M.Bilge Demir

M.Bilge Demir

Çağımızın Hastalığı: Hikikomori Sendromu

Çağımızın Hastalığı: Hikikomori Sendromu

Japonya/Hikikomori Sendromu

İsmine bakıp da hiç yabancılık çekmeyin lütfen. İnzivaya çekilme, içe çekilme, hapsedilmiş olma gibi anlamlara sahip olan bu kavramı biz de yakından tanıyoruz.

Modern yaşam, bir anlamda birçok şeyi insanlara altın tepside sunuyor adeta. Sunarken de elbette avantaj ve dezavantajları da bünyesinde barındırıyor.

Neden Japonya?

Çünkü Japonya'dan hepimize doğru yayılmış bir akım var. Ülkelerden ya da insanlardan her zaman insanlığa hizmet eden şeyler akmaz.

Yükselen Güneşin Ülkesi Japonya

Kartpostallara yansıyan güzelliği, sakura ağaçları, zengin tarihi, kültürü, doğal güzellikleri, yüksek teknolojileri, gelenekselliği, samurayları, suşisi, kiraz çiçekleri, Fuji Dağı, Hiroşima felaketi, hayranı çok olan animeler derken nasıl olur da Hikikomori Sendromu böyle bir ülkeden dünyaya yayılır?

Nedir Bu Hikikomori Sendromu?

Tarihsel sürecine baktığımız zaman Japon kültürüne bağlı sendrom olarak tanımlanıyor hikikomori. Çocuklar üzerinde yaygın olsa da her yaş grubunu ve her mesleği kapsıyor.

Çocuk, yetişkin ve her yaş grubundan insanların yüksek seviyede sosyal izolasyonudur. Hayattan elini eteğini çekmeleri, yalnız kalmaları hatta fiziksel ihtiyaçları için bile nazlanarak çıkmaları, dahası intihara kadar ilerleyen travmatik bir süreç...

Biz insanlar yaptığımız onca şeyde ve yaşamımızda ciddi bir anlam arayışındayız. Bu sebepten ötürüdür her şeye bunca anlam yükleme çabamız.

Her şeyin en iyisini bulma, en iyisi olma derdinde olan insanoğlunun yok oluşu, her zaman topla,tüfekle, savaşla olmuyormuş, tıpkı Japonya örneğinde gördüğümüz gibi. Hiroşima Felaketi'nden aldıkları ders ile dünyanın en güçlü ülkeleri arasında yer alsalar da bir anlamda tükeniyorlar. Tıpkı dünyayı saran dijital çağa esir düşen biz insanlar gibi. Toptan yok oluyoruz.

"Derisini değiştirmeyen yılanlar ölmeye mahkumdur. Bu durum düşüncelerini değiştirmeyen zihinler için de geçerlidir." diyor Nietzsche.

Bu yazıyı hazırlarken epeyce araştırma yaptım ve işinin ehli birçok insanın bu duruma kafa yorduğunu gördüm. Üzerinde ciddi çalışmalar ve istatistiksel verilere ulaşılmış bir araştırma konusu; tüm insanlık ve ülkemiz için o kadar mühim ki, felaket çanları hiç susmuyor.

Kendimce durumu yorumluyorum ve şöyle diyorum; icatlar ihtiyaçlardan doğuyorsa, ruhsal çöküşler de yoksunluktan doğuyor. Yoksun olmak sadece maddi konfordan mahrum kalmak değildir ki...Eğer öyle olsaydı neden Japonya'dan yayılsın bu sinsi felaket...

Teknoloji aynı anda her şeye hizmet edemiyormuş, etseydi Hikikomori Sendromu diye bir kavram ortaya çıkmazdı.

Anektot!

Edebiyat zenginliktir ve bana göre kitaplar; ülkeler,kültürler, teknolojiler,aile yapıları vs. hakkında en sağlam bilgi ve veri akışını sağlıyor.

Bir edebiyatsever olarak ve Japon edebiyatından birçok eser okumuş bir okur olarak, her hafta okuduğum bir kitabı kitap önerisi olarak köşemde paylaşmak istiyorum.

Bu konuyla ilgili olarakta Osamu Dazai'nin 'İnsanlığımı Yitirirken' kitabını okumanızı tavsiye ediyorum. Çünkü, yazarın yaşamı ve ölümü ; Japon kültürü, aile yapısı ve sosyal ilişkileri hakkında detaylar veriyor.

Haftaya da bu konunun yansımalarından bahsedeceğim.

Sonraki yazımda buluşmak üzere... Keyifli okumalar diliyorum.

Bu yazı toplam 5409 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Bilge Demir Arşivi