Seçim ekonomisi (Bakış Açısı - Selami Mutlu)
Ülkemizin nüfusu 76 milyon.%59’u yoksulluk sınırının altında, yani 44 milyon kişi. Bunun 14 milyonu da açlık sınırının dibe vurduğu noktada. Dama...
Ülkemizin nüfusu 76 milyon.%59’u yoksulluk sınırının altında, yani 44 milyon kişi. Bunun 14 milyonu da açlık sınırının dibe vurduğu noktada. Dama düne kadar yeşil kuşak emperyalizminin ılımlı İslam projesi diyerek boyunduruğuna girdiğimiz programın, bizi ülkemizi siyasi-ekonomik-hukuk anlamında getirdiği noktaya bakın. Başlangıçta yıllarca başarıyla götürülen ekonominin son birkaç yılda geldiği noktaya bakın.
Durmadan AB’den uyarı üstüne uyarı alıyoruz. Yargı bağımsızlığı-hukuk-demokrasi ayaklar altında paspas oldu adeta. Türkiye en kırılgan ekonomisi olan ülke durumunda. Biz hala suçlu arıyor, dış güçler, paralel diye feryat ediyoruz. Aklın mantığın kabullenemeyeceği komplo teorileri üretene kadar dönüp kendimize bakmalıyız. Nerede hatamız var bunu nasıl düzeltebiliriz diye düşünmeliyiz.Ekonomiyi rayına oturtmak sadece Sayın Ali Babacan ve Maliye Bakanının iyi niyet ve çabaları ile sağlanamaz ki ! Ülkedeki sorunlara çözüm üretmek-araştırmak-soruşturmak yerine işi “işte cambaz orada –dış güçler-paralel” diye geçiştirmeye kalkarsanız üçüncü dünya ülkesi insanı durumuna düşersiniz. Üçüncü dünya ülkesi insanının düşünce tarzı sorunları çözmek yerine, kavgayla bağıra-çağıra bastırmaya çalışmasıdır. Yani orman yasalarıyla karşı koymaya kalkmasıdır.
Yerel seçim diye, genel seçime dönüşen seçim atmosferinin Türkiye ye maliyetine bir bakın. 250 milyon TL civarında. Ekonomisi zorlanan bir ülke için yitik para.Yeni yıl ile birlikte Hükümetin ve Merkez Bankasının uyguladığı gecikmiş kararların Bankalar ve ekonomimiz üzerinde yarattığı yüke bakın. Döviz artışıyla yükselen piyasaların vatandaşın üzerinde yarattığı alım gücünün geldiği noktaya bakın. İşsizliğin ulaştığı noktaya bakın. Bunların hepsi birbirimize bağırıp-çağırdığımız politikaların sonucudur.
Ülkeyi germeden yapılması gerekeni sağduyu ile yapmanız gerekirken tam da aksini yaptınız. Bundan siyasi nema çıkaracağınızı sandınız. Biz yine de ülkemiz insanının sağduyulu olduğunu düşünüyor aklıselimin galip geleceğine, istikrarı sağlamaya çaba göstereceğine inanıyoruz.2000 yılı itibarıyla tek başına iktidar olma avantajıyla sağlanan ülkedeki istikrar. Meydanlardaki seçim coşkusuna kurban edilmemeli. Sürgünlerle-yasaklarla bindiğiniz dalı kesmeye kalkışmamalısınız. Hazine Bakanı ve Maliye Bakanının tüm sağduyulu demeçleri işleyen bir sistemin varlığından yana tavır koymaları, umut verici olsa da durum ortada. Ekonomideki erozyon sürüyor.
İstediğiniz kadar oy alın, ülkemizin demokraside aldığı mesafeyi unutarak, otoriter bir anlayışla ekonomiyi toparlayamazsınız. Serbest piyasa ekonomisinden çıkarıp, güdümlü bir ekonomiye dönüştürürsünüz. Böyle kapalı bir ekonomide sizi de toplumu da dünyadan koparır. Bu çağda bu küreselleşme ortamında, globalleşmeye giden dünyanın içine girmişken yüzümüzü batıya dönmemiz gerekirken, içe kapalı bir ekonomiye dönüştürmek sonuçta hüsran getirir.
Sayıştay denetiminde bile halkın verdiği vergilerin nereye-nasıl-ne kadar harcandığını öğrenmesi kadar doğal ne olabilirdi ki. TBMM’nin denetim görevini yapıp toplumun bilgilenmesi açısından konu önem taşıyordu. Bu şeffaflık demokrasinin de gereği idi. Bu yasal olan ve de Uluslararası yükümlülük içeren olmazsa olmazımızı da yerine getiremedik. Önce şeffaflık demokrasi ve hukuk ülkemizin ekonomisini de insanımızı da kalkındırır. Ekonominin dinamosudur.
Fincancı katırlarını ürkütmek sadece fincanlara ve fincancı dükkanına zarar verir. Sonrada “Gitti canım fincanlarım” diye yakınmayınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.