DAVUTOĞLU ve KILIÇDAROĞLU

DAVUTOĞLU ve KILIÇDAROĞLU

  Gerek iktidar koltuğunda oturup Hükümeti temsil eden lider ile gerekse ana muhalefeti temsil eden liderin aralarındaki benzerlik sadece soyadlarının sonundaki...

  Gerek iktidar koltuğunda oturup Hükümeti temsil eden lider ile gerekse ana muhalefeti temsil eden liderin aralarındaki benzerlik sadece soyadlarının sonundaki “oğlu”  kelimesinden ibarettir.  Analarının ayni güneşte çamaşır kurutmaları akraba olmaları için yeterli neden değil… Kişisel davranışlarındaki zıtlıklar bunların akraba ve hısımlık bağı bulunmadığının açık ve net görüntülü kanıtıdır. Birinin AK dediğine diğerinin KARA demesi siyasi literatüre göre normaldir.  

      Başbakanımız Sayın Davutoğlu’na özellikle yakın mesai arkadaşları toplantılarda; bazen –bilerek ya da bilmeyerek- “Hoca” diyorlarmış. Bu hitap şeklini diline dolayan bizim(!) kalemşörler, başka konu bulamamış olmalılar ki dillerinde tesbih etmişler. Zaat-ı âlîleri de tevazû gösterip, kendisine “Hoca” diyenlere kızmamış, kınamamış,  bozulmamış ve muhataplarını da asla bozmamış. Ne güzel!  Dilimin döndüğü ve aklımın erdiği kadarıyla  “Hoca” kelimesinin bilimsel manâdaki anlamını hatırlatıp, bilgilerinizi tazelemek istiyorum: Yorum sizin… TDK Güncel Sözlüğünde “Hoca” özetle şöyle tarif edilmektedir:” 1.Müslümanlıkta din görevlisi 2.Öğretmen 3.Akıl öğreten, öğüt veren kimse 4.Medresede öğrenim gören sarıklı, cübbeli din adamı Bu akademik görüşlerin ışığı altında Sayın Başbakanımıza hangi sıfatla “Hoca” denildiğini; bu ifadenin kişiliğini ve kimliğini tam kapsama alanı içine aldığını insafınıza bırakıyorum. Dolayısıyla bana göre Başbakana ola ki “Hoca” denilmişse bunun ayıp neresinde bilemiyorum? Protokolda temsil hakkı alanlara teamül gereği uygun kelimelerle “Sayın denilmesi gibi” hitap edilmesinden daha güzel bir şey olamaz. Esasen doğrusu da budur.

ve KILIÇDAROĞLU

      Kılıçdaroğlu’nun ‘Olağanüstü Kurultay’da yeniden Genel Başkan seçilmesi üstün bir başarı değildir. Atatürk’ün kurduğu bir partinin acziyetinin, nereden-nereye getirildiğinin ya da geldiğinin ‘somut-açık- net’ kanıtıdır. Tüm performansı ‘Kurultay’ aktivitelerinden ibaret olan CHP’nin;  Parti içi muhaliflerin asi görülmesi  ‘ilkesi ve ideali olmayan lidere ve yönetime isyan değilse bile- girdiği bütün seçimlerde başarısızlıkla çıkmaları en haklı dayanakları olmaktadır. Örnek mi istiyorsunuz: Geçen yerel Seçimde Mansur Yavaş’ın Ankara Belediye Başkanlığı’na MHP’den transfer edilerek aday gösterilmesi, CHP içinde takdire şayan aday olmadığını göstermiyorsa; bu düpedüz sağa kaymış olmanın ya da Pensilvanya’nın katakullisinden ibarettir. Son Cumhurbaşkanlığı seçiminde Parti içinden sanki adam yokmuş gibi, etkileyici hitabet gücü olmayan birisinin aday gösterilmesi yine partinin ‘sağ cenahta yer aldığına’ dair Pensilvanya işaretidir diyenler haklı gibi geliyor bana… Sözün özü: Atatürk imkânsızlıklar içinden imkânlar yaratmış, vasıflı bir liderdir. Atatürkçülük de kısaca’ imkânsızlıklar içinden imkânlar yaratmak’ demektir. Kılıçdaroğlu kazandı ama; CHP ve Atatürk ilkeleriyle dolu ve donanımlı olanlar bir kere daha bu ‘Kurultay’da da kaybettiler. Davutoğlu’na gelince: Alnının akıyla yine AK PARTİ’yi başarılara götürecektir.  Bundan asla şüphem yoktur.  Kılıçdaroğlu da  Davutoğlu’nun altın tepside sunduğu mutluluk pastasındaki payını bir vatandaş olarak ağzına akıta-akıta af      iyetle yiyecektir. Hoşça kalınız.          

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.