İslamiyet’ten önce “Türk sanatı”
Türkler, İslamiyet’ten önce de kendine özgü, köklü ve insanlığa yön veren harikulade bir kültür ve sanat meydana getirmişlerdir. Hun, Göktürk...
Türkler, İslamiyet’ten önce de kendine özgü, köklü ve insanlığa yön veren harikulade bir kültür ve sanat meydana getirmişlerdir. Hun, Göktürk ve Uygur sanatını kısaca inceleyelim.
HUN SANATI: Çin kaynaklarında Hiyung-Nu adı ile anılan Asya Hunları, yerli ve yabancı tarihçiler tarafından tarih sahnesinde ilk rol alan Türkler olarak kabul edilmektedir.
Güney Sibirya’da Altay Dağları eteklerinde Pazırık’da Rus arkeologu Rudenko, kurganlarda birçok eserde bulunmuştur. Bu eserler arasında halı, kumaş, renkli keçe, aplika örtüler haricinde insan figürleri, atlı araba ve maskeler ele geçti. Dünyada ilk halıyı dokuyanda bir Hun kadınıdır.
Selanga Nehrinin Baykal Gölüne aktığı yerin yakınında Noin Ula bölgesinde, 212 adet kurgan vardır. Bu kurganlardan bir mezar odası ipek, keçe ve yün örtülerle kaplı idi. Bu örtülerinde ve gümüş levhalarda hayvan figürleri dikkati çekiyordu.
Eyer takımları, üçayaklı masalar, çeşitli ağaç eşya, silindirik ayaklı kulplu tunç kazanlar, yerli keramikler, renkli cam boncuklar, çatal gibi kullanılan boncuklar, araba tekerlekleri, mücevherler, saç örgüleri, elbiseler ve birçok eşya Hunlar’a ait bu kurganlardan çıkarılarak Leningrad Ermitage Müzesi’ne mal edilmiştir. Lake bir kâsenin kitabesinde üç ustanın adı ile Şahlin sarayı için M.S. 13 yılının 5 Eylül günü yapıldığı yazılıdır.
GÖKTÜRK SANATI: Altıncı yüzyıl ortalarında Orhun Nehri batısındaki yayla bölgesinde (Ötügen’de) kurulup, Türk adını kullanan ilk büyük siyasi kuruluştur. Orta Asya’da bütün Türkler bir devlet halinde birleştirilmiş ondan sonra gelen Bilge Kağan ve kardeşi Kültigin Göktürk devletinin en tanınmış şahsiyetleri olmuştur.
Orhun Vadisindeki dikilitaşlar onlar zamanından kalmadır. Orhun Kitabeleri denen bu abideler bugün bile zorluk çekmeden anlaşılan Türk dilinin taşa yazılmış en eski örnekleridir. Kullanılan yazı da en eski Türk alfabesidir.Yenisey bölgesinde 6-7 y.y dan kalan daha eski örnekleri de vardır.
Orhun Kitabelerinin birincisi Bilge Kağan’ın 720’de öldüğü sanılan veziri ve büyük devlet adamı Tonyukuk’un hizmetleri belirtmek için onun adına dikilmiştir. İkinci kitabe Bilge Kağan’ın kardeşi Göktürk orduları komutanı Kültigin anısına 732 yılında dikilmiştir.
Hain veziri tarafından zehirlenen Bilge Kağan da 734 ‘de ölmüş, onun adına da üçüncü kitabe dikilmiştir.
Orhun Kitabelerinden Kültigin ve Bilge Kağan yazıtlarının metinlerini yazan ise onların kız kardeşlerinin oğlu olan, Prens Yuluğ Tigin idi. Türk kültürünün bu nadide eserleri ne yazık ki tahrip edilmişler, heykeller parçalanmış Kültigin’in heykelinin kırılmış başı bulunarak, Moğolistan’daki Ulan Batur Müzesine konmuştur.
Kültigin’in heykelinin başının taç kısmında Hunlar zamanında da tanınıp sevilen kartal arması, kulaklı ve boynuzlu kartal şeklinde gösterilerek büyük kudret sembolü olarak ifade ediliyordu. Ayrıca Balballar, bir çift koç heykeli ve kitabe taşının dikildiği kaplumbağa heykeli başsız olarak ele geçirildi. Eski Türkler, taş heykelleri ve kitabeleri boyuyorlardı.
UYGUR SANATI: Selanga Nehri’nin doğu kesiminde Göktürkler’e bağlı yaşayan Uygurlar 745’de Göktürk Devletini yıkarak yerine Uygur Devletini kurmuşlardır. Kurucusu Alp Kutlug Bilge Kağan’dır. Başkent ise Ötügen yaylasında Karabalgasun şehridir. Ondan sonra gelen Moyunçor adına Mogolistan’ın kuzeyinde Şine-Usu köyü kıyısında bir kitabe dikilmiştir. Uygurlar’da en sevilen din Budizm olmuştur.
732 tarihli Karabalgasun Kitabesinde Uygurlar’ın imparatorluk devrinde Mani dinine girdikleri ve eski dini tasvirleri yaktığı, 762’de Böğü Kağan’ın bunu devlet dini haline getirdiğini belirtti. Bu kitabe de Göktürk alfabesiyle, Çince ve Soğdca yazılar bulunmaktadır.
840 yılında Karabalgasun, Kırgızlar eline geçtiğinde Uygurlar Tarım bölgesine geçip, Hoço’da yeniden devlet kurdular. Burada Uygurlar’ ın tekrar Budizm’e döndüğü anlaşılıyor. Turfan Resimlerinde ve sonraki yazmalarda pek az Maniheist metin vardır.
Buda dini Uygurlar da edebiyatı da geliştirmiştir. Sanskritçe, Toharca, Soğdca ve Çince’den metinler tercüme edilmiştir. Metinlerde Göktürk yazısından sonra Uygur yazısı kullanılmış olup, Budist metinler bu yazı ile yazılmıştır. Bölgeyi istila eden Moğollar bile zamanla Türkleşmiş olup Uygur yazısını kullanmışlardır. Timur’un tüzüğü ve Altın ordu Yarlıkları da hep Uygur yazısıyla yazılmıştır. XV. yüzyıl sonuna kadar resmi ve devletlerarası yazışmalarda Uygur yazısının kullanılmasına devam edilmiştir.
Uygurların kitapları kâğıt üzerine yazılıp basılıyordu. Uygurların kendi kâğıt imalatları vardı. Yazı aleti ise kamış kalemdi. Daha ehemmiyetsiz yazılar Çin fırçası ile yazılırdı. Budist metinlere ihtiyaç fazla olduğunda baskı da kullanılırdı.
Uygurlar, IX. ve X yüzyıllarda Çinlilerin blok baskı ile çoğaltma tekniğinden farklı bir baskı tekniği bulmuşlar, sert ağaçtan, tek tek, hareketli Uygur harfleri ile kitap basmayı ilk olarak gerçekleştirmişlerdir. Uygurlar’ da Pandomin, bale, şan, orkestra ve iptidai şekilde tiyatro da vardı. Hikâye anlatma sanatı da çok ileri idi.
( KAYNAKÇA: Türk Dünyası el kitabı, ikinci cilt, Dil, Kültür, Sanat )
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.