Örnek Bir Seçim (İstanbul Barosu Seçimi-1)

 

Avukatlar, tarih boyunca köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı. Molierac

     Çoğunluğun yönetimi, azınlık haklarını güvenceye alan yönetim,  fakirin yönetimi,  sosyal eşitsizliği yok etmeye çabalayan yönetim, fırsat eşitliği sağlamaya çalışan yönetim, kamu hizmetinde bulunmak için halkın desteğine dayanan yönetim diye farklı atıflarda bulunulan demokrasiyi, yaşamımızın her alanında görmek mümkündür. Sivil kurum ve kuruluşlar da demokrasi ile yönetilebilir diye tanımlar yapılmaktadır. İşte bunun en güzel örneğini, hafta sonu, İstanbul Barosuna kayıtlı avukat oğlumun daveti üzerine gittiğim, İstanbul Barosu seçimlerinde gördüm ve yaşadım. 18 – 19 Ekim tarihlerinde, Dünyaca meşhur Haliç kıyılarında bulunan, Haliç Kongre merkezindeki bu genel kurulu kaçırmak istemedim. Dünyanın en büyük barosu olarak görülen, ülkemin, yüzde kırkını geçen avukat sayısına sahip bir barodan bahsediyorum. Kayıtlı üye sayısı 32.064 olan bu kuruluşun elbette etkisini her alanda görmek mümkün. Milyonlarca avukatın üyesi olduğu dünyanın en büyük meslek, örgütü CCBE “İstanbul Barosu’nun Yönetim Kuruluna Dünya İnsan Hakları ödülünü verdi. İstanbul Barosu Başkanı Madrid de Kamusal özgürler ve hukuk devletinin savunulması mücadelesindeki rolü nedeniyle Madrid Barosunca, ödüllendirildi. İtalyan Savunma Avukatlar Onur ödülü verildi. Grenoble Barosunca İstanbul Barosu Başkanına Cesaret ve Onur madalyası verildi. Bütün bu ödülleri alırken hep aynı tümce yankılandı o hukuk kurumlarında; Bu  ödülü  ülkemde adalet için savaşan tüm avukatlar ve barolar adına alıyorum. İşte böyle bir baronun Genel Kurulundaydım. İki yıl önce de oğlumu ziyarete gittiğimde yaşamıştım yapılan genel kurulu. Genç diyebileceğimiz, aday Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakalı da tanıma ve dinleme fırsatı bulmuştum. Atak bir yapısı, yerinde vurguları, ülke sorunlarından kendilerini sorumlu hisseden idealist diyebileceğim bir adaydı. Yanılmamıştım. Katılan tüm rakiplerini geride bırakarak seçimi kazanmıştı. Elbette seçim kazanılabilirdi. Ya sonrası… Bir vatandaş olarak davetli olarak gittiğim genel kurulu, yine bir vatandaş gözüyle değerlendirmek istedim. İki yılın bilançosunu binlerce üye karşısında vermeye hazırdı. 5 grubun katıldığı seçim atmosferi elbette heyecanlı ve canlıydı. Her şey güzel başladı. Rakipler birbirlerine hakaret etmeden, olanca eleştirilerini yaptılar. Yapmalıydılar da! Kendi meslek örgütüne sahip çıkan kuruluşları her zaman takdir etmişimdir. Kendi sorunlarına sahip çıkmayanlar, başka hangi sorunlara duyarlı olacaklardı? Bunların başında da barolar gelmekteydi. İlk gün konuşmacıları ve adayları baştan sona dinledim. Elbette görülen eksiklikleri söylemek her adayın doğal hakkıydı. Ancak sezarın hakkını sezara da vermek gerekirdi. O nedenle üzüldüm. İsterdim ki; seçime de gidilse hep eleştiri yapılarak gidilmemeliydi. Bu bir kazançtan çok kayıp getirirdi. Güzel yapılanlar söylenir, takdir edilir, eksiklikler vurgulanır ve sonunda; biz yapacağımız yeniliklerle göreve talibiz denirdi. Hep eleştiri ile bir yere varılmazdı. Buna rağmen, binlerce üyenin bulunduğu bir genel kurulda hiçbir taşkınlığın olmaması  takdir edilecek bir olaydı. Beş adayın katıldığı genel kurul bir şenlik havası içerisindeydi. Stantlar kurulmuş. Herkes kendi adayı için bastırılan broşürlerden, el ilanlarından dağıtmak için bir yarış içerisindeydi. Festival havasındaydı genel kurul. Eğlenen gruplar, halay çeken, oynayan orkestra ve şarkılar eşliğinde müzik şöleni yaşattılar genç ve yaşlı avukatlar… Eşiyle çocuğuyla gelenler…

devam edecek…

Av.Doç.Dr. Ümit Kocasakal seçim öncesi sohbette!

 

 

Av.Doç.Dr. Ümit Kocasakal- Av.Burcu Muynak - Av.Çağdaş Karaer