M.Bilge Demir
Çöp Atma Adım At!
İnsan kendisinden büyük bir şeyin parçası nasıl olur?
Ancak o şeye dahil olursa, katķı sunarsa, el uzatırsa. Aksi halde sadece seyreder. Ya var oluşunu ya da yok oluşunu.
Ve parçası olduğu şeye kattığı emek kadar heybetlenir.
Bir doğa belgeselinde şöyle diyordu:
"Aslında kendimizden daha büyük bir şeyin parçasıyız."
Ve yine bir doğanın ruhuna dokunduğumuz anlardan kalan izlenimlerim.
Doğa üzerine toplumsal hareketler çok önemlidir. Uyarıcı, birleştirici, liderlik edici bir misyonu vardır.
Bozkır Dağcılık Doğa Sporları ve Spor Kulübü bu hafta sonu ÇAAT Projesi-Sulubük Kızılırmak Kenarı Yürüyüşü ve Temizlik Programı ile sahadaydı. Katılım sağlayan 115 doğasever büyük bir özenle çevre temizliği yaptı/k.
Attığımız bir adımın neyi bozacağını neyi etkileyeceğini
biliriz az çok.
Doğa sürekli bir devinim halinde. Her şey yer değiştiriyor. Toprak, su, hava, rüzgar... İnsan doğaya verdiği zararın da faydanın da orada öylece kalacağını düşünmemeli.
Ben toprağın, ırmağın, ağacın sitemli sesine tanıklık etmiş bir doğasever olarak yazıyorum bu satırları. Onun bana fısıldadığını söylemek istiyorum.
Şöyle diyordu:
"Sizin bana verdiğiniz zarar benim ritmime uygun değil. Varlığım yön değiştiriyor. Gör, dokun, hisset, yaz, ısrar et, yardım et!..."
Bu sese kayıtsız kalmam/k mümkün değil.
Doğa kirlenmiyor, kirletiliyor. Plastikler, pet şişeler, tek kullanımlık çatal, bıçak, tabak... doğada geri dönüşü olmayan şeyler.
Mesela bir plastik poşet 10 ile 20 yıl; misina 600 yıl; pet şişe 400 ila 500 yıl arasında doğada varlığını sürdürüyor. Doğamız bunları dönüştüremiyor sadece taşıyor. Çünkü organik değiller, çürüyemiyorlar, besin döngüsüne giremiyorlar. Güneş ile sessizce parçalanıyor...Yani ölmüyor, yaşlanıyor. Yani anlık yaptığımız şeyleri biz unutuyoruz, hatta sittin sene aklımıza bile gelmiyor; ama toprak unutmuyor.
Öfke var bağırmıyor; şahitlik ediyor ajite etmiyor.
Ve aradan geçen zamanların birinden, bağrına basamadığı yüklerin (pet şişeler, ıslak mendiller, atıklar...) ağırlığıyla yine ses veriyor. Hem kabullemiş hem kafa tutan bir ses, şöyle diyor bu defa:
"Seni yok e-de-mi-yo-rum. Sadece taşıyorum. Sen benden değilsin ama benden çıkmıyorsun. Yükümün altında ezileceksiniz..."
Elbette insanoğlu mükemmel değil. Hepimiz bir şekilde Çevre Kirliliği konusunda eksiğiz, yarımız ve sınanıyoruz. Bunu inkâr etmiyoruz.
Ama zararında bir ölçüsü, sınırı, eşiği olmalı.
İnsanın, kendisiyle ve yaşadığı yerle kurduğu ilişkinin de bir ahlâkı olmalı.
Doğaya ve doğa temalı yazılara ilgi gösteren bir azınlık var. Bunu bile bile yine de yazmaya devam edeceğim.
Çevre Kirliliği, yerel ya da ulusal bir sorun olmanın ötesinde global bir mesele. Bana göre rica ve temenni ile aşılacak bir noktada değiliz. Ciddi anlamda caydırıcılık gerekiyor. Bu bağlamda yapılacak en ufak bir hareket bile çok kıymetli.
Kış mevsiminde olduğumuz halde yıllardır kar yağışı görmüyor oluşumuz; göllerin kuruyor olması, su sorunları yaşamamız... insana durumun vahametini açıklıyor olmalı.
Doğayı bağırtmak istemiyorum. Onun sitem eden, incinmiş ama hâlâ usulca da olsa fısıldayan halini yazmak istedim.
Çünkü; ısrar, bağırmaktan daha etkilidir. Beylik laflar etmenin ötesinde eylemleriyle sahada ter döken doğaseverlere selam olsun.
Kırıkkale Belediyesi'ne ve Belediye Başkan Yardımcısı Recep Sefer'e ve Belediye Personelleri'ne de destekleri için teşekkür ediyorum.
Gölgesinde serinleceğimiz yeşilimizin bol olmasını diliyorum. Keyifli okumalar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.