Ahmet Polat
KATIKSIZ İYİLİK
Şubat 2022’de Bayram ÇETİN Bey ile görüşerek İl Gazetemizde, yazı yazma düşüncemizi dile getirmiştik. Eksik olmasınlar, talebimizi kabul etmekle birlikte İl Gazetesiprensiplerinden bahsetmeye başlamışlardı. Bu sırada biz,hemen sözü alarak; “İnsanları kucaklayıcı, milli kültürümüzü, manevi değerlerimizi merkeze alarak dinin anlaşılması/yaşanması ve siyaset dışında kalmayı” ilke edineceğimizi belirttik. O günden beri dini, milli ve manevi meselelerimizi masaya yatırarak -genelde- haftada bir gün sizokurlarımıza katkı sağlamaya çalışıyoruz. Bu yazımız da yine aynı minval üzere, “siyaset üstü” ve “dinin anlaşılması”esas gaye alınacaktır.
YSK’nın açıkladığı seçim takviminin başlangıcından itibaren günümüze kadar, hararetli ve bir o kadar da hareketli seçim geçirdik. Ortaya çıkan sonuç, milletimiz için hayırlı olsun.
Seçim sonuçlarının açıklandığı andan itibaren, sosyal medyada pek çok kimsenin; özellikle Doğu Anadolu, Güney Doğu Anadolu ve deprem bölgesinde yaşayan vatandaşlarımıza/kardeşlerimize yönelik kendi bakış açısının aksi yönde oy vermeleri sebebiyle ah etme, hakaret, başa kakma, küfür ve nankörlük gibi insan onuruna yakışmayacak tepki gösterdiklerini ve linç girişiminde bulunduklarını gözlemledik.
Oysa bizler; dini inancı ve dünya görüşü gözetmeksizin (Haiti,Kamerun, Kolombiya vb.) afet ve savaş mağduru coğrafyalara imkanlar nispetinde yardımlar göndermişizdir. I. Dünya Savaşında Çanakkale Boğazını, İngiliz, Fransız ve Anzak birliklerine karşı savunan ecdadımız; esir aldıkları canlı ve yaralı düşman askerlerine son derece müşfik davranarak eşi benzeri görülmemiş bir insanlık dersi vermiştir. Yine aynı cephede, birkaç günlüğüne geçici ateşkes uygulandığında dahi, düşman askerleriyle karşılıklı hediyeleştikleri tarih kitaplarında geçmektedir. Geçici ateşkes bittiğinde, çarpışarak şehit edileceği birliklere dahi yüksek şeciye gösteren neslin evlatları bizler; farklı siyasi tercihte bulunan vatandaşlarına/kardeşlerine hoşgörü çerçevesinde bakmıyor. Üstelik bu müessif hadise, her iki tarafın mensuplarıtarafından da gerçekleştirilmiştir.
Anadolu’nun herhangi bir bölgesinde bulunan vatandaşımız; Doğu’da yaşayan kardeşlerimizi siyasi tercihi nedeniyle suçladığı gibi 6 Şubat 2023 depreminde mağduriyet yaşayarakçeşitli insani yardımlara muhtaç kalan kardeşimiz de türlü hakaretlere uğradığını sosyal medyada üzülerek izledik.
Yazımızı hazırladığımız (16 Mayıs) şu dakikalarda, Şırnak’ta şehadet şerbetini için askerlerimizin acı haberini aldık. Tabi ki terörü, terörü destekleyenleri ve vatanın bölünmezliğine kastedenleri şiddetle lanetliyoruz. Ama bilinmesi gereken bir husus vardır ki, Doğu’da yaşayan her bir vatandaşımız; terörist ya da terör sevicisi değildir. Nitekim Van, Diyarbakır, Mardin ve Şırnak gibi şehirlerde gerek görev gerekse askerlik icabı kaldık, yaşadık. Kaldığımız zaman zarfında, Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi icracı kurumlarımızın; bu bölgelere has özel eylem planlarının bulunması gerektiği intibaını edindik. (Hatta bu meseleyi de kendi kurumumuz yetkililerine arz ettik.) Buralarda yaşayan vatandaşlarımızın/kardeşlerimizin, terörle ilintisi bulunan siyasi partileri tercih etme sebepleri enine boyuna masaya yatırılmadığı ve gerekli adımlar atılmadığı müddetçe her seçim sonunda benzer istatistiklerle karşı karşıya kalmamız (maalesef) muhtemeldir. Netice itibariyle oradaki vatandaşlarımızı, nankörlükle suçlamak yerine alternatif çözüm önerileriyle kardeşlik bağlarımızın perçinlenmesini sağlamanın yollarını aramalıyız.
İstidradi paragraftan sonra asıl konumuza dönebiliriz. Hayatımızın her anında (serlevha yapmamız,) aklımızdan çıkarmamamız gereken bir ayet vardır: “İçinizden yardım sever ve zengin olanlar akrabaya, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere artık bir şey vermeyeceğiz diye yemin etmesinler. Bağışlasınlar, hoş görsünler; Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah çok bağışlayıcıdır, çok esirgeyicidir.” (Nûr, 24/22) Ayetin nüzül sebebi, İfk Hadisesi diye bilinen Hz. Âişe annemize atılan iftira ile ilişkilidir. İftira atanlardan biri de Hz. Ebû Bekir’in halasının oğlu olup kendisine devamlı yardımda bulunduğu Mistah idi. İddianın iftiradan ibaret olduğu kesinleşince Hz. Ebû Bekir, bu nankör yakınına artık yardım etmeyeceğine yemin etti. Mezkûr ayet nâzil olunca da “Vallahi Allah’ın beni bağışlamasını arzu ederim, bunu her şeye tercih ederim”diyerek yeminini bozdu ve yardıma devam kararı aldı. İşte bu örnek davranış, İslâm ahlâkında “kötülüğe karşı iyilikle muamele etme” kuralıdır. Fıtratı, temel insanlık nitelikleri bozulmamış insanları ıslah etmenin, kötü yoldan çevirmenin, yeniden erdemli topluluğa katmanın yollarından biri de “karşılıksız iyilikte” bulunmaktır.
İnsanoğlu, fıtraten zayıf yaratılmıştır. Bunun içindir ki, yararı dokunduğu kimsenin; kendi ekseni etrafında dönmesini, minnet eylemesini arzular. Yapılan iyiliklerin karşılığını beklemek; “sanki bir ajanda tutuyormuş gibi” hissi de beraberinde getirir ki, dinimiz bu katığı kabul etmemektedir.(Beyyine, 98/5: “dini yalnız Allah’a has kılma.”)
Yapılan iyiliklerin dillendirilmemesi ve başa kakılmaması ile ilgili dikkat çeken bir ayet daha vardır ki, “Ey iman edenler! Allah’a ve âhiret gününe inanmadığı halde malını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle boşa çıkarmayın. O kimsenin misali, üzerinde toprak bulunan düzgün ve yalçın bir kayadır; kayanın üzerine şiddetli bir yağmur yağmış, onu çıplak halde bırakmıştır. Bu gibilerin kazandıkları hiçbir şeyden istifadeleri olmaz ve Allah, inkârcı topluluğa hidayet vermez.”(Bakara, 2/264) Dolayısıyla, alın teri ve zor şartlar altında kazandığımız servet, hırs uğruna değil de Allah rızası göz önünde tutularak infak edilirse emeklerimiz boşa gitmeyecektir.
Atalarımız, “Düşmez kalkmaz bir Allah” diyerek çok güzel söylemiştir; insan olanın başına her şey gelebilir. Yapacağımızhayır/hasenâtlar (iyilikler); sırf Allah’ın rızasını kazanma,insanlığın şerefini yüceltme, engin kültürümüzün kadim değerlerini sonraki nesillere (yaşayarak) aktarma, karşı taraftan minnet beklememe doğrultusunda yapılmalıdır.Efendimizin (s.a.s.) buyurduğu üzere, “Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir.” (Buhârî, Îmân 4-5.)
Netice itibariyle, bazı (hayırsever) vatandaşlarımızın; deprem bölgesine gönderdiği maddi-manevi yardımları, emekleri,iyilikleri ve üzüntülerini, “bir karşılığa/menfaate binaettiğini ve iyilikte bulunduğu kimselerin fikirlerine ipotek koyduğunu,” mevzu bahis davranışın da İslâm ahlâkı ve kardeşlik hukukuyla bağdaşmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Keza, ülkemizin Doğu’ya yaptığı yatırımlarkarşısında da şu çerçeveden bakmayı ilke edinmeliyiz:“Gözümüzde Antalya, İzmir, Çanakkale ve Adana neyse; Diyarbakır, Van ve Mardin’de aynı değerdedir, terörle mücadele noktasında da farklı stratejiler geliştirmeliyiz.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.