MÜLTECİ AMA "ÇOCUK"
Yazıma geçen hafta tanık olduğum ve beni bir hayli üzen bir olayı anlatmakla başlamak istiyorum.
İşten çıkmıştım ve minibüsle evime gidiyordum. Önümde sürekli tebessüm eden 10-11 yaşlarında iki Suriyeli çocuk oturuyordu. Minibüs bir durakta durdu ve orta yaşlı diyebileceğimiz iki erkek yolcu aldı. Benden bile hızlı davranıp yer verdiler. Kendilerini dikkatli izledğimin farkındalardı. Karşılık tebessümleşmemizden büyük mutluluk duyduklarını hissediyordum ve yer vermelerinden dolayı memnuniyetimi onlara hissettirmiştim. Yolculuğa ayakta devam etmek zorunda kaldıkları için minibüsün ani dur-kalklarında sarsılıyorlardı ve çocuklardan biri yer verdiği yolcunun üzerine düşme tehlikesi geçirdi. Yetişkin yolcunun verdiği tepki oldukça olumsuz ve gereksizdi. Kendisine yer veren bir çocuğa tepki vermesinin şokunu uzunca bir süre atlatamadım. O gün aklımda hep bir soruyla dolaştım. "Mülteci olmaları çocuk olmalarının önüne mi geçiyor ?"
İster savaştan kaçtılar deyin, ister savaş mağdurları; filler dövüşünün ezileni çocuklar. Çocuk yaşta, küçücük bedenlerinde bir yığın yük... Kimisinin babası hayatını kaybetmiş, kimisininki hala Suriye'de. Babasız bir evde babalık rolünü üstlenen, eğitimine devam edemeyen, yaşam mücadelesi vermek için çalışmak zorunda olan; her gün ötelenen o çocuklardan başkası değil. Yaşadıkları yerlerde kabul görmek, dışlanmamak adına yaptıkları şeyleri görmeye çalışsak, bir çok şeyi halletmiş olacağız aslında.
Dili, dini, ırkı, ne olursa olsun çocukların masum ve günahsız olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Hep demez miyiz, bugünün yarınları çocuklardır diye. Yarınlarımızı kendi ellerimizle şiddete, kine, nefrete teslim etmeyelim. Onlara kendi ülkemizde, dostluğu, kardeşliği öğretirsek; eminim bir nesil daha insancıl olacak. Kabul etmemek, dışlamak, ayrıştırıcı olmak bir insanın hem kendi ruhuna, hem de bir insanlığa yapılacağı en büyük kötülüktür.