Ancak son yıllarda, özellikle ülkemizde buna ek olarak kadınlarımız şiddete maruz kalıyorlar, öldürülüyorlar. Gün geçmiyor ki kadınlarımızla ilgili şiddetsiz günümüz olsun. Araştırmalarda görüyoruz ki üç kadından biri dayak kurbanı. Ne yapmak istiyoruz. Nereye gidiyoruz…
365 günün 364 günü; erkeklerin egemenliklerini tehdit altında görmeleri, ya da egemenliği güçlendirmek istemeleri için kadınlarımıza, fiziksel şiddet, ekonomik şiddet, sözel şiddet, psikolojik şiddet, cinsel şiddet ve iftira uygulamalarıyla geçecek, sonra da çıkılacak, yılda bir gün “dünya kadınlar günü” denilecek. Bu biz erkeklerin ayıbıdır demek daha doğru olur düşüncesindeyim.
Kadınlar açısından değişen hiçbir şeyin olmadığı dünyada ve ülkemizde; Doğumlarından ölümlerine kadar horlanan, dışlanan, sömürülen ve ikinci sınıf insan muamelesi gören kadınlarımız…
Eğitimlisinden eğitimsizine kadar, her türlü baskıya maruz kalan kadınlarımız; en önemli iki baskı altında yıllarca ezilmektedir. Toplum içindeki baskı, aile içindeki baskı.
Kadın Dayanışma Vakfı’nın araştırmalarına göre, kadınlar aile içindeki şiddetle başa çıkmakta zorlanırken, yüzde 20’si silah, bıçak, makas gibi tehlikeli aletlerle tehdit altında yaşamlarını sürdürüyor. Ülkemizde her 100 kadından 97’sinin, en az bir eşinden, babasından ya da yakınlarından şiddet gördüğü belirtiliyor.
Eğitim ve gelir seviyesi düşük ailelerde şiddet çok daha yoğun yaşanırken, üniversite mezunu kadınlarda da durum farklı değil. Yükseköğretim gören kadınlar, onur meselesi yaparak ve kariyerlerini dikkate alarak, yaşadıkları şiddeti saklama yolunu tercih ediyorlar.
Anamız !
Bacımız !
Kızımız !
Yarımız !
Aşkımız !
Sevgilimiz !
Tüm bu saydıklarımı söyleriz de, yine de onlara ikinci sınıf muamelesi yapmak için, elimizden geleni yaparız. Yaşamda, özellikle Türkiye’de kadın olmak kolay olmasa gerek.
Ekonomik özgürlüğü olmayan kadınlarımızın sorunları ayrı, çalışan kadınlarımızın sorunları ayrı, genç kızlarımızın, dul kadınlarımızın sorunları ayrı.
Sevsek de, aşık olup onlar için dağları delip, çöllere düşsek de, onlarsız hayat düşünmesek de, onlara gereken değeri, saygıyı, sevgiyi verebiliyor muyuz acaba?
Tek suçları kadın olmak mı?
En cahilinden, okumuşuna, evlisinden, bekarına, duluna, gencinden, yaşlısına hepsinin suçu kadın olmak. mı?
Cennet analarımızın ayağının altında deriz de, bugünün küçük kız çocuğunun, yarının annesi olacağını aklımıza getirmeyiz hiç. Yarınlarımız olduğunu düşünmeyiz. Bugünün küçük kız çocuğunun, yarının annesi olacağını aklımıza getirmeyiz hiç. Yarınlarımız olduğunu düşünmeyiz. Gelecek nesillerin onların ellerinde yoğrulacağını bilmeyiz ve sırf gücümüz yettiği için onlara üstünlük kurmaya çalışırız. Gazetelerde gün geçmiyor ki cinsel istismara maruz kalan bir genç kız, bir kadın, daha çocuk yaşta bir kızın haberini okumayalım. Zaten bedenen güçsüz olan kadını bir de böyle iğrençliklerle dünyalarını yıkmak mı bizim kadına saygımız. Bunca şeyden sonra onlardan nasıl sağlıklı nesiller yetiştirmelerini bekleyebiliriz. Kendi ruhları yaralıyken nasıl düzgün bireyler yetiştirebilirler ki?
Dünyada “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanıyor. Çeşitli etkinlikler, konferanslar düzenlenen her yerde. İyi güzel de; peki yarın ne olacak!
Yine bazı bölgelerde töre cinayetlerine kurban gidecekler mi?
Çocukluklarını yaşayamadan başlık parası için, babaları yaşındaki insanlara satılacaklar mı?
Tarlada tapanda her türlü haktan yoksun karın tokluğuna ne zamana kadar çalışacaklar!
Artan ekonomik çıkmaz, yoksulluğun ve pahalılığın körüklendiği günümüzde kadınlarımız ahlak dışı, cinsel tacize mi? uğrayacaklar. Fuhuş yaygınlığı önlenecek mi?
Çalışan kadınlarımız, kadın erkek eşitliğinin sağlandığını görecekler mi.?
Yalandan, iftiradan kendini bilmezlerden kurtulacaklar mı?
Siyasi yelpazede yerlerini geniş şekilde alacaklar mı?
Avrupa Birliği üyeliği Türk kadınları için umut ışığı olacak mı?
* * * * *
Emeğinizin sömürülmemesine, her türlü sosyal güvenceye kavuşmanız için,
Tüm olumsuzlukların ortadan kalkması ve tüm haklardan yararlanmanız için,
Kendi sorunlarınıza, sizler daha duyarlı olmalısınız.
Kadınların aktif katılımı olmadığı takdirde ne güvenlik, ne adalet, nede barış mümkündür.
Sıkıntılarının, dertlerinin, acılarının, ezilmişliklerinin en büyük nedeni biz erkekler olsak da ki; bunu kabul etmeliyiz, çünkü öyle.
Kadın haklarının insan hakları olduğunu unutmayalım.
Daha güzel günlere…
Kadın erkek eşitliğinin sağlandığı, kadına gereken değerin verildiği, acının ve gözyaşının dindiği güzel bir dünya dileğiyle…
Gününüz kutlu olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.