Mehmet Bayrak

Mehmet Bayrak

Böyle insan var mı ki?

Böyle insan var mı ki?

Seyyid Nizamoğlu (k.s.) kendi zamanındaki anormal yaşantıyı şöyle dile getiriyor:

Müslümanlar gönül şehri açılmaz key melamet var. Nazar kıldım şu dünyaya, acep türlü alamet var.

Şeriat göğe çekildi; Zulmile iller yıkıldı; yüz suyu yere döküldü, kıyametten işaret var.

Sofu zühde riya katar, Kalan mahluk daha beter. Ne danişmend okur tutar, Ne mescidde cemaat var.

Ne kadı adl ü dâd eyler, Ne kayguluyu şâd eyler, Ne ümmi itikad eyler, ne imamda temamet var.

Zenginlerin gidip hayrı, Fakirin kalmadı sabrı, Ne oğulda ana kadri, Ne de atada şefkat var.

Ne pirler ölümün yoklar, Ne hatunlar usul bekler, ne kız iyal edep saklar, yiğitlerde cehalet var.

Aşı Ömer de şöyle demişti:

Hey meded şimden geru âlemde rahat kalmadı.

Bozulup gitti cihan, sahib-adâlet kalmadı.

Öyle bir vakte eriştik şu fenâda hayf-kim

Ehli irfan arasında hiç muhabbet kalmadı.

Beğenip kendini herkes oldular sahip gurur

Kimsede yoktur bahane bizdedir cümle kusur

Çoğaldı ehli şekavet kalmadı zerre huzur

Fitne doldu aleme artık selamet kalmadı…

Kitaplardan şiirlerini okuduğumuz bu zatlar bu günü görseler acaba ne derler?

Bizim hal-ü pür-melâlimiz bu iken, acaba tarihte, bu anlatılanların zıddına tam mütedeyyin, müttakî insanlar gelip geçmişler mi ki?

Evet, işte onlardan bir tanesini sevgili Peygamberimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle anlatıyor bizlere ibret numunesi olarak:

“Vaktiyle bir adam bir başkasından bir arsa satın aldı. Arsayı alan adam orada altınla dolu bir çanak (çömlek) buldu. Arsayı satan adama:

- Altınını al! Zira ben senden altın değil arazi satın aldım, dedi. Arsanın ilk sahibi de:

- Ben sana o arsayı içindekilerle beraber sattım, dedi.

Anlaşmazlıklarını halletmesi için bir adama başvurdular. Hakem olan bu adam:

- Çocuklarınız var mı? diye sordu. Biri:

- Benim bir oğlum var, dedi. Diğeri de:

- Benim de bir kızım var, dedi. Hakem:

- Oğlanla kızı evlendirin. O altınların bir kısmını onlara verin, bir kısmını da siz harcayın, dedi”.

(Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Akdıye 21)

Açıklamalar

Bu hadiste muhtemelen Hz. Dâvud veya Zülkarneyn zamanında yaşanmış bir olayı görmekteyiz. Bu olayın biri ahlâkî, diğeri hukukî olmak üzere başlıca iki cephesi vardır.

Ahlâkî cephesi şudur: Bir zamanlar dünya malına değer vermeyen, hakkına razı olan, hak etmediği bir şeye el uzatmayan, kul hakkı yemekten şiddetle kaçınan faziletli insanlar yaşarmış. Arsayı satan ve alan insanların “Bu define bana aittir” diye ona sahip çıkmaları halinde, ilk bakışta her ikisini de haklı gösterecek bir durum söz konusu iken, böyle bir şeyi kesinlikle düşünmemeleri, onların tok gözlü, dünya malına gönül vermeyen faziletli insanlar olduklarını göstermektedir.

Meselenin bir de hukûkî cephesi vardır. Bu konuda iki şey söylenebilir. Biri, hem hukuku hem de ahlâkı ilgilendiren yönüdür. İnsanlar bir konuda anlaşamayınca, aralarında çekişip kavga etmek yerine ya hâkime gitmeli veya ihtilâfı ortadan kaldıracak bilgili ve sözüne değer verilen bir kimseye başvurmalıdır. Bu olayın, define açısından İslâm hukukunu ilgilendiren yönü ise şudur: Altın, gümüş cinsinden olan define eğer Câhiliye devrine ait ise, bunda devletin yani beytülmâlin de hakkı vardır. Beytülmâlin hakkı beşte birdir. Geri tarafı arsayı satan adama aittir. Eğer define İslâm devrine aitse, yitik mal (lukata) sayılır ve onun hükmüne tâbi tutulur. Diğer bir söyleyişle bir yıl bekletilir; sahibi çıkmazsa, o define arsa sahibinin olur. Eğer definenin Câhiliye veya İslâm devrine ait olduğu bilinmiyorsa, zâyi mal sayılır ve beytülmâle verilir. Orada beytülmâl yoksa fakirlerin, müslümanların çeşitli işlerine ve ihtiyaçlarına harcanır. Hadisimizde anlatılan olayın geçtiği devirde yaşayan insanların hukukunda belki böyle bir tafsilat yoktu. Zaten bu olayın bizi ilgilendiren yanı ahlâkî cephesidir.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. İnsan kul hakkı yemekten son derece sakınmalıdır.

2. Şüpheli konularda kendiliğinden yalan yanlış karar vermemeli, onu bilene sorup doğrusunu öğrenmelidir.

3. Eski devirlerde dünya malına önem vermeyen, hakkına razı olan pek faziletli insanlar yaşamıştır. Keşke şimdiki insanlar da böyle olsalar…

4. İslâm hukukunda definelerin tâbi olduğu kanunlar vardır.

Bu yazı toplam 5391 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Bayrak Arşivi