Îsâr

Bugün, İslâm Ahlâkı’nın önemli kavramlarından birine değineceğiz. Cömertlik ve vermenin en yüksek mertebesi olan, günümüzde “özgecilik” veya “diğerkâmlık” (alturizm) diye bilinen îsâr (الايثار); “menfaatte din kardeşini, kötülükte ise kendini öncelemek” anlamındadır.

Allah’a (iman) tam teslimiyet, ölümü ve imtihanı hatırdan çıkarmama, hayır, iyilik, maruf ve ihsan gibi Allah’ın rızasını kazanmaya yönelik tüm çabalar diğerkâmlığa vesiledir. Cimrilik, şuh, bencillik, nefret ve kötü düşünce, gibi bugün tedavisine en çok ihtiyaç duyulan manevi hastalıklar îsârı yaşamakla son bulur.

Tüm zorluklara karşı sabretmeyi öğreten, sevgi bağlarını güçlendiren ve yakîne ulaştıran erdemin adıdır îsâr.

Mümin; îsâr sayesinde Allah’ın rızasını, nefsinin istekleri üzerinde tutarak dünya imtihanını kolaylaştırır.

Üç türlü îsâr bulunmaktadır: İnsanları kendi nefsinden üstün tutmak, Allah’ın rızası tüm rızaların üzerinde tutmak ve îsârı Allah için yapmak.

Îsâr ile ilgili birkaç ayet verebiliriz:

  • “Allah yolunda sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.” (Âl-i İmrân, 3/92)
  • “Onlardan önce bu yurda yerleşmiş ve gönülden inanmış olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar; ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin bencilliğinden korunmayı başarırsa işte kurtuluşa erecekler onlardır.” (Haşr, 59/9)
  • “Ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi? Ve ona iki yolu göstermedik mi? Fakat o, sarp yolu göze alamadı. O sarp yol nedir, bilir misin? Köle âzat etmektir. Veya bir kıtlık gününde yakını olan bir yetimi yahut aç açık bir yoksulu doyurmaktır. Sonra iman edip birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve acımayı öğütleyenlerden olmaktır. İşte bunlar hakkın ve erdemin yanında olanlardır.” (Beled, 90/8-18)
  • “Onlar, kendileri (yemek) istedikleri halde yiyeceği yoksula, yetime ve esire ikram ederler. (Ve şöyle derler:) ‘Biz sizi Allah rızâsı için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, dehşetli, çetin bir günde rabbimizden korkarız.’ Bu tutumları sebebiyle Allah onları o günün dehşetinden korur; yüzlerine aydınlık, gönüllerine sürur verir. Sabretmelerine karşılık onları cennetle ve ipekli giysilerle ödüllendirir. Orada koltuklara kurulurlar. Ne yakıcı güneş görürler orada ne de dondurucu soğuk. Ağaçların gölgesi hemen üzerlerinde, meyveleri emirlerine âmâde kılınmış.” (İnsan, 76/8-14)
  • “O halde gücünüz yettiğince Allah’a saygısızlıktan sakının; dinleyin, itaat edin ve kendi iyiliğinize olmak üzere başkaları için harcayın. Kim nefsinin bencilliğinden korunursa işte kurtuluşa erecekler onlardır.” (Teğâbün, 64/16)

Peygamber Efendimiz ve Raşit Halifelerin hayatlarını incelediğimizde, yaşam felsefelerini îsâr üzerine kurduklarını rahatlıkla gözlemleyebiliriz.

Hiç şüphesiz, yavrularımızın karakter gelişimde ailenin büyük etkisi vardır. Aile ortamında sevgi bağlarının güçlü olması, diğerkâmlığın meydana gelmesinde büyük rolü vardır. Buradan hareketle, evimizde, çocuklarımızın küçücük dimağlarına îsârı aşılayacak gündem oluşturulmalıdır. Baba, dede, abi gibi evin büyükleri; okul, cami, dernek, vakıf gibi amme hizmetlerinde veya dul, öksüz, yetim gibi yardıma muhtaç komşu ve akrabalara gönüllülük esası üzerine madden ve manen destek veriyorsa bu takdirde yavrumuz; “baba ocağında pişerek” diğerkâmlığı içselleştirirler. Nitekim bugün -genelde- “iyilik ve infak (verme)” konusunda temayüz edenler, ailesinden gördüğü karakteri yansıtmaktadır.

Îsârın, sosyal hayattaki yansımalarına değinmek gerekirse, trafikte yayalara veya kavşakta birine jestte bulunup yol verdiğimizde, bu davranış karşı tarafa olumlu yansır. Şehirde herkesin birbirine hoşgörüyle yol verdiğini düşünelim; o insanlar mutlu olur, mutluluk dalga dalga yayılır. En basit bir davranış, hoşgörü ve mutluluğu beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda Nevşehir örneğini rahatlıkla verebiliriz: Trafikte gösterilen hoşgörü, neredeyse şehrin %80’ine sirayet ettiği dolayısıyla herkesin birbirine (saygılı) iyi davrandığı gözlemlenmiştir.

Îsâr konusunda, milletçe büyük açmazlarımızdan birine temas etmeliyiz: “Maddi durumu iyi, hayırsever şefkatli kimselerin istismar edilmeleridir.” İyilikte bulunmayı prensip edinen Müslümanlar; uyanık geçinen! yakın akrabalarının, bitmek tükenmek bilmeyen talepleri karşısında adeta sömürülmektedir. Tabi ki, “kötü örnek, örnek olamaz” ancak bu türden kimselere de “emek vermeyi, kanaatkâr yaşamayı, insaf ve vicdanı” hatırlatarak iyi niyetin istismarına fırsat vermemeliyiz.

Sonuç itibariyle, iktisadi ve ruhi krizler yaşayarak madde ve mana adına her şeyi tükettiğimiz şu asırda; az ile yetinmeyi, mutluluğu yakalayabilmek için nefsimizin zincirlerini kırarak ve başkalarının hayatına güzel dokunuşları ilke edinerek Muhammedî ahlâkı özümsemeye çalışalım inşallah.

Bu yazı toplam 11940 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ahmet Polat Arşivi

Piyango Bileti Almayalım

18 Aralık 2025 Perşembe 10:00

Unutmak III

10 Aralık 2025 Çarşamba 13:25

Niyet

28 Kasım 2025 Cuma 10:01

Musa, Harun ya da hiç olmak

21 Kasım 2025 Cuma 15:00

Kelimelerimiz

13 Kasım 2025 Perşembe 12:40

İlgi Alanımız

30 Ekim 2025 Perşembe 09:44

Seferden Sorumluyuz

23 Ekim 2025 Perşembe 10:37

Unutmak

16 Ekim 2025 Perşembe 11:04

Kur’an’ı Anlama XVI. Cüz

25 Eylül 2025 Perşembe 10:04

İtidal ve Denge

17 Eylül 2025 Çarşamba 10:47