Yaşamak-Gökçen Fikriye Ateş

Yaşamak-Gökçen Fikriye Ateş

ÖĞRENCİ GÖZÜYLE Kırıkkale Atatürk Anadolu Lisesi 12-A   “Bir tünelden mi geçiyorsun kalbim Uçsuz mağaralarda damıtarak yalnızlığını Hayatı...

ÖĞRENCİ GÖZÜYLE Kırıkkale Atatürk Anadolu Lisesi 12-A   Gökçen Fikriye Ateş (Yaşamak) “Bir tünelden mi geçiyorsun kalbim Uçsuz mağaralarda damıtarak yalnızlığını Hayatı yorumlamak değil yaptığımız Sürekli bir hüzün yağmurunda ıslanmak belki Dağlar dağların üstünde, tepeler ve tepelerin üstünde ben” Erdem Bayazıt   Geçen gün bir demlik çay demleyip evimizin şehre bakan balkonuna çıktım. Tüm Kırıkkale ayaklarımın altında gibiydi. Güneş geri dönüşü olan bir ayrılığın hazırlığını yapıyordu. Dönüşü kesin olan bir veda… Hüzünle sevinç bir arada… Aslında ne çok şey anlatıyor bize kâinatın kusursuz düzen ve dengesi. Farkındalık duygusunu tüm hücrelerimizde hissederek dikkatli gözlerle baktığımızda dilleniveriyor bütün olaylar ve varlıklar. Gecenin karanlığıyla kalbimize çöken kasvet, sabahın seher vaktinde vuku bulan serinlikle dağılır, ferahlar. Geceleyin o sıkıntıyla acımasızca kanattığımız yaralarımıza merhem olur sanki. Hırçın bir fırtınanın ardından gelen yağmur da içimizdeki acının gözyaşına dönüşür. Kâinat bir mesaj verir insana: Her derdin bir çaresi vardır. Peki, insan neden bu kâinatın içinde yaşadığı halde çoğu zaman bu mesajı algılayamaz ve mutsuzluğunu demleyip demleyip içer? Neden yaşadığı hayattan zevk alamaz bir türlü? İşte bu düşüncelerle çayımı yudumlarken son bardağı içtiğimin farkında bile değildim. Büyüklerimden öğrendiğim ekleme yöntemini denedim. İçtiğime pişman oldum. Çay acıydı. Aslında denediğim yöntem hayatımın bir parçasıydı ve aynı zamanda insanların büyük çoğunluğunun mutsuzluk sebebiydi. Ben de geçmişimi, yaptığım hataları, pişmanlıklarımı tekrar tekrar demleyip içmiyor muydum? İçtiğim çay yaşadıklarımdı, demlikte kalan çay kalıntıları ise hatalarım ve pişmanlıklarımdı. Ben de bu hatalarımın ve pişmanlıklarımın üstüne sıcak su ekleyerek onları tekrardan demleyip yudumluyordum. Bu işlemi her yaptığımda, eklediğim çayın ağzımda acı bir tat bırakışı gibi daha da canım yanıyordu. İşte o gün anladım “ân”ı yaşayamadığımı, zihnimin geçmişte takılı kaldığını; Erdem Bayazıt gibi hayatı gerçekten yorumlayamadığımı ve sürekli bir hüzün yağmurunda ıslandığımı. Meğer insan da küçük bir kâinatmış. Her gecenin bir sabahı olduğu gibi her acının, her sıkıntının da mutlaka bir ilacı vardı. Önemli olan “ân”ı yaşamak ve her yeni günden farklı tatlar almaktı. Doğru ve güzel yaşamak için acele etmeliyim ve bilmeliyim ki her gün başlı başına bir yaşamdır. Ayrıca “Hayatta sadece bir gün vardır. O da bugündür.”    

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.