Kardeşliği Özde Yaşamak

Din Hizmetleri Ataşelikleri, Başkonsolosluklara bağlı birimler içerisinde Batı Avrupa’da yaşayan millet varlığımızla doğrudan temas kurabilen ve milli-manevi duyguların diri tutulmasına katkı sağlayan devlet kurumlarının şüphesiz başındadır. Strazburg Din Hizmetleri Ataşeliği de bu sorumluluğun bilinciyle, Strazburg hinterlandında yaşayan yüzaltmışbin (160.000) soydaşımıza, 70 dernek aracılığıyla dini ve kültürel sahada nitelikli hizmet sunma gayesi gütmektedir.

Din Hizmetleri Ataşemiz ve DİTİB Strasbourg Başkanımız Sn. Yunus YÜKSEL Hocam, rahmet ve mağfiret iklimi Ramazan ayının feyiz bereketinden azami derecede istifade edilmesi adına bizleri, her gün farklı derneklere/camilere vaaz ve irşat için görevlendirdi. Üç haftalık süre zarfında, yaklaşık üç bin kilometre yaparak 20 farklı derneğe ve o dernek civarında yaşayan soydaşlarımızla beraber iftar sofralarına oturduk, vaaz kürsülerinde dinimizi anlatma şerefine nail olduk. Gittiğimiz her bir dernekte, o civarda yaşayan millet varlığımızın; cami etrafında genciyle, yaşlısıyla ve de hanımlarıyla sıkı sıkıya kenetlenmelerine tanıklık ettik. Yine bu bağlamda, 02.04.2024 Salı günü, Strazburg’a altmış dokuz kilometre uzaklıktaki Sainte-Marie-Aux-Mines’deki (Amicale Franco-Turque) Türk-Fransız İşçileri Derneği’mize gittik.

Neredeyse gittiğimiz her toplulukta sevgi seliyle karşılaştık. Ancak bu Dernekteki gördüğümüz manzara, diğerlerine nispetle çok daha farklıydı ve kayda değerdi. Nitekim Sn. Ataşemizin izniyle bu yazıyı kaleme almayı ve oluşturulan farkındalığı sizlerle paylaşmayı boynumuzun borcu bildik.

Sainte-Marie-Aux-Mines Din Görevlisi Alper ÇİFÇİ Hocamız; Fransa’ya resmi kanallarla iltica başvurusunda bulunup cevap bekleyen 20 civarındaki Sierra Lone, Afganistan, Pakistan, Özbekistan gibi farklı milletlere mensup Müslüman mültecilere iftar vermesi, son derece takdire şayandı. Hocamız, ilan panosuna, camide mülteci kardeşlerimize iftar verileceğine dair duyuruyu astığında, listenin hemen dolduğunu sevinçle anlatıyordu.

Esasında düz mantıkla bakıldığında, “canım ne var bunda! Abartmaya gerek yok, alt tarafı basit bir iftar yemeği değil mi?” şeklinde geçiştirilebilir. Oysa mesele bu değil. Mesele, tıpkı ecdadımızın; düşkün, çaresiz, kimsesiz ve zayıf kimselere hoşgörü ve merhametle kucak açtığı gibi, bir şekilde vatanlarından kop(arıl)ma mecburiyetinde kalan garibanlara karşı din kardeşliğimizi ispat ve pekiştirmeye yönelik somut ve alicenap bir sorumluluk üstlenmektir.

İftar sofrasındaki o atmosferi gören ve yaşayan bir Müslüman, Peygamber Efendimizin, nübüvvetinin ilk yıllarına, zihin yolculuğuna gidiyor. Zira o zorlu dönemde, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) yanında zayıf, güçsüz, kimsesiz ve alt statüde kalan bir avuç topluluk vardı. İşte bu bir avuç topluluk, dinin yayılmasındaki öncü simalardı.

Allah rızasından başka hiçbir gaye güdülmeden sofraya davet edilen mülteci kardeşlerimiz, bundan otuz sene sonra yaşadıkları yerde köşe başlarını tuttuğunda, ihlas ve samimiyet dolu şu günleri unutmayacak, onlar da iyiliği yeryüzünde hâkim kılmaya çalışacaklardır.

Dikkatimizi çeken ve takdire şayan bir husus daha vardı ki, Teravih namazını iki farklı gencimizin kıldırmaları ve başka birinin de müezzinlik vazifesini üstlenmesiydi. Genç yavrularımızın dernek/cami etrafında toplanıp yekvücut olmaları, medeni cesaretlerini kazanmaları, geleceğe yönelik hazırlanmaları ve yetişmeleri açısından eşik niteliğindedir.

Teravih sonrası cemaatle birlikte lokaldeki çay faslında tanışıp dertleşme imkânı bulduk. Adıyaman, Sivas, Denizli, Kayseri, Yozgat gibi memleketimizin farklı bölgelerinden gelip tek yürek olmuşlar. Anlaşılan o ki, namaz, oruç, zekât gibi Müslümanlar arasında sosyalleşmeyi ve kaynaşmayı hedefleyen ibadetler; arzulanan din kardeşliğini mücessem hale getirmiştir. Daha açık ifadeyle, kardeşliği perçinleyen unsurlar yerli yerine getirilmiş, maksat hâsıl olmuş. Netice itibariyle, sözde değil de özde din kardeşliği ete kemiğe bürünmüştür. Şu günlerde, en çok ihtiyaç duyduğumuz da bu değil mi?

Toparlayacak olursak, namaz, oruç, (genel anlamda) infak, hac, kurban, bayram, kandil geceleri, cenaze ve düğün merasimleri gibi kaynaşmayı ve sosyalleşmeyi beraberinde getiren unsurları fırsata çevirmenin yollarını aramalıyız. Bir hafta içerisinde coşkuyla idrak edeceğimiz kandil ve bayramımıza da bu kabilden değerlendirmeliyiz.

Kadir gecesi ve Ramazan bayramının tüm İslâm âlemine hayırlar getirmesini, öfke, kırgınlık ve dargınlıkla yıpranan kardeşlik bağlarımızın yeniden pekişmesini Yüce Allah’tan niyaz ederim.

Bu yazı toplam 12620 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Polat Arşivi

Piyango Bileti Almayalım

18 Aralık 2025 Perşembe 10:00

Unutmak III

10 Aralık 2025 Çarşamba 13:25

Niyet

28 Kasım 2025 Cuma 10:01

Musa, Harun ya da hiç olmak

21 Kasım 2025 Cuma 15:00

Kelimelerimiz

13 Kasım 2025 Perşembe 12:40

İlgi Alanımız

30 Ekim 2025 Perşembe 09:44

Seferden Sorumluyuz

23 Ekim 2025 Perşembe 10:37

Unutmak

16 Ekim 2025 Perşembe 11:04

Kur’an’ı Anlama XVI. Cüz

25 Eylül 2025 Perşembe 10:04

İtidal ve Denge

17 Eylül 2025 Çarşamba 10:47