8 Mart: Kırık Aynalarındaki Hüzünlü Yansıma

Bugün 8 Mart. Dışarıda baharın ilk ışıkları, titrek bir dansın naifliğini sergilerken, içimde kışın en amansız rüzgarları esiyor. Pembe kurdelelerin ve sahte tebessümlerin ardında, ruhun derinliklerindeki sessiz çığlıkların yankılandığı o hazin gün. Kaybettiğimiz kadınların, yarım kalan hayatların, söylenmemiş sözlerin melankolik senfonisi bu.
Her yıl, aynı acı ritüel. Kadın hakları, eşitlik, mücadele... Sözler, havada asılı kalan yapraklar gibi, vicdanlarımıza değmeden savruluyor. Sanki dünya, en dokunaklı ağıdını çoktan susturmuş, geriye sadece yüreklerimizde yankılanan çaresiz fısıltılar kalmış. Aynaya bakıyorum, binlerce kadının ortak yazgısı yansıyor. Gözlerimde, geçmişin travmaları, bugünün yorgunluğu, yarının belirsizliğiyle iç içe geçmiş bir hüzün dans ediyor. Kırık aynaların yansıması misali, ruhumuzdaki çatlaklar gerçeğin acımasız suretini gösteriyor.
Bir annenin şefkatli ninnisi, bir eşin içten gülüşü, bir evladın ilk umut dolu adımı... Hepsi, bu unutulmuş melodinin birer soluk kesici notası. Onların hikayeleri, yarım kalmış hayalleri, söylenmemiş sözleri, içimizde kapanmayan birer yara olarak duruyor. Kadınlar, hayatın her alanında, birer yıldız gibi parlıyorlar. Annelerimiz, eşlerimiz, kızlarımız, kardeşlerimiz, arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz, doktorlarımız, avukatlarımız, liderlerimiz, sanatçılarımız, bilim insanlarımız, savaşçılarımız... Onlar, hayatın her alanında silinmez izler bırakıyorlar.
Ancak, bu ışıltılı izlerin ardında, derin bir uçurumun karanlığı gizleniyor. Kadınlar, sadece güçlü değil, aynı zamanda kırılganlar. Onlar, sadece cesur değil, aynı zamanda korkuyorlar. Onlar, sadece sevgi dolu değil, aynı zamanda yalnızlar. Hayatın acımasız rüzgarları, narin kanatlarımızı defalarca acımasızca kırdı. Her kırık kanat, bir yenilgi gibi görünse de, aslında daha görkemli bir uçuşun provasıydı. Bugün, o kırık kanatların gölgesinde saklanan sönmeyen umudu bulma, yaralarımızı şefkatle sarma ve yeniden gökyüzüne doğru yükselme günü. Unutmayalım ki, her düşüş, daha güçlü bir kalkışın tohumlarını içinde saklar.
Bazen, yalnızlığın dondurucu nefesiyle titreriz. Kendimizi uçsuz bucaksız bir okyanusun ortasında, yapayalnız hissederiz. Ama tam da o anda, dayanışmanın sıcacık eli uzanır. Birbirimize tutunur, birbirimizin ağır yükünü hafifletiriz. Çünkü biliriz ki, birlikteyken hiçbirimiz çaresiz değiliz.
Bugün, sadece bir anma günü değil, aynı zamanda bir direnişin ateşli meşalesi. Kaybettiğimiz her kadın için, şiddete maruz kalan her kadın için, eşit ve özgür bir yaşam için yılmadan direniyoruz. Bugün, sadece konuşma günü değil, aynı zamanda derin bir suskunluğun günü. Kadın cinayetlerinin sessiz çığlığını yüreklerimizde hissetmek için, hep birlikte susuyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin karanlık yüzünü tüm çıplaklığıyla görmek için, hep birlikte gözlerimizi kapatıyoruz. Erkeklerin, şiddet karşısındaki utanç verici sessizliğini duymak için, hep birlikte kulaklarımızı tıkıyoruz. Devletin, şiddetle mücadele konusundaki acizliğini duymak için, hep birlikte nefesimizi tutuyoruz. Medyanın, şiddeti meşrulaştıran ve kadınları aşağılayan yayınlarına karşı, hep birlikte başımızı eğiyoruz.
8 Mart, sadece bir anma günü değil, bir uyanışın şafağı. Sessiz çığlıklarımızı cesaretle haykırarak, kırık kanatlarımızı şefkatle onararak ve içimizdeki sönmeyen ateşi tutkuyla alevlendirerek dünyayı değiştirebiliriz. Şimdi, aynaya tekrar bakın. Orada sadece kırık bir yansıma değil, aynı zamanda o yansımayı değiştirebilecek sonsuz gücü de göreceksiniz. Çünkü o güç, hepimizin içinde saklı.Bir sonraki yazımda buluşmak ümidiyle hoşca ve mutlu kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.