Türk kültüründe “müzik”

Türk kültüründe “müzik”

 Türk müziğinin kökeni Orta Asya dönemlerine dayanır. Altaylardan itibaren ziraat kültürüne giren Türk'ün müziği, işlevselliği açısından yeni...

 Türk müziğinin kökeni Orta Asya dönemlerine dayanır. Altaylardan itibaren ziraat kültürüne giren Türk'ün müziği, işlevselliği açısından yeni bir oluşumu da doğurur. Dolayısıyla ziraat kültürünün yansıdığı müzik, insan-toprak (doğa) özdeşliğiyle yeniden biçimlenmekte, ritmik bir ezgi yoluyla çalışma sürecini düzenleştiren, toplu iş gücünü artıran, örgütleyici bir rol alma özelliği taşımakta ve toplumun yapısıyla birlikte, müzik yapma davranış ve alışkanlıklarını da değiştirmektedir. Uzun zaman bağılın (sihir) etkisinde ve işlevinde olan müzik, örgütlenerek, kurumlaşarak Hun Kağanlığı'na bağlı ilk "askeri müzik topluluğu" olarak tuğ takımı görüntüsü aldı. "Türk hükümdarlarının egemenlik belirtisi olarak davul ve sancak kullanmaları töresi, Türkler aracılığı ile İslam devletlerine yayılmıştır. Özellikle savaşta "askeri müzik takımı" ile davullar ile hakani kös, ordunun hareketine bir düzen verme görevini üstlenmişlerdir. Orhun-Türk yazıtları (730 -735) ve Şine-Usu yazıtında, "külpüğe" ve "tuğ" çalgılarının adlarından söz edilmektedir. Yine Divan-ı Lügati't-Türk'te, küvrük, tuğ, borguy ve çeng adlı çalgıların adları geçmektedir. M.Ö. 2. yüzyılda Türkler, Orta Asya’nın Kuça, Balasagun, gibi önemli merkezlerinde yaşarken, buraya görevli olarak gelen Çinli generalin, dönüşünde Türklerden götürdüğü çalgılarla Çin sarayında bir müzik takımı kurduğunu Çin kayıtlarından öğreniyoruz. Orta Asya’da yaşayan Türk kavimleri, tarihin akışı içerisinde, yer değiştirmeleri ve komşularıyla yeni ilişkiler kurmalarının doğal bir sonucu olarak, yeni kültür özellikleri de edinmişlerdir.  İpek yolu uygarlıklarla, sanatla, müzikle, edebiyatla, etnografyayla, kültürlerle yüklü bir yoldur. Akdeniz’i Çin’e bağlayan 7.000 km uzunluğundaki bu yol boyunca, çok çeşitli kültürlerin birbirlerini tanımaları mümkün olmuştur. Tarih boyunca Çin, İran, Bizans, Arap, Hint, Balkan ve Afrika; yakın tarihte de Avrupa, Amerika, Rus müzik kültürleriyle etkileşen Türk müziği, ezgisel bir zenginliğe kavuşmuştur. İslamiyet’in kabulüyle birlikte, Türklerde Arap-İran kültürlerinin etkisi de görülmektedir. Halk daha çok lirik deyişlerle, destanlarla ilgilenmiş, “kopuz eşliğinde türkü söyleme” nin yanı sıra, “tambur eşliğinde şarkı söyleme” geleneği de oluşmaya başlamıştır. Türk müziği, Fars, Arap ve Hint müzik kültürlerinin etkisine girdiğinde, “kaside” türünde şiirler doğaçlama ve usulsüz söylenirken, klasik şiirler makamlı söylenmeye başladı. Türk müziğinin değer kazanmasında Türk âlimi Farabi’nin (870-950) Kitabu’l- musikiyü’l-kebir (Büyük Musiki Kitabı) ve Medhalü fi’l-musiki (Musikiye Giriş)  eserlerinin büyük payı vardır. Türklerin bilinen en eski çalgılarının başında “kopuz”gelir. Uygur metinlerinde, Dede Korkut kitabında, Kaşgarlı Mahmut’un Divanında, Türklerin kopuz çalgısından bahsedilmektedir. Aslen Farsça olan “saz” terimi, halk sanatçılarının çaldıkları telli müzik aletinin genel adıdır. Osmanlı döneminde revaçta olan “ud” telli çalgılarda ön plana çıkmıştır. Türk müzik aletleri, vurmalı, nefesli, telli ve yaylı çalgılar olmak üzere dört ana grupta incelenir. Vurmalı çalgılara Davul, darbuka, tef, kudüm, zil’i, Nefesli çalgılara Zurna, Klarnet, Kaval, Ney, Tulum’u, Telli Çalgılara Kopuz, Bağlama, Kanun, Tanbura, Ud’u, Yaylı Çalgılara Kemençe, Keman, Yaylı tanbur gibi aletleri örnek olarak gösterebiliriz. Mehter, Osmanlılarda askeri müziği icra eden topluluğa verilen isimdir. Sancak ve mehter, birbirinden ayrılmaz unsurlardır. Osmanlı mehterinde kullanılan; zurna, boru, kös, davul, nakkare, zil ve çevgan gibi çalgılardır. Türk müziği iki ana kol olarak; Selçuklu dönemine değin uzanır. Bunlar; halk çevresinde gelişen halk müziği ve aristokrasi çevresinde gelişen klasik Türk müziğidir. Zira Osmanlı döneminde; şehirlerde, saray çevresinde ve konaklarda "kâr, beste, semai, şarkı" adı verilen ezgilere rastlanırken; halk arasında ve köylerde "türkü, bozlak, uzun hava, zeybek, oyun havası" adı verilen ezgilere rastlanmaktadır. Bu yüzden, şehir ve saray çevresinde gelişen müzik bugünkü Türk Sanat Müziğinin temelini; halk arasında gelişen müzik ise Türk Halk Müziğinin dayanağını oluşturmuştur. Cumhuriyet döneminde köy türküleri üzerine yapılan araştırmalar yoğunlaşmış ve pek çoğu derlenerek korunmaya çalışılmıştır.Klasik Batı Müziği ise, cumhuriyet dönemi devrimler sonrası Türkiye'de gelişmiş ve Klasik Batı müziğine oldukça önem verilmiştir. 1924'de Ankara'da Musiki Muallim Mektebi kurulmuş ve yetenekli gençlerin Avrupa ülkelerine gönderilip yetiştirilmesi hareketi başlamıştır. İstanbul'da çalışmalarını sürdüren Darrültalimi Musiki adlı okul yeni bir yönetmelikle konservatuar haline getirilmiştir. Çok sesli sanat müziğinde sesini Batı'da ilk duyuran Türk sanatçı Cemal Reşit Rey olmuştur.1970'lerden sonra popüler kültürle birlikte gelişmeye başlayan popüler müzik ise, farklı kesimlerce farklı biçimlerde algılanmıştır. Önce Türk pop müziği ve Anadolu rock doğmuştur. 1980 lerde gettolarda Türkiye'ye özgü arabesk müzik türemiştir; protest ve özgün müzik türleri ortaya çıkmıştır. Türklerin geçmişte ve günümüzde yeryüzünde çok geniş bir coğrafyaya dağılmış olması sebebiyle, ezgilerin yöresel yorumlarda farklılık göstermesi de bu zenginliğe katkıda bulunmaktadır.            

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.