DÜNYA-AHİRET DENGESİ !..-KAYA SAK
Değerli Can Dostlarım !.. 15 Ağustos 2014 tarihli yazımın başlığı olan “Önce Neden Sonra Nasıl.” ibaresindeki Neden ve Nasıllar’ın temelinde...
Değerli Can Dostlarım !..
15 Ağustos 2014 tarihli yazımın başlığı olan “Önce Neden Sonra Nasıl.” ibaresindeki Neden ve Nasıllar’ın temelinde iki adet hayatın olduğu gerçeği yatmaktadır. Bunlardan birisi ebedi yani kalıcı olan Ahiret hayatı , diğeri fani yani geçici olan Dünya hayatı.Bu ikisi arasındaki bağı , dengeyi ve birbirini tamamlayıcılığını anlamanın yolu önce Neden kelimesinin gerçek manasının anlaşılıp ona göre de nasıl yaşanmasının manasının önemi kendiliğinden ortaya çıkar.
Efendimiz (s.a.v.) “Dünya Ahiretin tarlasıdır.” buyurmuş. Bu hadisi bilmeyen hemen hiç Müslüman yoktur, ancak bu hadisin nedenini bilip nasıl yaşanması gerektiğine vakıf ben başta olmak üzere bilen ve yaşayan yok denecek kadar azdır. Bu son cümledeki “Ben” kelimesi anlayıp da yaşamaya çalışan azınlık içinde değil, maalesef anlamayan daha doğrusu anlamasına nefis ve şeytanın fırsat vermediği, içine düştüğü gaflet çukurundan çıkmaya çabalayan çoğunluğun içinde olduğumu ifade sadedinde kullandım. Bu açıklamayı da bir yanlışlığa meydan vermemek düşüncesi ile yaptım.
Aziz Can Dostlarım !..
Şu yaşadığımız fani (geçici) olan dünyanın iki yönü var: Birisi baki (ebedi) olan Ahirete bakan bir diğeri de fani (geçici) olan bu dünyanın kendisine bakan yönü . Önce birincisi olan Ahiret’e bakan yönünü ele alalım. İnsanoğluna Rabbimizin bahşettiği sayısız nimetlerin başında sayabileceğimiz nimetlerden biri olan Akıl nimetinin bizi baki olanın fani olandan daha değerli olduğu kanaatine götürmesi beka arzusunun daha hakim olduğunun göstergesidir. Hal böyle olunca insan daima sahip olduğunu zannettiği her şeyin ebedi olarak kendisinde kalmasını ister . Tabii burada Kul’un bu arzusu her zaman istediği gibi tecelli etmeyebilir o zaman Kul ne yapması gerektiğini iyi bilmelidir.
Şu husus çok önemlidir. Bu fani dünyada Kulun kendisine ait hiçbir şeyinin olmadığı , kendisinin zannettiği Can, Mal ,Evlâd-ı İyal, servet gibi tüm nimetlerin birer imtihan aracı olarak verildiğinin şuurunda olup olmaması yine kulun idrakine bırakılmış ancak Kur’an gibi, Peygamber gibi ve Kâinat kitabı gibi vasıtalarla Allah(cc) biz kullarını her an uyarmakta ve ikaz etmektedir.
Ulu Allah(cc)buyuruyor ki ; “Ey müminler! Sizi mallarınız ve çoluk-çocuğunuz Allah’ı zikretmekten alıkoymasın, Bunu yapanlar yok mu ? İşte asıl hüsrana uğrayanlar onlardır.”(Münafıkun :9) Yine Yüce Allah Teğabun suresinin on beşinci ayetinde şöyle buyuruyor:”Mallarınız ve çoluk-çocuğunuz sadece birer fitnedir. (imtihan vesilesidir.) Büyük mükâfat ise Allah katındadır.” Demek ki malını ve çoluk-çocuğunu ; Allah katındaki ‘Büyük mükâfat’a tercih edenler aldanmışlardır ve ziyandadırlar.
Efendimiz (s.a.v.) “Servet ve Şöhret düşkünlüğü , suyun Baklayı bitirip yetiştirmesi gibi kalpte münafıklık bitirir ve yetiştirir.”buyurmaktadır.Yine Efendimiz (s.a.v.) buyurur ki ;
“Servet,Şöhret,Makam ve Mevki düşkünlüğünün Müslüman kimsenin dinine verdiği zararı , salıverilmiş iki azgın kurt bir koyun sürüsüne veremez.”
Muhterem Can Dostlarım !..
İmam-ı Gazali Hazretlerinin (r.a.) Mükâşefetü’l Kulûb (Kalplerin Keşfi ) isimli eserinde aynen şöyle bir şey okudum : “Söylendiğine göre şeytan ilk basılan Altın ve Gümüş parayı görüce yerden kaldırarak önüne koyar onu öper ve şöyle der;”Sana düşkün olan benim gerçek kölem dir.” Yine aynı eserde Yahya İbn-i Muaz (r.a.) der ki ; “Para Akrep gibidir eğer ona muska yapmayı yani (idare etmeyi) beceremeyeceksen ona elini hiç sürme . Çünkü eğer seni ısıracak olursa zehri seni öldürür.” diye yazmaktadır.
İnsanlığın iftihar tablosu ,varlık sebebimiz, Efendimiz Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (s.a.v.) Bir Hadis-i Şeriflerinde bize dünyayı şu temsili hikaye ile anlatır.
Hz. İsa bir gün insanları hak ve hakikate çağırmak için uzun bir yolculuğa çıkmıştı. Yolda ilerlerken bir adamla karşılaştı. Adam Hz. İsa’ya ;
“-Bende senin gittiğin tarafa gidiyorum, sana arkadaş olabilir ‘miyim? Zira bu yol tek başına çekilmez .” dedi . Hz. İsa adamın teklifini kabul etti ve beraberce yürümeye başladılar.
Bir nehir kenarına varmışlardı. İki yolcuda hem yorulmuş hem de acıkmışlardı. Hz. İsa’nın yanında üç adet çörek vardı; Birisini kendisi diğerini de yol arkadaşı yedi. Hz. İsa susamıştı,su içmek için hemen yanı başındaki nehre gitti ve su içti,geriye döndüğünde üçüncü çöreğin olmadığını gördü ve arkadaşına ; -Burada bir çörek olacaktı , herhalde sen yedin . Afiyet olsun. Dedi. Arkadaşı çöreği kendisinin yediğini inkar edip şöyle dedi:-Hayır ben yemedim, kimin yediğini bilmiyorum , bir ara arkamı dönmüştüm,her halde bir hayvan alıp götürdü .
Yol arkadaşının böyle bir yalana başvurması Hz. İsa’nın hiç hoşuna gitmemişti. Çöreği yemesi hiç önemli değil, önemli olan yalan söylemesiydi.
Yemekten sonra iki arkadaş yola koyuldular,Yolda iki yavrulu bir geyik gördüler Hz İsa yavrulardan birini çağırdı Geyik yavrusu yanlarına gelince Hz. İsa onu kesti etinin bir kısmını kızartıp yediler.Yemekten sonra Hz. İsa geyik yavrusunun kalıntılarına ;”-Allah’ın izniyle canlan ve kalk.”dedi. Geyik yavrusu tekrar canlandı ve oradan uzaklaştı. Hz İsa yoldaşına:
-Sana az önceki mucizeyi gösteren Allah için soruyorum doğru söyle çöreği sen mi yedin?
Adam:-Bilmiyorum dedim ya, yeseydim söylerdim. diye cevap verdi. Bir müddet sonra büyük bir nehirin kenarına geldiler. Hz. İsa adamın elinden tuttu suyun üzerinden beraberce yürüyerek karşıya geçtiler. Hz. İsa tekrar sordu –Az önceki mucizeyi sana gösteren Allah aşkına doğru söyle Çöreği sen mi yedin? Adamın cevabı değişmemişti. Bir müddet sonra bir Çöle vardılar ve uygun bir yere oturdular. Hz İsa yere büyükçe bir kum ve toprak karışımı yığın yaptı ve yığına:-Allahın izniyle Altın ol. dedi ve yığın Altın oluverdi Hz. İsa Altın yığınını üçe böldü ve –Bunların birisi benim, birisi senin diğeri de Çöreği alanın olacak. Dedi
Bunu duyan adam hemen - Çöreği alan bendim diyerek gerçeği itiraf etti.Bunun üzerine Hz. İsa:-Al bu altınların hepsi senin olsun artık ben senin gibi biri ile arkadaşlık yapamam.dedi ve oradan uzaklaştı.Adamın derdi zaten Altınlardı hemen altınları bir çuvala doldurmaya başladı.
Tam bu sırada karşıda iki kişi belirdi ve adamın altınları çuvala doldurduğunu gördüler yanına gelip adamı öldüreceklerdi ki Adam:-Arkadaşlar dünya malı için kan dökmeye ne gerek var bu altınlar üçümüze de fazlasıyla yeter dedi. Diğer iki arkadaş adamın bu samimi gibi görünen teklifini kabul ettiler. Karınları acıkmıştı iki arkadaştan birisi yiyecek bir şeyler almak için şehre indi. Dönüşte aklına bir şey geldi-Altınları niye onlarla paylaşayım ki aldığım yiyeceklerin içine zehir atayım ikisi de ölür ve altınların tamamı bana kalır dedi. Bu sırada altınların yanındakiler de kendi aralarında anlaştılar çarşıdan geleni öldürecekler dolayısı ile altınlar üçe değil ikiye bölünecek. Tabii düşündüklerini yaptılar çarşıdan geleni öldürdüler. Acıkmışlardı gelen yemeği de afiyetle yediler aradan çok geçmemişti ki ikisi de zehirlenerek öldüler. Böylece Altınlar üç ölünün yanı başında sahipsiz kaldı .
Aradan biraz zaman geçtikten sonra Hz. İsa dönüş yolunda bu manzarayı görünce “-İşte Dünya budur. Onun insanı Allah'tan uzaklaştıracak şerrinden yine Allah’a sığınmak gerekir der.
Saygıdeğer Can Dostlar !..
Dünya meta biz ona hükmedelim diye vardır eğer o bize hükmetmeye başlamışsa dünyamız da ahretimiz de ciddi anlamda tehlikede demektir. Rabbim bizi böyle bir akıbetten mahzun ve mahfuz eylesin. Cumanız mübarek olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.