…Telefonum çaldı.(Bir Öykü)-Av. Burcu Muynak
…Telefonum çaldı. Acı bir sesi vardı. Hemen anlamıştım, artık Gönül Teyze yoktu… Eve açılan bir telefonun ucunda ağlamaklı bir ses “ Kaybettik...
…Telefonum çaldı. Acı bir sesi vardı. Hemen anlamıştım, artık Gönül Teyze yoktu…
Eve açılan bir telefonun ucunda ağlamaklı bir ses “ Kaybettik kızım, kaybettik” diyordu. Doğruydu arkadaşım Dilek’imin annesi hayata veda etmişti…
Yola koyuldum, boğazımda düğümlenmişti acım. Güçlü olmalıydım, ona sarılırken ağlamamalıydım. Ama bu nasıl olacaktı? Öylesine bir deli yağmur vardı ki, arabanın silecekleri yetişmiyordu damlaları yok etmeye. Taksici yorgun yüzüyle bana baktı. Sonra Yaradan’dan bahsetti. O’nun büyüklüğünden, rahmetinden… İşte gelmiştim evin kapısına. Dilekciğim anneciğinin yatağında baygın yatıyordu. Küçülen yüzü avuçlarımın arasında kayboldu. “ Gitti Burcu annem gitti “ diyebildi ve ardından göğü yaracak hıçkırıklara boğuldu… Kardeşi Melek sırtıma dokundu.” Burcu abla evimizin çiçeği gitti, Burcu abla ne de severdi seni”…
Mis kokan annenin mis kokan kızlarına sarıldım sıkıca. Dayanmak zordu ama dayanmalıydım. Dışarıda yağmur dinmişti ama acı hemen diner miydi? Dilek’in saçları yüzüne yapışmıştı. Topladım gül saçlarını. Göğsüme yasladım başını, öptüm okşadım. Minik bir kız çocuğu gibiydi. Sıcacıktı. Ellerini sardım yanıyordu. Her gelene “ Bak işte Burcu bu benim can arkadaşım” dedikçe daha da sıkı sarılıyordum.
Melekle annelerinin yatağında yatıp ağlıyorlardı ve bazen de gülüyorlardı.
-“ Hatırlıyor musun abla annem bana geçen gece yanıma gelin, bırakmayın beni diyordu, demek ki bizi özlemiş, sence öleceğini biliyor muydu?
-“Melek, annemin elleri nasıldı? Yıkandıktan sonra sanki kirpiğinde bir şey var gibi geldi bana sen gördün mü?
-“Evet abla, annem ne de güzeldi değil mi? Her ölen böyle güzel olur mu Burcu abla?”
-“Burcu, annem çiçek gibiydi, biliyorsun iki ay yıkanmadı ama hiç kokmuyordu benim annemi nasıl gömecekler, nasıl yüzün toprak atacaklar, annem, annem, çiçek annem …”
-“Abla, abla, annem, annem…”
Saatler geçti. Artık camiye gitme vakti gelmişti. Ne de güzel ve temiz bir cami idi. Yağmur yine şiddetlenmişti ve kızların acısı da. Sanki onların kalplerine bağlıydı gökyüzü. Eşlik ediyordu gözyaşlarına…
Musalla taşına geldi Gönül Teyze, bir yeşil örtü ve delice yağan yağmur.
-“Anne, hoş geldin annecim” diyebildi kızlar. Tutamadım, direnemedim. Kızlar annelerinin yanına gitmek istediler koşarcasına. Usulca okşadılar tabutu. Saçlarını okşar gibi. Uzun uzun öptüler. Son vedaydı artık. Ayrılamadılar. Ben de veda ettim Gönül teyzeme titreyen ellerimle dokunabildim.
Cami avlusunda derin dualar, “ Helal olsun “ sesleri ve son yolculuk…
Evdeydik. Devamlı soruyorlardı “ Burcu abla şimdi annem defnedilmiş midir?...
Mezarlığa gidemediler. Gidenleri beklediler. Dayıları geldi.
-“ Dayıcığım nasıl kıydınız anneme? Nasıl gömdünüz onu? Onun saçının telinde bir toza dayanamazdık biz, nasıl toprak atabildiniz ona?
“Canım ama annenizin bedeni bunu hissetmiyor ki! O artık huzurlu”
“Ama olsun Burcu abla, olsun o benim annem, annem, anneciğim…”
Akşam oldu, gün battı. Annesi sever diye bir sıcak çay demledik. Birer küçük bardak içtiler. Sebepsiz gülüyorlardı. Korktum…
Hocalar Allah kelamı okumaya başladılar. Ve ardından bir ilahi. İlahide şöyle diyordu” Hem annem gitti, hem babam…”
Gözyaşları sele döndü. Yağmur bile yetişemedi onlara. Hem anneleri hem babaları artık yoktu…
Gitme vaktim gelmişti zira ben de bir anneydim. Yavrum beni bekliyordu. Saçlarını okşayıp içimde derin bir acı ile ayrıldım evlerinden. Oğlum her şeyi bilircesine sarıldı ve göğsümde derin bir uykuya daldı… Öptüm onu yüzünün her yerinden ve dua ettim Allahıma onun acısını bana göstermesin diye. Bütün gün göğsümde kaldı üç ana kuzusunun başları. Ya ben kime yaslayacaktım başımı…

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.