M.Bilge Demir
Amasyalı Nakkaş Ferhat
"Aşk olsun hüzünle gülen, hüzünle susan, hüzünle yaşayanlara."
Sinan Yağmur, Bişnev
Ferhat ile Şirin'in Amasya'sı!
Sükûtun bin kelâma bedel; dağların çile, suların hicran mıdır?
Her taşın bir gamze midir, aşıkların gözyaşlarından beslenen?
Karadeniz'in hırçınlığına ket vurmuş gibisin Amasya? Dört yanın dağlarla sarılmış, bir sır mısın?
Hicrânın talipleri için Amasya bir menzildir; aşkın ahı, ağıdı fısıldar bağrı yanıklara...
Suskunluğun dili yok mu sanırsın?
Eğer öyle sanıyorsan Amasya'nın feryâda yeminli dağlarına bak.
Harşena Dağı'nın kayalarında Ferhat'ın külüngü yankı bulur. Sevda acısı çekenlerin bağrına inen her külüngten Şirin nidaları yükselir.
Suskunluğun dehlizlerinde, insanın bağrına inen çığlıklar var ya ne tahammül edilmezdir.
Şehrin sokaklarında yürürken aşk kokusu sinmiş olabilir üzerinize. Saçlarınızın arasına karışan rüzgârda bir şiitt sesi fısıldar kulağınıza... Şirin'in rüzgarı!...
Ferhat ile Şirin'in hikâyesi aslında kavuşmanın ilânıdır. Dilden dile nam salmış bu hikâyeyi bu kadar kıymetli yapan da artık böyle sevdaları bulmanın ve yaşamanın imkansızlığıdır. Herkesin derinlerinde belki bir Ferhat belki bir Şirin vardır.
Birazcık tarihinden bahsetmek istiyorum.
•Kökleri 6. yüzyıla Sasani- İran'da,
•Klasik edebî şeklini 12. yüzyılda (Nizamî) ,
• Amasya ile özdeşleşmesi ve efsaneye dönüşmesi 13. ve 15. yüzyılda,
•Osmanlı divanlarında yayılması ise 15. ve 18. yüzyıllar arasında şekillenmiştir. Ve şimdiki haliyle edebiyatta yerini almıştır. Ve birçok divan şairinin üzerine kafa yorduğu -ister efsane ister metin deyin- bir aşk hikayesidir.
Köklerinin 6. yüzyıldan bu zamana kadar dayanması belki de toplumun hakikî sevdaya olan açlığıdır.
Bazı duygular vardır ve öyle hakikatilidir ki taa ötelerden bize o hakikatle seslenir. Amasya'nın destansı yanı da böyle bir hakikatle beslenir. Kalbimize bir el dokunur, insan hissetmek üzerine yaratılmamış mıdır? O el belki Ferhat'ın başına inan külüngün acısı, belki Şirin'in uçurumdan atlarken ki teslimiyeti...
Eğer yarım kalmış bir sevdanız varsa, vuslata ermek nasip olmamışsa Harşena Dağı'nın eteklerine oturup semâya bir göz süzün. Gözlerinizin daldığı yerde "Şirin öldü!" dedikoduları karşısında Ferhat'ın aklını yitirişini ve elinden fırlayan külüngün Ferhat'ın nasıl Celladı olduğunu, kayaların nasıl kızıla boyandığını hissedersiniz.
Bir ahh çekip başınızı eğdinizde, suyun Şirin'in gözyaşları olduğunu hissedeceksiniz.
"Şimdi aklını başına devşir de bir düşün bakalım; bir sultan, kardeşini, hem de herkesin evlenmek için sıraya girdiği kardeşini senin gibi bir nakkaşa verir mi?" Sinan Yağmur, Bişnev, s. 214
Hikâye bu ya, Şirin Nakkaş Ferhat'a yâr olmadı mı sanırsın? Güzeller güzeli Şirin, ebediyyen Nakkaş Ferhat'ın oldu. Sevdası yıllara meydan okudu. Ne vakit bir sevdadan söz açılsa Ferhat ile Şirin aklımıza gelir; ne vakit bir ayrılıktan yürek dağlansa yine Ferhat ile Şirin'in adı geçer.
"İki mezar kazıldı yana yana. İki sevdalı yürek. Kim ne derse desin hâlâ yaşarlar." s. 216
Dillere destan bu sevda, hikâye ya da efsane olsa bile herkesin dilinde sonsuz kere ölümsüzleşir.
Yazımda kullandığım alıntıların sahihi, kitapları Kapı Yayınların'dan çıkan, okunma ve satış rekorları kıran ülkemizin çok değerli yazarı Sinan Yağmur'un Bişnev kitabına aittir. Ferhat ve Şirin'i bir de Sinan Yağmur'dan okumanızı tavsiye ediyorum.
Nakkaş Ferhat'a ve güzeller güzeli Şirin'in anısına ben de bir iz bırakma istedim.
Duygusu bol okumalar diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.