EMMİ NERELİSİN?
SÖZÜN ÖZÜ EMMİ NERELİSİN? ...
SÖZÜN ÖZÜ
EMMİ NERELİSİN?
Devlet memuru olduğum için bir ömür boyu suya sabuna dokunmadan kendimce ‘Halk Bilimi’ dalını seçip, Kırşehir Halk Kültüründen örnekler vererek genelde yaşananları ve yaşadıklarımı okurlarımla paylaştım. Eğitim-kültür-sanat benim ilgi alanım oldu. Yazıp yayımladıklarımın yer almadığı yerel ve ulusal basın, medya kalmadı diyebilirim. Bu alanda da Rabbim nasip ederse 2018 yılında yazarlıkta 50. yılımı göreceğim inşallah.
Emekli olunca yine -aynı minvâl üzere- tarafsız ve objektif bir yaklaşımla ‘Halk Kültürü alanında’ yola devam edeyim dedim, ama ne mümkün? İster-istemez bazı konuların içinde buluyorum kendimi. Sabır taşım çatlıyor, kendimi sorumlu sayıyor ve siyasî içerikli yazı yazmam şart oluyor.
Televizyonun haber ve açık oturum programlarındaki konukların, yalan, yanlış, isnat, iftira içerikli, maksatlı ve hele-hele bölücü yıkıcı, parçalayıcı duygu ve düşüncelerine tanık olunca uykularım kaçıyor… Emperyalistlerin günümüzdeki Suriye-Irak gerçeğini görmezden, Türklerin 1915 yılındaki yaşadıkları mezalimi bilmezden gelen ve bu günkü kıyıma çanak tutup, yardakçılık eden şu bizim yerli işbirlikçilerin, muhalif ve muarızların tenkitlerini tümden kabullenmek insanın aklının olmadığının delili gibi algılıyorum. O zaman tıpkı bir dede olarak ‘Dedem Ali Çavuş’un tarihe ışık olmuş sözleri aklıma geliyor. Bu gerçekleri de dostlarla paylaşıyor, dolayısıyla bir nebze rahatlıyorum galiba.
Köy kültüründe kaba, çirkin, ferç, argo kelimeler, sözler, söylemler -amiyane tabirle demem gerekirse- küfür olarak algılanmaz ve bol kepçe kullanılır. Dedem Ali Çavuş’un da dedikleri bu patavatsız sözlerin süslü-püslü söylenmiş, boyalı-cafcaflı söylenişinden başkaca bir şey değil. Bir örnekle konumuza açıklık getirmem gerekirse; dedem, koşup avı yakalamayan tazısını (av köpeğini) kulağından tutup sorgulamış: “Doğru söyle; şu kaçan tavşanı görmediğine, ananla zina yapmış ola mısın?!” demiş.
Günümüze gelirsek: Bölücü, yıkıcı, parçalayıcı vatan hainlerinin avukatlığına soyunan ‘dışı başka-içi başka’ Türk-müslüman kişilik ve kimliğini taşıyanların, bilerek ve isteyerek yalanı ve yanlışı gözümüzün içine baka-baka söyleyip bizlere yutturmaya, karşısındakileri aptal ve zavallı yerine koyup aldatmaya çalışmaları ne kadar acıdır, anlatmaktan acizim. Soydaşımız, kardeşimiz, dindaşımız, eski toprağımızdaki ‘Suriye ve Irak halkının’ yaşadıklarını, bilmezlikten, görmezlikten gelerek çarpıtarak yanlı anlatan şarlatanlara ne diyeceğimi bilemiyorum. Televizyonumu kırmıyorum, amma içimden de daima: “Dedem çok haklıymış!” diyorum.
Kırşehir yöresinde çok kullanılan ve deyim olmuş anonim bu anekdotu yarenlik tadında ve tavında sizlerle paylaşarak yazımı daha fazla uzatmadan noktalamak istiyorum. “Elçiye zevâl olmaz”, aldığım gibi satıyorum (naklediyorum).
Adamın birisi kumaş satan bir manifaturacı dükkânına girmiş. Mevsim kışmış. Dükkân sahibi önündeki mangalda ısınıyormuş. Ateş de oldukça küllenmiş, yani sönmek üzereymiş. Müşteri mal sahibine hoş görünmek ve bir hizmet yapmak maksadıyla eğilmiş, mangaldaki ateşin korlarını çoğaltmak için kuvvetlice üflemiş. Küller dükkânın her tarafına dağılmış. Mallarının zarar görmesine canı sıkılan dükkân sahibi patavatsız müşterinin yüzüne gayet sert bir şekilde bakarak: “Emmi nerelisin?” diye sormuş.
Küllerin kumaşların üstüne uçuşmasına ve tezgâhtaki pırtıları (manifatura, kumaş) kirletmesine çok üzülen müşteri dükkân sahibine: “Emmin eşşek olduktan sonra, nereli olursa olsun!” diyerek başını önüne eğmiş.
Sözün özü: “Adım Hıdır, bildiğim budur!” Bukalemunlar, hainler de başlarını öne eğerler mi dersiniz? Güncel mesajımı veremedim galiba? Ne demek istediğimi anlayanlar, anlamayanlara anlatsın lütfen!
Hoşça kalınız.
Duran ERDOĞAN
Kırşehir Anekdotları Yazarı
E.posta: duranerdogan1947@gmail.com
http://www.duranerdogan.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.