Bulutlar öğretmenlerimi geri verin

Bulutlar öğretmenlerimi geri verin

Kırık köy dediğimiz yerde bir tepe üzerinde oturdum etrafı seyrediyorum. Birden kulaklarım çocuk sesleriyle cıvıl cıvıl şen şakrak şarkıları, çeşitli...

Kırık köy dediğimiz yerde bir tepe üzerinde oturdum etrafı seyrediyorum. Birden kulaklarım çocuk sesleriyle cıvıl cıvıl şen şakrak şarkıları, çeşitli oyunların oynandığı oyun şarkılarıyla uğuldamaya başladı. Şimdi oturduğum tepenin taa 1965’ li yıllarda öğretmenlerimizin bizleri kır gezisine götürüp orada öğretmenlerimin çay içtikleri, getirdikleri kır yemeklerini yedikleri tepe idi. Bizler, öğretmenlerimize annemizin verdikleri yiyeceklerden ikram için koştuğumuz tepe idi. O tepe de kümelenmiş öğretmenlere saygı ile baktığım tepe idi.  Şimdi o tepe de öğretmenlerime, arkadaşlarıma oynadığımız oyunları, kaybolan 25 kuruşumu arıyordum. Birden gökyüzüne baktım ak bulutlar sıralı idi. Onlara sordum öğretmenlerim nerede diye. Bulut bana gülümsedi. Gözlerimi ağır ağır baktığım tepeden Hürriyet caddesine kaydırdım. Hürriyet caddesi yine aynı güzellikte uzanıp şehrin ortasına doğru ilerliyordu. Hayalimde Hürriyet caddesinde yürüdüm. Koşan arkadaşlarımı gördüm. Ayva satan ayvacıyı, allı güllü satan dayıyı gördüm. Yaramazlığı ile ünlü arkadaşım Hüdaverdi’yi gördüm. Atatürk İlkokulu’na vardım orada durdum. Hademe dediğimiz Osman Ağa’yı, Satılmış dedeyi, Firdevs ablayı gördüm. Oradan ileriye gidemiyordum. Birden öğretmenlerimden başöğretmenim Hasan Ölmez’i, müdür muavini İzzet Keskin bey’i onun kıymetli eşi Leman hanımı, Mehmet Ali Sahilli beyi, Haydar Tombak, Mehmet Ersoy, Mehmet Bereket, Emin Tekin, Derviş Pehlivanlı dahası sevgi çiçekleriyle dopdolu eğiten öğreten öğretmenlerimi gördüm. Konuştum sohbet ettim. Hal ve hatırlarını sordum. Ellerinden öptüm ben gidiyorum dedim yürüdüm Hürriyet caddesinden. Dört yolu geçtim Atatürk Ortaokuluna da uğrayayım öğretmenlerimi göreyim dedim. Cumhuriyet meydanındayım şık elbiselerle yürüyen okul arkadaşlarımı ve benim gibi kenar mahalleden gelen yamalı ama temiz elbiseli arkadaşlarla karşılaştım. Sanki günlerden pazartesiydi. İstiklal marşı söyleniyordu. “ Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” marş söylenirken Hasan Ölmez bey’i, Şükrü Ölmez Bey’i, Sebahat Hanım’ı, Namık Nurlu’yu, Sönmez Nurlu’yu, Muazzez Kara Gözü, Nesrin Selçuk’u daha nice hocalarımı gördüm. Sınıflarımı gördüm, sınıf başkanlarını ellerinde defterleri ile sınıfa girerken gördüm.19 Mayıs hareketlerinde bahçede kasa hareketleri pravolarını gördüm. Kasa hareketinde sakatlanan sonradan avukat olan öğrenciyi gördüm. Biraz yukarıda gezeyim dedim iş okulu dediğimiz okuluma uğradım. Yıl 1970 o güzelim okulum taş duvarlarında geçen senelerimi gördüm. Öğretmenlerimi Şakip Selçuk’u, Şefik Kahraman’ı, Halis Temiz’i Hasan Hocam7ı Süleyman hocam’ı, Ahmet Yücel Hocamı nice öğretmenlerimi gördüm. Hepsi ile görüştüm tek tek ellerinden öptüm bana bakıp bakıp hepsi gülüyorlardı. Bir an ellerime baktım. Öğretmenlerimin cetvel ile vurdukları yerlerde bir şeyler var mı diye baktım. Kötü bir şey yoktu sadece gül vardı. Hem öyle güldü ki bunlar, bazen beyaz, bazen kırmızı, bazen al al oluyorlardı. Birden kendimin bir tepenin üzerinde olduğumu fark ettim. Tekrar gözlerimi semaya kaldırdım bulutları gördüm.  Bulutlar semada yer değiştirmişler uzaklaşıyorlardı. Birden haykırdım. Bulutlar öğretmenlerimi götürmeyin verin bana onları. Onlardan yarım kalan hayatımın devamını isteyeceğim. Ne olur bırakın öğretmenlerimi hepsinin ellerinden öpeceğim. Bırakmadılar aldılar götürdüler. Başka yerlere, başka yerlerde benim gibi Halis’leri adam etmeye. Öpüyorum ellerinizden. Öğretmenlerim öpüyorum öpüyorum  öpüyorum… HALİS HAKTANIR  

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.