Ne çabuk unutuyoruz?
15 Temmuz 2016 gecesi bu milletin ölüm kalım zamanıydı. O geceyi hemen unutmak niçin bu kadar kolay oluyor. O gece ve ertesi günlerde bu geceyi milletine...
15 Temmuz 2016 gecesi bu milletin ölüm kalım zamanıydı. O geceyi hemen unutmak niçin bu kadar kolay oluyor. O gece ve ertesi günlerde bu geceyi milletine yaşatanlara en ağır cezanın verilmesini istemiyor muyduk? Bunun içinde siyasilerimiz başta olmak üzere bütün milletimiz Feto ve onun yandaşlarının ona parasıyla, kalemiyle destek verenlerin her kurumun içine sızanların muhakkak temizlenmesini istemiyor muyduk? Bunları ne çabuk unuttuk! Acılar geçmeden yaralar iyileşmeden hafızamızımı kaybettikte başladık acımalara, suçu olanların cezalanmasına, ailelerinin durumlarına üzülmeye, peki onlar bunu yaparken devletine, milletine kurşun yağdırırken bunu hiç mi düşünmediler. Türkiye’mizin Irak, Suriye, Libya gibi olmasını mı bekliyorduk. Hiç kimse kurunun yanında yaşında yanacağını düşünmesin. Şimdi gözaltına alınanlar hâkim karşısına çıkacaklar. O savcı ve hâkimler devletin ve milletin savcısı ve hâkimidir. ( Feto’nun savcısı ve hakimi değil) Onlar suçlu ile suçsuzu, suçu işleyenle kandırılanları, bilmeden taraf olanları çok iyi ayırırlar. Gözaltına alınanların suçu yoksa hürriyetlerine kavuşurlar. Fakat bu arada zaman kaybı olabilir. Temizlenmesi gereken kurumlarında başında yargı gelmektedir. Yargının tertemiz, bembeyaz olması gerekmektedir. Yargının hem devletimizi 15 Temmuz’a getiren süreçte neler olup bittiğini ve bu dönemde ki sorumluların ortaya çıkarılıp cezalandırılmasını hem de bundan sonra tekrarını önlemek için öncelikli olan yargıdır. Bu suç çemberinin içinde bulunmayan kurum kalmamış, bu kurumu yönetenler bu kurumlarda çalışanlar bilerek veya bilmeyerek işin içinde bulunmuşlar. Yalnız burada iki ana unsur var. Birincisi Feto bağımlılığıyla ilgili olanlar. İkincisi işin kötü tarafını bilmeden gönül vermiş olanlar. İkinci gruptaki bilmeden inananlar yani kandırılmış olanlar halen kandırıldıklarını anlamıyor, Feto’ya inanmalarına devam ediyorlarsa onlarında karşılığı olan cezalarını çekmeleri kadar doğal bir şey olamaz. Burada devletine karşı suç işleyenlerin, makamları, ünvanları, zenginlikleri, siyasi yapıları ne olursa olsun cezalarını çekmeleri gerekmektedir. Eğer bir genel müdür suçluysa, bir siyasetçi suçluysa, bir gazeteci suçluysa onlarda sivil bir vatandaş gibi suçlarını çekmek zorundadır. Genel müdür, rütbeli subay cezaevine gönderiliyorsa gazetecinin de girmesi normal karşılanmalıdır. Biri silahıyla suç işler diğeri kalemiyle ikisininde de devletine zararı söz konusuysa, genel müdür, subay ceza evine, gazeteci tutuksuz yargılansın denemez. “suç ve cezanın kişisel olduğunu, kanunsuz suç ve ceza olamayacağını, herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğunu, savunma hakkının kutsal olduğunu ve masumiyet karnesini unutmamak gerektiğini” bilmek lazımdır. Gazeteci olduğu için tutuksuz yargılansın denemez suçu varsa çekmesi gerekmektedir. Gazetecinin dokunulmazlığımı var. İşte Can Dündar nerede? Niçin Türk adaletine güvenemedi de Almanya’nın yolunu tuttu. Bu mu suçsuzluğunu savunmak. Birde bu günlerde gözaltına alınanları, tutuklananları savunmaya kalkanlar çoğaldı. Hatta duygu sömürüsü yaparak gözaltına alınanların mağdur olduğu ailelerinin çocuklarının, çevresinin perişan edildiğini dillendirenler var. Peki, o gecenin durumunu ne çabuk unuttunuz. O gece can verenlerin o gece gazi olanların aileleri, çocukları yok muydu? Bu hususları bilhassa siyasilerimizin gündemde tutmalarının bu millete faydası olmaz. Yukarıda da belittim suçu olmayanlar er geç aklanırlar. Ama senin benim bilmediğim devletin bildiği varsa ona da inanmak sonunda da o devlete güvenmemiz lazımdır. Eğer sokakta, parkta falan suçlu, falan suçsuz diyeceksen o zaman hukuka ve onun uygulandığı adalete ne gerek var. Bu günlerde bilmeden kara çalmak bilmeden hüküm yürütmek çok yanlıştır. Yapılmaması gerekmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.