Makbule Pekdoğan
Sessiz Çığlık Doğu Türkistan
Bir yer düşün…
Haritada gözle görülür, ama vicdanlarda görünmez.
Bir halk düşün…
Yüzyıllardır var, ama sesi duyulmaz.
Bir halk düşün…
Yüzyıllardır direniyor ama sesi rüzgârda kayboluyor.
İşte orası Doğu Türkistan’dır.
Gözyaşıyla yoğrulmuş bir toprak…
Bir zamanlar ezan sesinin gökyüzüyle yarıştığı, şiirlerin Türkçe yazıldığı,
çocukların gülüşlerinin sokakları doldurduğu bir yerdi.
Bugünse aynı sokaklar sessiz; aynı gökyüzü korkuyla örtülmüş.
Kültürün, inancın, kimliğin adım adım silinmeye çalışıldığı;
duaların bile fısıltıya dönüştüğü bir coğrafya…
Ve biz, ekranlarımızın başında, kaydırdığımız her haberle biraz daha duyarsızlaştığımız bir çağın tanıklarıyız.
Bir zamanlar İpek Yolu’nun kalbiydi Doğu Türkistan.
Türkistan şehirleri, tarih boyunca medeniyetin doğduğu yerlerdi.
Kaşgar’da ilim vardı, Hotan’da sanat, Turfan’da bilgelik.
Yusuf Has Hacib, adaletin kitabını kaleme aldı;
Kaşgarlı Mahmud ise Türk dilini yalnızca harflerle değil, yüreklerle korudu.
Ama bugün o topraklarda kitaplar yasaklı, diller susturulmuş,
minareler gökyüzüne değil, betona bakıyor.
Bir halk, kendi tarihinden, kendi dilinden, kendi inancından koparılmak isteniyor.
Kamplar, kameralar, susturulmuş ağızlar…
Bir annenin evladına sarılamadığı,
bir babanın oğlunun mezarını bile bilemediği,
bir çocuğun anadilinde konuşamadığı yer.
Ve dünya, “jeopolitik çıkar” denen soğuk kelimenin ardına sığınıyor.
Ekonomik ilişkiler, ticaret anlaşmaları, diplomatik dengeler…
İnsan hayatının önüne geçiyor.
Oysa bir insanın inancı, dili, kültürü ne olursa olsun, zulüm karşısında susmak zulme ortak olmaktır.
Doğu Türkistan’da yaşananlar, yalnızca bir milletin değil, insanlığın sınavıdır.
Bir annenin sessiz çığlığı, insanlığın kulaklarında yankılanmıyorsa;
bir çocuğun dili yasaklanmışsa;
bir halkın kimliği siliniyorsa — orada insanlığın yüzü solmuştur.
Bugün orada olan, yarın başka bir yerde olabilir.
Adalet sadece “bizim için” istendiğinde anlamını yitirir.
Gerçek adalet, bize benzemeyen için de yüreğimiz sızladığında başlar.
Bu yüzden Doğu Türkistan meselesi, sadece “Türk dünyasının” değil, tüm dünyanın meselesidir.
Çünkü insan hakları, sadece bildirgelerde değil, vicdanlarda yazılır.
“Ben ne yapabilirim ki?” diyorsun belki.
Ama unutma; her sessizlik bir onaydır,
her farkındalık bir kıvılcımdır.
Bir çağda yaşıyoruz ki, görmezden gelmek en tehlikeli eylemdir.
Bir yazı, bir paylaşım, bir kelime bile direniştir bu çağda.
Çünkü bilgi gizlenirse, zulüm kök salar.
Sessizlik, zalimin en sevdiği ortamdır.
Bir fotoğraf paylaştığında, bir yazı yazdığında,
bir çocuğun gözyaşını anlatabildiğinde,
o sessizliği biraz olsun delersin.
Ve o an, insanlık biraz daha nefes alır.
Doğu Türkistan bir coğrafya değildir sadece; bir hafızadır.
Türk kültürünün doğduğu, İslam medeniyetinin şekillendiği,
bin yıllık bir mirasın nefes aldığı yerdir.
Orası kaybolursa, sadece bir halk değil;
dilimizin, musikimizin, inancımızın bir parçası da kaybolur.
Bir medeniyet unutulur.
Bu yüzden mesele, bir ülkenin kaderi değil; bir kültürün yok edilip edilmeyeceği meselesidir.
Bir çocuğun alfabe öğrenip öğrenemeyeceği,
bir annenin evladına “Allah’a emanet ol” diyip diyemeyeceği kadar gerçektir bu mesele.
Biz o hafızaya sahip çıkmazsak,
bir gün kendi tarihimizde de benzer bir sessizliğe uyanabiliriz.
Ama unutma; umut, en karanlık gecede bile sönmemelidir.
Çünkü her karanlık, bir gün bir ışıkla dağılır.
Doğu Türkistan’da bugün baskı varsa,
yarın elbet adalet de olacaktır.
Tarihin bize öğrettiği bir şey varsa, o da şudur:
Hakikat er ya da geç kendini duyurur.
Zulüm kısa vadede güçlü görünür; ama uzun vadede hep yenilir.
Çünkü insanlık vicdanı, geç de olsa uyanır.
Bugün, Doğu Türkistan’ın sessizliğine kulaklarını tıkayan dünya, aslında kendi vicdanını susturuyor.
Bir halkın kimliğine, diline, inancına yapılan zulme sessiz kalmak, insanlığın en büyük körlüğüdür.
Türklüğün ve Müslümanlığın onuru, zulme karşı susturulamaz.
Susmak, hem milletin hem de imanının sesini yitirmesidir.
Rabbim, o sessiz çığlıkları duy…
Mazlumun sabrını artır, zalimin kalbine adaletin korkusunu düşür.
Doğu Türkistan’daki her gözyaşını rahmete, her sessizliği direnişe dönüştür.
Çünkü orada ağlayan her çocuk, sadece bir milletin değil, insanlığın evladıdır.
Ve biz biliyoruz ki; Allah’ın adaleti gecikir, ama asla eksik kalmaz.
Bir gün, o topraklarda yeniden ezan yankılanacak,
çocuklar kendi dillerinde gülüp oynayacak,
ve dünya geç de olsa, insanlığın yüzüne yeniden bakabilecek.
Biz unutmayacağız.
Biz susmayacağız.
Çünkü Doğu Türkistan, unutanlara karşı hatırlamanın,
suskunlara karşı konuşmanın,
ve karanlığa karşı insan kalabilmenin adıdır.
Bir sonraki yazımada buluşmak ümidiyle hoşça ve mutlu kalın
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.