CUMHURBAŞKANLIĞI SARAYI: NAM-I DİĞER=AK SARAY
Son günlerde hangi gazeteyi okusam, hangi medyaya takılsam, hangi vatandaşın cırtlak sesine (kerhen) kulak kabartsam koro halinde: “1000 odalı Saraydan,...
Son günlerde hangi gazeteyi okusam, hangi medyaya takılsam, hangi vatandaşın cırtlak sesine (kerhen) kulak kabartsam koro halinde: “1000 odalı Saraydan, Uçaklardan, Mercedes Taksilerden ve bir de Ermenek’li Lastik ayakkabılı vatandaş Recep”ten lâf ediliyor. Ağzı olan konuşur! Konuşmasına konuşur da dikkatimi çeken bir şey var: Konuşanların çoğu -özellikle bazı siyasiler- artistlik yapıyor; bir başka deyişle ahkâm keserken rol yapıyor. Kostümü, mekânı, filmin adı, senaryo, zamana ve sair detaylar rolüne uygun değil! Güzeli beğenmiyor, iyiyi benimsemiyor… En başta doğru söylemiyor! Bizler bu tür filmleri çok gördük. Hiçbir zaman da alkışlamadık. Yuhaladık!
Anlatacağım ve aktaracağım konuyu belleklere iyice pekiştirip perçinlemek için geliniz sizleri biraz gerilere götüreyim: Babamı ilk tanıdığımda hep çarık giyerdi, amma çocuklarına lastik ayakkabı alırken ne kadar mutluydu bir bilebilseniz. Babamı köyümde en son gördüğümde de ayağında Soğukkuyu lastik ayakkabı vardı. 1965 yılında okumak için evden (köyden) kaçıp Ankara’ya geldiğimde 18 yaşımı bitirmiştim. Zamanın Belediye Başkanı CHP’li (hemşerim) Halil Sezai Erkut idi. Halk Günü’nde huzuruna çıkıp (Mucur’lu olduğumu bile söyleyip) iş istediğim de ayağımda o meşhur ‘Soğukkuyu lastik ayakkabı’ vardı. Yüzüme baksaydı bana Belediye’den iş verirdi. Ayağıma bakmış olmalı… Ki, Ankara Belediyesi’nde bir saat bile iş alamadım. Dostlarım, Halil Sezai Erkut’un beni değil; lastik ayakkabılı profilimi beğenmemiş olabileceğini söyledikleri zaman, hak vermiştim kendilerine. Bazı meşhurların(!) -ikinci vatanım dediği- ömrünü tükettiği Sovyet Rusya’sının belgesellerini, 16 ve 17. Yüzyıldaki tarihî yapıları, günümüzde televizyonların haber bültenlerindeki görüntüye gelen Avrupa’daki tarihî mekânları -dikkatli ve rikkatli- seyrederseniz, hepsinin olağanüstü görüntülerini inkâr etmek için ya kör ya da nankör olmanız gerekir. Böylesine güzîde ve güzel özellikleri olan tarihî bir yapıyı elin ülkesinde gördüğünüzde ağzınız yamulup kulağınıza kadar uzuyor; o demir perdeli rejimleri öve-öve bitiremiyorsunuz? Ülkemizde bu eserler yapılırsa, bir alay fitnelikler bulup, zamanımızı tüketiyor, su-î zan dedikodularınızın günahlarına bizleri ortak ediyorsunuz? Ayrıca böylesine muhteşem, çağdaş bir eseri kendimize, ülkemize lâyık görmediğinizi de alenen söylemenizdeki hasetliğin fesatlığını yüzünüzde okuyoruz. Neden? Bu eser yıldırım hızıyla Recep Tayyip Erdoğan döneminde yapıldığı için mi? Efendiler! Atatürk öldükten sonra bu partiyi (CHP) ele geçirdiniz de ne oldu? Hangi hizmetinizle ülkeyi ve demokrasiyi ileri götürdünüz? Sizin o çarpık-yamuk-yumuk, bol yalanlı-dolanlı sözlerinize şapka çıkartan -Tek Parti- devrinin çarıklısı mı var huzuru âlînizde el pençe divan duran? Şimdi herkes üniversite mezunu, artık kül yutturamazsınız bu insanlara! Masalcı ninelerle, mavalcı dedeleriniz öleli, toprak olalı yıllar oldu. Dünya ‘tek tık’ ya da ‘tek tuş’la ayaklarımızın altına seriliyor. Atatürk hep ileriyi, muasır medeniyet seviyesinin üstünü hedef gösterirken sizler 1900’lü yıllarda takılıp-çakılıp kalmışsınız. Uyanın! Çağ atlanıldı. Bu çağın adına şimdilerde “MİLENYUM” deniliyor… Aklıma ve ağzıma gelenleri sıralasam, CHP’nin Cemaziyelevvel’ini bir-bir anlatsam; kötü eskinin ibretlik yaşanmışlarını anmakla zamanımı boşa harcamak istemem. Görünen köydeki klavuz istemeyen iyi yeniyi inkâr etmeyi hiçbir zaman istemem. Lâfı daha fazla uzatmaya ve konuyu daha fazla örneklerle anlatmaya ne gerek var? Anlayan anladı zaten!.. Sözün özü: Bizim oralarda seçim propagandası için köylerine gelen yerel politikacılardan encümen azası adayları dinleyen köylülerden birisi yanındakilere: “Ben pek çok vekil, senatör gördüm; amma, bunların üçü de bir sıkım etmez!” demiş.” Sızlayan vicdanların ıstırabını bedenimde hissetmez, riya kurgulu politika yaparak okurlarıma mesaj verirsem; önce Allah’tan korkar, sonra kuldan utanırım. Dost acı söyler; amma gerçeği söyler: 2015 seçiminde böylesine -Aksaray misâlli- örneklerle gündem belirleyip huzura çıkarsanız; boyunuzun ölçüsünü, seçmenin alnınızın şakına balyoz gibi vurunca öğrenirsiniz… “Uyanın da balığa gidelim!” Hoşça kalınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.