Karaouine Cami ve Al-Karaouine Üniversitesi: Gezi öncesi, rehberimiz ve bizlere gönderilen kitapçıkta da belirtiliyordu, camilere girişte; bayanlar uzun elbise giymeli ve başörtüsü takmalılar. Beyler de pantolon giymelidir diye! Medina surlarının içinde, daracık sokakların içinde, muhteşem bir yapı, görülmeye değer, Karaouine Cami. Cami’yi gezelim birkaç fotoğraf çekelim dedik. Ne hikmetse, dış ülkelerde gittiğimiz cami, görevlilerinden mi, yoksa bizleri sevmediklerinden mi kaynaklanıyor anlamış değilim. Aynı durumu, yanılmıyorsam Moskova’da gittiğimiz camide de yaşamıştık ve yazmıştım. Görevliler biraz agresif. Tüm dünya insanlarının görmek için geldiği bu yerlerde, daha bilgili ve anlayışlı görevlilerin bulunması gerekmez mi?  Ben kapıdan geri döndüm. Anlatayım yine de!

     Afrika’nın en büyük camisi ve dünyanın en eski üniversitesi. İnanılmaz derecede eski ve yüzyıllar boyunca Al-Karaouine Üniversitesi için eğitime hizmet vermiş. Bu nedenle de, Guinness Dünya Rekorlar Kitabı’nın üniversiteyi ‘dünyanın en eski eğitim kurumu’ olarak adlandırmasına  neden oldu. Diğer bir özellikte Camide her köşe ve köşede inanılmaz mimari ve dekorasyonun görülmesi

    Üniversite 859 yılında, zengin tüccar Muhammet Al-Fihri’nin kızı Fatima Al-Fihri tarafından kurulmuş. Aile, 9. yüzyılın başında Tunus’ta Kairouan’dan Fes’e taşınmaya karar vermiş olan göçmen grubun parçasıdır. Fatima ve kız kardeşi, babalarının ölümünden sonra çok miktarda para devralmışlar. Mirası boşa harcamak yerine Fatima, hepsini sevdiği toplum için uygun bir caminin inşası için sözü vermiş. Müslümanlar dışında kimsenin içeri alınmadığı, hala aktif durumda olan camii 20.000 kişiyi kapsamaktadır.

     Karaouine Cami ve Al - Karaouine Üniversitesi ziyarete ve gezmeye değer önemli yerlerden birisidir.

Al–Atarine Medresesi: Merenid Sultanı II. Ebu Said tarafından 1323-1325 yılları arasında inşa ettirilmiş. Görkemli bir mimarisi olan medresenin, özellikle avlusu çok güzel. Merenid Hanedanı’nın mimaride ne kadar gelişmiş olduğunu kolayca anlayabiliyoruz. İnşasında kullanılan ahşaplar ve çiniler, görünüm açısından oldukça etkileyici. Tarihi medrese adını, kentin baharat ve parfüm satılan pazarlarından almış. Geçmişte eğitime ayrılmış üst katları, günümüzde ibadethane olarak kullanılıyormuş. Medresenin çatı katı, kent manzarasını izlemek için güzel bir yer.

     Medreseden çıkıyoruz. Yavaş yavaş labiret gibi sokaklardan ilerliyoruz. Önümüz ve önümüzdekini takipten neyi gördüğümüzü bilemiyoruz. Dükkanlardan sarkan renk renk şallar, kumaşlar, diğer yandan ekmek, renkli zeytin ve baharat tezgahları…

     Erkek ve kadınlar arasında hiçbir ülkede olmayan veya giyilmeyen “celebi” diye bilinen geleneksel elbise çok yaygın. Elbiselerin üzerine, bir üst elbise veya iç çamaşırları ile birlikte tek giyilen kıyafetlerinin satıldığı mağazadayız. Pamuklu kumaşların daha çok tercih edildiği renk,  renk giysiler…

Fes Medinasının kendisine özgü inanılmaz bir enerjisi var. Yine dar sokaklardan, Şal imalathanesine gidiyoruz. Malzeme ve işçiliğine göre fiyatlar değişiyor. Bizden önce Çin mi, Japon mu grup gelmiş. Ben bunları karıştırıyorum.

    Medinanın sokaklarında, başımız döndü, gözlerimiz karardı sanki! Sanki ayrı bir dünyada ve yaşamdayız. Dar sokaklarda gidiyoruz da, nereye gidiyoruz bilmiyoruz. Sele takılmış gibi… İlerliyoruz.. Yanından geçtiğimiz şeylerin ne olduğunu anlamaya zaman bile yok, dönüp dahi bakamıyoruz..

    Çocukluğumu hatırlıyorum. Benim çocukluğunda, saydıklarımın hepsi vardı. Satıcılar… Bakırcılar… Kalaycılar… El işleri…

    Çocukluğumu yaşıyorum bugün gibi!

    Yüzlerce küçük küçük dükkanlar. Bitkisel üreten baharatçılar… Bir renk cümbüşü içindeyiz!

devam ediyor…