Naif duyguların adi cellatları!
Issız çölün kavurucu sıcağında yol alan bedevi uzaklarda bir karartı görür ve devesini o yöne doğru sürmeye başlar. Yaklaştıkça, gördüğü şeyin hareket ettiğini fark eder ve devesini daha hızlı sürmeye başlar. İyice yaklaştığında, açlıktan ve susuzluktan ölmek üzere olan adam kendisine “Allah rızası için bir yudum su ver” der. Hemen devesinden inip adama kırbasından su içirir. Yanındaki yiyeceklerden mütevazi bir sofra kurar ve beraber yemek yemeye başladıktan sonra koyu bir sohbete başlarlar. Bir süre önce açlık ve susuzluktan ölmek üzere olan adam, sohbetin de oluşturduğu samimi ortamdan faydalanarak kendisine yardıma gelen bedevinin devesine binerek deveyi sürmeye başlar. Bedevi şaşkınlıkla olan bitene anlam vermeye çalışırken, hüngür hüngür ağlamaya başlar. Yardımına koştuğu adam devesi ve bütün eşyalarıyla uzaklaşmaktadır. Hırsız bir anda deveyi durdurur ve kendisini ölmekten kurtaran bedeviye: “Ne oldu? Deveni çaldığım için mi ağlıyorsun?” İçinde fırtınalar kopan, devesi ve bütün malı çalınan bedevinin ağzından asırlara hükmeden şu cümleler dökülür:” Hayır! Bana yaptığın bu kötülüğü başka bir yerde anlatma. Yoksa insanlar bundan sonra yolda kalana su bile vermez!” Bu söze bakılırsa bedevinin ağlaması çalınan devesi veya eşyaları için değil; çalınan merhameti, vicdanı, iyi niyeti için!
Bu kıssadakine benzer durumları yaşayanınız olmuştur muhakkak. İnsan, maddi olarak kaybettiği şeylerin yerine yenisini koyabilir belki. Ama tahribe uğrayan manevi duygularını tamir etmesi o kadar kolay olmuyor maalesef. Böyle insanların manevi dünyamızda meydana getirdikleri depremin yıkıcı etkisi çok fazla oluyor. Ana haber bültenlerinde “Dilencilik yapan kişinin mal varlığı şaşırttı” tarzındaki haberlerden bıkmayanımız var mı? Peki, böyle olaylar yaşandıkça gerçekten ihtiyaç sahibi olan insanlar da olumsuz etkilenmiş olmuyor mu?
Bu kıssaya benzer durumu en son İzmir’de yaşadık. Soğuk havada üşümesin diye aracına aldığı yolcu tarafından katledilen iki çocuk babası taksici kardeşimiz, katilinin ağzından “Demek ki herkese güvenmemen gerekiyormuş” cümlesini duyarak vefat etti. Meselenin bir başka üzücü tarafı ise böyle yaratıkların cezaevinde, bu milletin, hatta katlettiği taksicinin ailesinin ekmeğini, suyunu kullanacak olması! Yaratık diyorum çünkü böyle canlılara “İnsan” demeye dilim varmıyor!
Yüce devletimizin, hukuk sisteminde böyle yaratıklar için bir düzenleme yapması gerektiği kanaatineyim. Bu ve benzeri olaylarda içi yananlar “Kısasa kısas” beklerken, ateşin düşmediği mecrada bulunanlar kanunlara başvurulması gerektiğinin düşünüyor. Çünkü ateşin düşmediği mecrada bulunanlar için yarın unutulacak olan bir olayın çok da önemi kalmıyor. Ta ki ateş kendi çemberine düşene kadar! Toplum olarak bir olaya verdiğimiz tepki, ateşin kendi çemberimize olan uzaklığına göre şekilleniyor. Bu şekilde eşini, evladını, annesini, babasını kaybeden günahsız insanların acısını dindirecek ve caydırıcı olacak kanuni düzenlemelerin ivedilikle hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü adalet her zaman ve herkes için gereklidir ve adalet hiçbir zaman gecikmemelidir.
Destan şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun dediği gibi:
“Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir.
Temele taş bulmak gecikebilir.
Devlete baş bulmak gecikebilir.
Adalet gecikmez tez verilmeli.”
Türk milleti olarak; merhamet, iyilik, yardım etmek, mazlumun yanında olup zalimin karşısında olmak gibi insani değerlere yüklediğimiz manalar dünya toplumlarına nazaran çok farklı boyutlarda. Yıllarca izlediğimiz Kızılderili-kovboy filmlerinde kovboyların tarafını tutanımız var mı?
Bu yüce millet, hep ihtiyaç sahibinin, mazlumun tarafında olmuştur. Her defasında bunun zararını görse de bu duyguları taşımaya devam ediyoruz. Hakikaten çok enteresan bir durum. Manevi duygularımızı yaşarken sorgulamadan inanmanın ve kabul etmenin olumsuz sonuçlarını tarih hep yüzümüze vurmuştur.
Bunun en çarpıcı tespitlerinden biri milli mücadele kahramanlarından Kazım Karabekir’in dudaklarından dökülmüştür: “Ey Türk oğlu! Sen pek safsın, seni herkes aldattı! Erdim diyen, döndüm diyen çemberinden atlattı!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.