Ahmet Polat
Şahitlik
Bugün, geniş hacimli fıkıh kitaplarında teferruatlıca işlenen bir konuyu, şahitliği ele alacağız. Birkaç yazıdan teşekkül edecek yazı dizimiz, şu sorulara cevap arama niteliğindedir:
- Şahitliğin önemi nedir?
- Hz. Peygamber döneminde fıkıh var mıydı?
- Fıkıh bir tarihten mi ibarettir?
- Fıkıh bizim hayatımıza yön verebilir mi?
- Fıkıh kitaplarını yazan âlimler; eserlerini sırça köşklerde ve masa başında mı yazdılar?
Şahitlik, kimi zaman hayati öneme haizdir ve adaletle sıkı ilişkisi bulunur. Kimi zaman ya darağacına götürür ya da ipten alır, kimi zaman kişinin helalinden kazandığı tarla, mal/mülkten yoksun bırakır, kimi zamanda onur ve şerefiyle yaşayan insanlara kara çalar şahitlik.
Şüphesiz hepimiz, hayatımızda, lehte veya aleyhte şahitlikten ötürü hayatı değişen insanlara şahitlik etmişsizdir: Kimilerinin hayatı, masumluğu ispatlanınca cezaevinden tahliye edilerek müspet manada değişirken; kimileri de kumpas kurulup aleyhinde şahitlik yapılmak suretiyle itibar suikastına maruz kaldığını seyrederiz. Son cümleden olan kişiler; makam-mevkiini, hatta şeref ve haysiyetini maalesef kaybederler. Allâhü alem, belki de dünyalık imtihanları budur.
Yukarıda izah etmeye çalıştığımız meseleye en somut örneği, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir dönemine damga vurmuş, milyonları peşinde sürükleyen Başvekil merhum Adnan MENDERES’ten verebiliriz: Çocukluk arkadaşı, Başvekil’in kabinesinde Devlet, İçişleri, Dışişleri, Bayındırlık ve Milli Savunma Bakanı olarak görev yapan İbrahim Ethem MENDERES; (aralarındaki samimiyetten ötürü, Başvekil ile hiçbir akrabalık bağı bulunmamasına rağmen MENDERES soyadını almıştır.) Adnan MENDERES’in Yassıada’daki yargılamalarında Ethem MENDERES’in şahitlikte bulunmaması, nirengi noktası olmuştur.
27 Mayıs’tan evvel Milli Savunma Bakanlığı yapan Ethem MENDERES’e, zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal GÜRSEL; 3 Mayıs 1960 tarihinde mektup yazmıştır. Bu mektup, Yassıada Mahkemelerinde, Adnan MENDERES’in lehinde ya da aleyhinde, Ethem MENDERES tarafından dillendirilmemiştir. Dolayısıyla Yassıada Mahkemelerinin seyri Başvekil aleyhine gelişmiş ve süreç darağacı ile sonlanmıştır.
Bizim buradaki meramımız, kurumları veya kişileri yargılamak değil; bilakis şahitliğin ne derece önem taşıdığıdır.
Şahitlik sözlükte, “kesin haber” anlamındadır. Fıkıh ıstılahında ise “bir hak ispatı için verilen doğru haber” manasındadır.
Kitap, Sünnet ve İcmâ ile sabit olan şahitlik hakkında ayet ve hadisler mevcuttur.
Fitne ve kötülüklerin kol gezdiği dönemlerde şahitlik pek ağır bir sorumluluk/emanettir, kuyumcu terazisi gibidir ki, hak ile batılı ayırmaya yarar.
Ölen bir kimsenin, cenaze namazının kılınıp kılınmayacağı, “bu adam camiye/cemaate gelirdi” ifadesine -tanıklığına- bağlıdır.
Alışveriş, nikâh ve talak, ticaret akdi, had ve kısasa müteallik ceza hukuku, hukuk mücadelesi, doğum-ölüm, adaletin tecellisi, zulmün son bulması gibi konularda şahitlik; olmazsa olmazdır. Buradan hareketle, şahitliği gizleyerek veya yalancı şahitlikte bulunarak hak kaybına sebebiyet vermek büyük günahlardandır.
Toplumumuzda, “paran varsa kefil ol, vaktin varsa şahit ol” diye dillere düşen ve (dinen) yanlış bir deyim vardır. Zira adaletin tecellisinde şahit olduğu olayı objektif şekilde beyan etmek dinimizin gereğidir. Edebi açıdan tariz gibi değerlendirildiğinde belki, “birilerine mesaj yollama” anlamı içerse de insanların, hayata dair bağlarını güçlendirmeye yönelik “lüzumlu görülen yerde şahitliğin ifası”; dini vecibedir.
Konunun ehemmiyeti bakımından birkaç ayet mealine yer vermek mümkündür:
- “Erkeklerinizden iki şahidi de tanık tutun. Şahitler iki erkek olmazlarsa, rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkekle -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki de kadın olsunlar.” (Bakara, 2/282)
- “Tanıklığı gizlemeyin. Kim onu gizlerse şüphesiz onun kalbi günahkârdır. Allah yaptıklarınızı eksiksiz bilmektedir.” (Bakara, 2/283) Şahitlikten kaçınmanın kötülüğü.
- “Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrılmayın. Eğer adaletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Nisâ, 4/135) Dünyanın önde gelen üniversitelerinden biri olan Harvard Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Kütüphanesi’nin girişine bu ayeti asmıştır.
- “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsrâ, 7/36)
- “İffetli kadınlara iftira atan, sonra da dört şahit getiremeyen kimselere seksen sopa vurun ve artık onların şahitliklerini asla kabul etmeyin. İşte onlar yoldan çıkanların ta kendileridir.” (Nûr, 24/4)
- “Bu iddialarına dört şahit getirseler ya! Bu sayıda şahit getiremiyorlarsa onlar, Allah nezdinde yalancıların ta kendileridir.” (Nûr, 24/13) İşitilmesi bile kötü fiillerin, açığa çıkarılmasının zorluğu (ayıpları örtme).
- “Ey iman edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin, günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve resulüne itaat ederse gerçekten büyük bir kazanç elde eder.” (Ahzâb, 33/70-71)
Girizgâh mahiyetinde olan bu konuya devam edeceğiz inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.