Mehmet Bayrak

Mehmet Bayrak

Hazreti Osman (ra.)(575 – 657)

Hazreti Osman (ra.)(575 – 657)

Hazreti Osman’ı bazı kimseler sevmemektedirler. Bu yazı serimizde artısıyla-eksisiyle Hazreti Osman’ı anlatmaya çalışacağız. Rabbim hak olanı hak bilip hakka uyanlardan, batılı batıl bilip ondan uzaklaşanlardan eylesin. 

Hazreti Osman Miladî 575 tarihinde Mekke’de doğdu. Hazreti Peygamber’den dört yaş küçüktür. Hicri 24 (M. 644) tarihinde halife oldu. 12 sene hilafet makamında kalan Hz. Osman H. 35 (M. 657) tarihinde 82 veya 90 yaşında iken 18 zilhicce Cuma günü şehit edildi ve Cennetülbakî’ kabristanına gece defnedildi. Mezarı sonradan belirlendi.

 Babasının adı Affan, annesinin adı Ervâ’dır. Anneannesi Ümmü Hakîm el-Beyzâ Abdülmuttalib’in kızı ve Hz. Peygamber (sav)in halasıdır. Soyunun 5. dedesi, Hz. Peygamber (sav)in üçüncü dedesi Abdi Menaf’ta birleşir. Aşere-i mübeşşere’dendir ki Onlar: 1- Hz. Ebu Bekir, 2- Ömer, 3- Osman, 4- Ali, 5-Abdurrahman bin Avf, 6- Sa'd bin Ebi Vakkas, 7- Talha bin Ubeydullah, 8- Zübeyr ibni Avam, 9- Ebu Ubeyde bin Cerrah, 10- Sa‘d b. Zeyd (Radıyallahü anhüm) [1]

 Hz. Peygamber (sav)in kızı Rukiyye ile evlenmiş ve ondan Abdullah isminde bir oğlu dünyaya gelmiştir. Fakat ufakken ölmüştür. Bundan dolayı Ebu Abdullah künyesi ile de tanınır. Bir süre sonra Hazreti Peygamberin kızı Rukiyye vefat edince ikinci kızı Ümmü Gülsüm ile evlenmiştir. Hz. Peygamber (sav)in iki kızı ile evlendiği için kendisine Zinnûreyn (iki nur sahibi) denmiştir..

İlk Müslüman olanların beşincisidir. Çok çile çekmiş ve Eşi Hz. Rukiyye ile beraber Habeşistan’a ilk hicret edenlerdendir. Bir süre sonra Mekke’ye dönüp. Tekrar ikinci defa Habeşistan’a ve tekrar Mekke’ye gelip oradan da Medine’ye hicret ederek üç hicret sevabı kazanmıştır.

Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer dönemlerinde istişare heyetinde müşavirdi.

Hz. Peygamber (sav)den 146 hadis rivayet etmiştir.

 Medine’ye hicret ettiğinde şehirde su sıkıntısı vardı. Herkes, bir Yahudi’ye ait olan kuyudan satın su alırlardı. Hz. Peygamber (sav),  Rûme Kuyusu'nu  kim satın alır da müslümânlara karşılıksız hediye ederse, onun için cennet va'd edilmiştir' buyurdu. Bunun üzerine Usmân onu satın almış(ve vakıf yapmış)tır. (Buhari Müsakaat/1)

Diğer bir rivayette Hz. Osman o kuyuyu sahibinden satın almak istedi fakat kuyunun sahibi Yahudi buna yanaşmadı. Hazreti Osman “Öyleyse yarısını sat” dedi. Adam buna razı oldu ve Kuyunun suyunun bir gün Yahudi’nin, bir gün kendinin olmak üzere 12 bin dirheme yarısını satın alıp Müslümanlara vakıf yaptı. Bunun üzerine herkes Hz. Osman’ın gününde iki günlük sularını doldurdular ve Yahudi’den kimse satın su almaya gelmeyince kendisi gelip diğer yarısını da satmak istediğini söyledi. Bunun üzerine Hz. Osman diğer yarısını da sekiz bin dirheme satın alıp onu da sebil olarak vakfetti. (Tirmizî, Menâkıb, 18/3703; Ahmed, I, 70, 7)

Hazreti Peygamber (s.): “Zorluk (Tebük savaşı) ordusunu kim teçhiz ederse onun için cennet vardır.” buyurdu. Hz. Osman teçhiz etti. Yükü ile beraber 950 deve, bin dinar (altın lira), 50 (elli) at bağışta bulundu.[2]

Hudeybiye’de Mekke’ye elçi olarak gönderilen Hz. Osman, bu arada Mekke'deki güçsüz Müslümanlarla görüşmüş ve onları İslâm'ın yakında gerçekleşecek olan fethiyle teselli etmişti[3]

Müşrikler, Osman (r.a)'a isterse Kâ'be'yi tavaf edebileceğini bildirmişler, ancak o, Resulullah (s.a.v) tavaf etmeden, kendisinin de tavaf etmeyeceği cevabını vermişti. Hudeybiye'de bulunan sahabiler ise Resulullaha: "Osman Beytullah'a kavuştu, onu tavaf etti; ne mutlu ona" dediklerinde Resulullah (s.a.s); "Beytullah'ı biz tavaf etmedikçe, Osman da tavaf etmez buyurmuştur"  (A. Köksal İslam tarihi 178-179)

H. 30. senede Hz. Osman, değişik eyaletlerde, Kur'an-ı Kerim'in okunması üzerine ortaya çıkan ihtilafları ortadan kaldırmak için çalışmalar başlattı. Kur'an-ı Kerim ilk olarak Hz. Ebû Bekir zamanında tedvin edilmişti. Zeyd b. Sabit'in başkanlığında yapılan bu çalışmada, Kur'an-ı Kerim bir kitap haline getirilmişti. Bu ilk mushaf, Ebû Bekir (r.a)'dan sonra Ömer (r.a)'a geçmiş, onun şehadetinden sonra da Hafsa (r.anh)'nın elinde kalmıştı. Hazreti Osman, Hazreti Ebu Bekir zamanında yazılan Mushaf’tan Kureyş lehçesi üzerine beş adet çoğaltılmış ve kimin elinde başka sayfalar varsa yaktırılmış ve imha edilmiştir.

Önceleri Cuma günü sadece Cami’nin içinde ezan okunurdu. Hz. Osman Cuma günü dışarıdaki ezanı da o okutmuş ve sahabeler ittifakla kabul edip itiraz etmemişlerdir.

Mürre bin Kâ’b der ki: Hz. Peygamber (sav)in şöyle buyurduğunu işittim: “Yakında bir fitne olacak (bir çok kimseler sapıtacak) dedi. O anda elbisesiyle örtülü bir adam göründü. “İşte o gün şu adam hidayet üzeredir” buyurdu. Hemen koşarak yanına vardım. Baktım ki Osman’mış. Yüzünü Hz. Peygamber (sav)e doğru çevirerek: “Bu mu?” dedim, “Evet” buyurdu.[4]

Hazreti Aişe Annemiz der ki: Hz. Peygamber (sav) Hz. Osman’a şöyle dedi: “Ya Osman! Allah sana bir gömlek giydirecek. (Hilafet gömleği). Eğer onu çıkartmanı isterlerse sakın çıkartma!”[5] Buyurduğu gibi de oldu. Hz. Osman’a “Halifeliği bırak” diye ısrar ettiler. O ise Hz. Peygamber (sav)in emrine uyarak bırakmadı ve şehit edildi.

Abdurrahman bin Semüre (ra) der ki: Tebük ordusunun teçhizi sırasında Hz. Osman bir etek dolusu bin dinar (altın para) getirdi ve Hz. Peygamber (sav)in önüne koydu. Baktım ki Hz. Peygamber (sav) bir taraftan elleriyle o paraları karıştırırken iki defa şöyle dedi: “Bu günden sonra, işledikleri şeyler Osman’a zarar vermez[6] yani eshab-ı Bedir gibi, bunun da bundan sonra yapacağı hatalar bağışlanmıştır.

Bir defa bir suçundan dolayı kölesinin kulağını çekmişti. Fakat belki suçundan fazla ceza etmiş olurum diye düşünmüş ve mahkeme-i kübra’da (büyük mahkeme’de) kısas olarak kölenin de benim kulağımı çekmesine hüküm verilir diye korkmuş ve kısasın ahirete kalmaması için köleye kendi kulağını çektirmiştir.[7]

Enes bin Malik der ki: Hz. Peygamber (sav) Uhud dağına çıktı. Yanında Ebu Bekir, Ömer ve Osman da vardı. Dağ (gazabından değil, bilakis sevincinden) sallandı. Hz. Peygamber (sav): Sallanma sakin ol (Ey Uhud), çünkü üzerinde bir Nebî, bir Sıddîk ve iki tane de şehit vardır, buyurdu.[8] Bu hadis aynı zamanda Hz. Peygamber (sav)in bir mucizesidir ki, buyurduğu gibi Hz. Ömer ile Hz. Osman şehit edildiler.

Ebu Musa (ra) der ki: Bir gün Hz. Peygamber (sav) ile beraberdim. Hz. Peygamber (sav) bir bahçeye girdi. Orada Eris kuyusu vardı. Kuyunun kenarına oturdu ve ayaklarını kuyuya doğru salladı. Bana da: Kapıyı bekle, ben izin vermeden kimseyi içeri alma! Dedi. Bir adam gelip içeri girmek istedi. Kimsin, dedim. Ebu Bekir, dedi. Durumu Hz. Peygamber (sav)e arz ettim. “Ona kapıyı aç ve cennetle müjdele” buyurdu. Kapıyı açtım ve müjdeledim. O da Hz. Peygamber (sav)in sağ yanına oturup ayaklarını kuyuya salladı. Sonra Hz. Ömer geldi. Ona da: “Kapıyı aç ve onu cennetle müjdele” buyurdu. Kapıyı açtım ve müjdeledim. O da Hz. Peygamber (sav)in sol yanına oturup ayaklarını kuyuya salladı. Sonra Hz. Osman geldi. Ona da: “Kapıyı aç ve onu bir çok musibetler çekeceğini ve cennete gideceğini müjdele” buyurdu. Ona kapıyı açıp musibetlere maruz kalacağını ve cennete gideceğini müjdeledim. Allah’a hamdetti ve Allah yardımcım olsun, dedi. Fakat o, hayasından ve edebinden öncekilerin yanlarına oturup ayaklarını kuyuya sallamadı, arka tarafa oturdu. Bir rivayette de Hz. Peygamber (sav)in dizleri açıktı. Hz. Osman gelince dizlerini örttü.[9]

Osman bin Mevhib (ra) şöyle der: Mısır’dan Zeyd bin Bişr adında bir adam geldi ve hac yaptı. Sonra oturan bir topluluk gördü ve “Kimsiniz?” diye sordu.

- Kureyşlileriz, dediler.

- Büyüğünüz, aliminiz kimdir? dedi.

- Abdullah bin Ömer’dir, dediler.

- Ey Ömer oğlu (Abdullah) sana bir şey soracağım; Uhut savaşı günü Osman’ın kaçtığını biliyor musun? Dedi. İbn-i Ömer:

- Evet, dedi.

- O Bedirde de bulunmamıştı, biliyor musun? Dedi.

- Evet, dedi.

- Biliyor musun o, Bey’atü Rıdvan’da da bulunmamıştı?

- Evet, dedi.

(Adam duyduklarının doğru olduğunu duyunca işin iç yüzünü anlamadan sevindi ve)  Allahü Ekber dedi. Bunun üzerine İbn-i Ömer ona:

Gel sana içyüzünü anlatayım, dedi. Uhut savaşı gününde kaçmasını Allah affetti ve bağışladı ve şu ayeti okudu:

~~3.155~
انَّ الَّذٖينَ تَوَلَّوْا مِنْكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ اِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُوا وَلَقَدْ عَفَا اللّٰهُ عَنْهُمْ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَلٖيمٌ

“İki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip kaçanları, şeytan ancak yaptıkları bazı hatalardan dolayı yoldan kaydırmak istemişti. Ama yine de Allah onları affetti. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halîmdir.”(Al-i İmran/155)

Bedir’de bulunmayışına gelince, Hz. Peygamber (sav)in kızı Rukıyye onun nikahlı eşiydi ve hastaydı. Hz. Peygamber (sav) hastaya bakmak için Hz. Osman’a ve Üsame bin Zeyd’e emir vermiş ve şöyle buyurmuştu: “Bedir savaşına katılanların ecri, mükâfatı ve sevabı kadar sana da ecir ve hisse vardır”. Savaş zaferle neticelenince Hz. Peygamber (sav) Hz. Zeyd bin Harise’yi, Bedirdekiler kadar sevap ve hisse alacağını ve zaferi müjdelemek için Hz. Osman’a göndermişti. Ne var ki, Zeyd’in geldiğinde Hz. Peygamber (sav)in 20 yaşındaki kızı vefat etmişti.

Bey’atü Rıdvan’da bulunmayışının sebebi ise, eğer Osman’dan daha Aziz bir kimse olsaydı, Rasûlullah Osman’ın yerine onu gönderirdi. Hz. Peygamber (sav) onu elçi olarak Mekke’ye gönderdi ve Osman Mekke’de iken Bey’atü Rıdvan vuku buldu. Hem de Rasûlullah sağ elini kaldırıp “Şu Osman’ın elidir” buyurdu ve sol eline vurarak onun adına bey’at yaptı. İbn-i Ömer bunları söyledikten sonra adama: Şimdi artık gidebilirsin, dedi.[10]

Sa'd b. Ebi Vakkas, Beytül-Malden borç olarak aldığı parayı geri ödemekte sıkışınca Osman (r.a), onu azlederek yerine anne bir kardeşi Velid b. Ukbe'yi Küfe valiliğine getirdi (İbnul-Esir a.g.e., III, 82). Velid, beş sene Küfe valiliğinde bulunmuştur. Velid, bir sabah, namazı sarhoş olduğundan dolayı dört rekat kıldırmıştı. Hatırlatılması üzerine "sizin için arttırıyorum" demişti. Bunu duyan Hz. Osman, ona tazir cezası vererek bunun uygulanmasını Hz. Ali'den istemişti. Hz. Ali de Abdullah b. Cafer'e onu kırbaçlattırmıştı. Bu olay üzerine Hz. Osman onu da azlederek yerine Saîd b. el-As b. Umeyye'yi atadı (İbnul-Esir, a.g.e., III, 107). Suyûtî, Hz. Osman'ın, ilk olarak Velid'i, Sa'd'ın yerine vali yapması yüzünden kınandığını söylemektedir (Suyutî, 172).

Hz. Osman, Mescid-i Nebi'nin genişletilmesine ihtiyaç duyarak, onu süslü taşlarla yeniden inşa etti. Taş sütunlar dikerek tavanını sac (bir cins ağaç) ile kapattı. Uzunluğunu yüz altmış, genişliğini de yüz elli zira'a çıkarttı (Suyûtî, 173).

Hazreti Aişe (ra) der ki: Rasûlullah (sav) benim evimde dizlerine kadar açık olarak yatıyordu. Ebu Bekir gelip izin istedi. O halini hiç değiştirmeden girmesine izin verdi. İçeri girdi ve konuşmaya başladılar. Sonra Ömer gelip izin istedi. Hz. Peygamber (sav) halini hiç değiştirmeden onun girmesine de izin verdi. İçeri girdi ve konuşmaya başladılar. Sonra Osman içeri girmek için izin istedi. Bunun üzerine Rasûlallah (sav) oturağının üzerine kalktı ve dizlerini örttü. O da girdi ve konuştular. O gittikten sonra Hz. Aişe dedi ki: “Ya Rasûlallah, Ebu Bekir girdi, hiç kıpırdamadın, istifini bozmadın; Ömer geldi gene önemsemedin, kıpırdamadın, sonra Osman gelince oturdun ve dizlerini örttün? Bunun üzerine Rasûlallah (sav): “Meleklerin bile haya ettiği bir adamdan ben haya etmeyeyim mi? Utanmayayım mı?[11] 

Cabir (r.a.) der ki: “Rasûlullah (s)in önüne bir cenaze getirdiler. Fakat O, o cenazenin namazını kıldırmadı.

-Ya Rasûlallah! Bundan önce hiçbir cenazenin namazını kıldırmadığını görmedik, hikmeti nedir acaba? Denildiğinde,

- O, Osman’a buğuz ediyordu (düşmanlık edip kin tutuyordu). Allah da ona buğuz etmiştir,[12]

Hz. Osman’ın gününde İskenderiye, Sudan, Artvin, Azerbaycan, Taberistan, Sicistan, Kabil, Horasan ve Kıbrıs gibi bir çok yerler fethedildi. Hz. Peygamber (sav)in halası Ümmü Harame kıbrısta vefat etti. Kabri Larnaka yakınındadır ve Saliha Hatun diye ziyaret edilmektedir.

Hazreti Osman’ın sözlerinden: On şeye yazık olmuştur. Kendisine soru sorulmayan âlim. Amel edilmeyen ilim. Kabul edilmeyen doğru görüş. Kullanılmayan silah. İçinde namaz kılınmayan Cami. Okunmayan Mushaf (Kur’an). İnfak edilmeyen mal. Binilmeyen vasıta. Dünyayı isteyenin içindeki zühd ilmi. İçinde ahiret yolculuğu için azık edinilmeyen uzun öm. Dünya malı için üzülmek, kalbe zulmet; ahiret için üzülmek ise kalbe nurdur.

 

 

[1]           Tac : 3 / 334  Buhari, Müslim ve Tirmizi’den

[2]           Tac 3. cilt sh.326 Buhari, Tirmizi ve Ahmed’den

[3]           (Asım Köksal, İslâm Tarihi, VI, 177).

[4]           Tac 3. cilt sh. 328 Tirmizi’den

[5]           Tac 3. cilt sh. 329 Tirmizi’den

[6]           Tac 3. cilt sh. 329 Tirmizi’den

[7]           Amentü Şerhi s.219 Numan Kurtulmuş 1971 Fatih matbaası

[8]           Tac 3. cild sh. 325 Müslim hariç kütübü hamseden Enes bin Malik’ten.

[9]           Tac 3. cild sh. 325

[10]          Tac : 3 / 327  Buhari ve Tirmizi’den

[11]          Tac : 3 / 327 Müslim’den

[12]          Tirmizi, menakıb bab 19 H.No: 3709. Ebu İsa: “Bu Garib hadistir” dedi.

Bu yazı toplam 19660 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Bayrak Arşivi