PENSİLVANYA’DAN GELECEK MEHDİ’Yİ BEKLERKEN
Pensilvanya’dan gelecek Mehdi’yi beklerken; 15 Temmuz 2016 Cuma akşamı -maalesef- Mehdi’nin hain askerleri ülkemizi kaosa sürüklemek...
Pensilvanya’dan gelecek Mehdi’yi beklerken; 15 Temmuz 2016 Cuma akşamı -maalesef- Mehdi’nin hain askerleri ülkemizi kaosa sürüklemek için bir darbe girişimine kalkıştılar. Hamdolsun Rabb’ime başarısız oldular. Bu girizgâhın ardından, Pensilvanya’daki ‘Mehdi Fetö’ ile bu putlaştırılmışa tapanlara aslında söylenecek sınırsız çok sözümüz var. Amma ve lâkin köşemiz sınırlı. Güncel gündem: “Cemaatçi”lik. Bir başka deyişle: “Tarikatçı”lık. Türk Dil Kurumu Güncel Sözlüğündeki konumuzla ilgili bazı kelimelerin, bize bu yazıda gerekli olan karşılıklarını huzura getiriyorum. Hem bilgilerimizi tazelemiş olur, hem de yorumlarken -varsa- eksiklerimizi telâfi etmiş oluruz diye düşünüyorum: TARİKAT: Aynı dinin içinde birtakım yorum ve uygulama farklılıklarına dayanan, bazı ilkelerde birbirinden ayrılan Tanrı'ya ulaşma ve onu tanıma yollarından her biri "Mevlevi tarikatı. Bektaşi tarikatı." gibi. TASAVVUF: 1. Tanrı'nın niteliğini ve evrenin oluşumunu varlık birliği anlayışıyla açıklayan dinî ve felsefi akım. 2. Kur'an'da önerilen ve peygamberin hayatında uygulamaları görülen hayat tarzını yaşama gayreti, İslam gizemciliği. MUTASAVVIF: Tasavvuf inançlarını benimseyerek kendini Tanrı'ya adamış kimse, İslam gizemcisi, sufi. MÜRİT: Bir tarikat şeyhine bağlanarak ondan tasavvufun yollarını öğrenen, onun doğrultusunda ilerleyen kimse. Doğduğum ve halen yaşadığım evimin balkonunda seyrederim sevgili Hacı Bektaş-ı Velî Hazretlerinin dergâhını. Tekrar-tekrar okurum ilkelerini, felsefesini, öğütlerini. “Medet ya sahibel imdat” diyerek, dostlarıma kimi zaman Yunus Emre’den ilahiler söylerim, coşkuyla, ilâhi aşkla… Babam yok, dedem yok, şeyhim yok, muhterem efendim yok… Riyadan uzak, nefsime yakın; vicdanımla, Allah’ımla başbaşayım. Hiçbir Derviş’den, Ermiş’den, Sofu’dan da icazet almadım. Hırkam yok, takkem yok, tesbihim yok, sakalım yok. Ben ondan öğrendim “Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması”nın ne demek olduğunu. Ben ondan öğrendim, nefsimi ıslah etmeyi, “eline, beline, diline sahip olmayı”… “İncinsen de incitme” sözünü kural edinmeyi ondan öğrendim, insanlara, insanlığa hizmet ve hürmet etmeyi… Huzurunda el-pençe divana durur, dergâhında namaz kılar, kendisine dua ederim. Kendisine özlemle saygı ve sevgi duyarım; amma asla tapmam. Akîl adam isem, pîrin seciyesini ve seviyesini bilir, hurafelerden uzak dururum. Doğrusu: Şirke bulaşmam. Şirke alet olmam. O mübâreğin şirkleştirilmesini de hoş görmem. Hz. Hünkârın günleri, yoksulluk, kıtlık ve sıkıntılarla geçmiş. Dergâhından başka mekânı, dershanesi, okulları, üniversitesi, bankası olmamış. Gazete, Dergi, Radyo ve Televizyonu da yokmuş. Emperyalistlere uşaklık etmemiş. Hiç yalan söylememiş. Hele-hele vatanına, vatandaşına asla ihanet etmemiş, bölücü, parçalayıcı ve yıkıcı olmamış. Hırkasından başka serveti de olmamış… Sözün özü: Ey Ahmet Yesevî Hazretleri! Uyan Ey Mevlâna! Uyan ey Hacı Bektaş-ı Vel-î! Uyan Ey Hacı Bayram-ı Vel-î uyan! Kalk da gör, tarikatçılık ne hallere geldi! Uyan ey Yunus Emre uyan! Senden sonra şiir, ilâhî, kaside ne hale geldi, bir gör edebiyatımızı… Zikir adına eli defli nice sakallı köçekler meydanlarda şıkıdım-şıkıdım göbek atıyor, gel gör şu medenî denen âlemi! Hoşça kalınız. Kırşehir Anekdotları Yazarı E.posta: duranerdogan1947@gmail.com (Web) http://www.duranerdogan.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.