İşte bu yazın en romantik kitapları

İşte bu yazın en romantik kitapları

Gülenay BÖREKÇİ/HABERTÜRK CUMARTESİAldatanın yaşadıklarını çok okuduk ama aldatanın ne hissettiğini pek de bilmiyoruz. Kızıyoruz, üzülüyoruz,...

Gülenay BÖREKÇİ/HABERTÜRK CUMARTESİAldatanın yaşadıklarını çok okuduk ama aldatanın ne hissettiğini pek de bilmiyoruz. Kızıyoruz, üzülüyoruz, hayatımızdan çıkarıyoruz ama arada aldatana bir şey olmuyor, o hep güçlü kalıyor gibi geliyor bize. “Bir Eski Kocanın Öğleden Sonrası” geliyor aklıma... Bir erkek aldattığı, sonra da boşandığı karısını bir başka adamın kolunda görünce ne yapar? Görmezden mi gelir, “Hayır canım, o benim karım değil, benzetiyorum herhalde” mi der, durumu olduğu gibi kabullenerek yanlarına gidip “Merhaba” mı der, yoksa kıskançlık krizine mi girer? Hamdi Koç kitabında, “Karımı sokakta bir adamın kolunda gördüğüm zaman ilk hissettiğim şey korku oldu. Ölüm korkusu. Çok korktum. Oysa ölmesi gereken karımdı. Ölmesi gereken karımın yanındaki adamdı. Ama ben ölüyordum” diyen karakter aracılığıyla aldatan erkeğin ruh hallerini gösteriyor bize. Yeni değil ama hâlâ taze. (Bir Eski Kocanın Öğleden Sonrası, Doğan Kitap) Bir de “Aldatma Antolojisi” var. Yazar ve performans şairi Daphne Gottlieb’in kitabı. Adı ‘Yalanlar Antolojisi’, ‘Gözyaşı Antolojisi’, ‘Öfke Antolojisi’ ya da ‘İntikam Antolojisi’ de olabilirdi... Gottlieb çağdaş Amerikan edebiyatının yeni kuşak 25 yazarından aldatmaya dair öykü, şiir ya da denemeler istemiş; enteresan işler gelmiş. Evlilikler, ömür boyu süreceği sanılan aşklar, inancın mühürlediği beraberlikler, tek gecelik sevişmeler, internet buluşmaları, sado-mazo kulüplerinde başlayan maceralar, kısacası modern hayatın içinde yer alan her türlü ilişki mevcut. “Gizli İlişki Yaşamanın Yolları” başlıklı bir yazı bile unutulmamış. Okurken şunu hissettim: İhanet aşkın gölgesi gibi bir şey, kişilere ve durumlara göre artıyor, azalıyor, yine de varlığını her daim hissettiriyor. Galiba böyle de sürecek. Biz büyük bir muammanın içinden alnımızın akıyla çıkıp “Aşk nedir?” sorusuna açık ve seçik bir cevap bulabildiğimiz güne dek. Ve o güne dek hepimiz aşkı bulmak, aşkı korumak, aşkı yıkmak için didinip duracağız. “Aldatma Antolojisi”, insanın kendini “öteki’nin yerine koymayı denemesi için iyi bir yol. Bir kitap süresinde aldatıyorsanız aldatılan, aldatılıyorsanız aldatan olabilmek için... Aradaki çizgi öyle ince, görünmez ve kolay aşılabilir ki. Ama endişelenmeyin, bu haftanın okuma önerilerinin devamında aşka dair iç açıcı şeyler söyleyen kitaplar da var. ZOR AŞK Yaşamın ince detayları Lou’dan sorulur. Otobüs durağıyla ev arasında kaç adım var? Çalıştığı kafeye gelip gidenler nasıl bir hayat yaşıyor? Parlak yeşil bir elbisenin altına ne renk külotlu çorap giyilir? Cevabını bilmediğiniz bütün ufak tefek soruları ona sorabilirsiniz. Tabii neşeli ve iyimser Lou’nun kolayca mutlu olabildiği küçücük dünyasında bilmediği bir şey var: Hayatın çok daha karmaşık sorularla dolu olduğu... Bunu, geçirdiği motosiklet kazasıyla hayatı altüst olan Will’le tanışınca anlıyor. Will ufak tefek şeylerle ya da aklınıza gelebilecek herhangi bir büyük şeyle de mutlu olacak biri değil. Keyifsiz ve anlaşılır sebeplerle çok hırçın. Çevresindeki tüm renkler solmuş gibi geliyor ona ve Will ciddi ciddi intihar etmeyi düşünüyor. Jojo Moyes’in romanı o kadar büyük başarı kazandı ki sinemaya da uyarlandı. Sıcak bir yaz öğleden sonrası hayata ve aşka dair kafa yormak ama çok da yorulmamak istiyorsanız, ideal tercih olabilir. Öte yandan kitabın devamı da çıktı. Yine Pegasus etiketli “Senden Sonra Ben”, Lou’nun Will’in ölümünden sonra yaşadıklarını anlattığı için fazlasıyla hüzünlü. Dünyayı katlanılmaz bulmaya başlayan Lou, sevdiklerini kaybeden insanların yollarına nasıl devam ettiklerini de öğrenmek zorunda artık. Ama bu kederden arınma yolculuğunun olağanüstü sürprizler barındırdığını öğrendiğinde, Will’in belki de hiç gitmediğini de keşfedecek. ACI AŞK “Hepimizin aşkın ağına düşmemiz, âşık olmaya bu denli ihtiyaç duymamız ve yine de sevdiğimizi sandığımız kişiye bir şeyler vermeyi beceremememiz sence de garip değil mi? Âşık olmanın ne demek olduğunu bilmiyorum. Umarım, tahammülsüzlükle, karışık duygularla, doyurulamaz arzularla bir ilintisi yoktur. Yükseklerde uçmaktan hoşlanmıyorum. Önce göğe dokun, sonra en aşağı, cehennemin dibine in. Buruk bir tadı var, mutluluğa hiç benzemiyor.” Bianca ve Manuel, resim ve müzik tutkuları aralarındaki mesafeyi ne kadar kısaltırsa kısaltsın, farklı dünyaların insanları. Biri aydınlıkta yaşıyor, diğeri karanlıkta. Şiddet ve adaletsizlik ikisini farklı şekillerde etkiliyor, hırpalıyor. Ay’ın iki yüzü gibiler tıpkı, biri olmadığında, diğerinin de anlamı kalmıyor. Yarını düşünmemeye çalıştıkları bir aşkı paylaşıyorlar. Aralarında aileleriyle yaşadıkları sorunlar, geçmişin travmaları, hayallerle gerçeklerin amansız savaşı var. İtalyan edebiyatının genç yazarlarından Manuela Salvi, suç dünyasında hapsolmuş iki gencin arasındaki ilişkiyi anlatırken bize masumiyette ve aşka dair yeni şeyler söylüyor. TEKİNSİZ AŞK İsrailli Leigh Bardugo fütüristik distopya üçlemesinde, dünyayı kurtarma potansiyeline sahip bir genç kızın maceralarını anlatıyor. Bardugo’nun 18. yüzyıl Rusya’sından esinlenerek kurduğu dünya ve atmosfer müthiş. Ayrıntılı haritaları, müthiş güzel kapak çizimleri, kubbeli sarayları, karanlık ormanları, geleneksel Rus masallarından fırlamış dehşet verici yaratıkları, yorgun savaşçıları, yaralı kahramanları, seriye adını veren kibirli Grisha’ları, masum yüzlü iblisleri, yaşlı bilge kadınları, karların altında uzun uzun yürüdükten sonra barlarda, ateşin etrafında içilen ‘kvas’ları, bolca kullanılan Rusça kelimeleri, farklı ve kudretli bir şıklığı simgeleyen renk renk ‘kefta’ları... Bütün bunlar “Grişa Üçlemesi”ni genç okurlar için karanlık ama sürükleyici bir aşk hikâyesi haline getiriyor. İlk kitap “Gölge ve Kemik”in ardından, “Kuşatma ve Fırtına”, “Çöküş ve Yükseliş”i okuyabilirsiniz. “Kargalar Meclisi” ise yazarın aynı atmosferde geçen bir diğer romanı. Grisha dünyasıyla tanışmak isteyenler için... Bu arada hikâyeyi pek yakında beyaz perdede izleyeceğimizi de söyleyeyim. MATRAK AŞK Evli ve hamileydi ama o çıtır kız yüzünden terk edildi. Kalbi kırıktı, umutsuzdu. Yine de gerçek aşkını buldu. Aylin şimdi çılgınlar gibi âşık ama kafası hâlâ karışık... Acaba bu adam gerçek olamayacak kadar iyi mi? Hem bakalım o fotoğraftaki kız kimin nesi? Bu aşk kaçıp gider mi, yoksa sonsuza dek sürer mi? Meriç Mekik’in romanı “Al Sana Aşk”tan bahsediyorum. Kitabın kahramanı Aylin’i yazar Aslı Tohumcu’dan dinleyelim: “Aylin, bu ülkede bekâr ve çocuklu bir kadın olmanın acı-komik halleri üzerine yaptığı saptamaları, içtenliği, hepimiz gibi biri oluşu, kendiyle alay etmekteki rahatlığı, yardakçılığın prim yaptığı iş hayatındaki saf duruşu, ne yazık ki hep içinde patlayan isyanı, kaç yaşına gelirse gelsin anne babasına hesap vermek zorunda kalmasıyla sevilmeyecek gibi değil.” Elif Şafak ise “Bunca moralsizlik ve şiddet ortasında bize umut veren kitaplar, ilham veren kadınlar da var” diyor Meriç için. Bana sorarsanız, Meriç Mekik harika bir yazar, “Al Sana Aşk” ise sadece romantik değil aynı zamanda acayip komik, eğlenceli bir kitap.İLK AŞK Adı Günter Grass, Martin Walser, Alexander Kluge, Heinrich Böll gibi savaş sonrası Alman edebiyatının en önemli isimleriyle birlikte anılan Siegfried Lenz, çağdaş romanın öncülerinden. Thomas Mann ve Goethe ödüllü yazarın bir öğretmenle öğrencisi arasındaki yasak aşkı ele aldığı son romanı “Saygı Duruşu” onu keşfetmemiz için bir fırsat. Lenz şiirsel bir dille yazdığı kitabında okuru sezgisel bir yolculuğa çıkarıyor. Nereye sürüklendiği belli olmayan bir ilişkiye bakarken kendimizi çağrışımların seline bırakıyor, ilk aşkın acısını hatırlıyoruz. Lenz, Ayşe Sarısayın’ın çevirdiği kitabında, “ayrılığın dilbilgisine” de hâkim olduğunu kanıtlıyor. ROMANTİK AŞK “Yalnızım çünkü tüm şahane erkekler kitaplarda yaşıyor!” diyor “Austen Diyarı’nın kahramanı Jane. Adaşı Jane Austen’a hayran ve Bay Darcy’ye benzeyen bir erkeğe rastlayamadığı için hayatında kimse yok. Derken zengin bir akrabası ona mirasından küçük bir pay bırakıyor; İngiltere’de, Austen takıntılı kadınlara hizmet eden bir işletmede kısa bir tatil... Ne olacak peki; kurgusal bir “Austen Diyarı”na kapanmak acaba Jane’in hayatını güzelleştirecek mi, yoksa Bay Darcy rüyası onu tamamen ele mi geçirecek? “Prenses Akademisi” ve Grimm Kardeşler’in çocuklukta okuduğumuz peri masallarını “Kaz Çobanı”, “Ateş Kız” gibi nefis birkaç kitabıyla tanıdığım Shannon Hale, daha sonra dizi haline de getirilen “Austen Diyarı” ile Newberry Onur Ödülü’nü almış.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.