BENİM BAŞKANIM-NUSRET KILIÇ
Ülkelerin kader çizgilerinde önemli tarihler vardır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığının...
Ülkelerin kader çizgilerinde önemli tarihler vardır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığının açıklandığı 2014’ün 1 Temmuz’u da bunlardan biridir. 2014 ülkemiz ve İslam alemi için bir milattır. Hayırlı olsun.
Yine devletlerin tarihinde o devlete yön veren, devleti şekillendiren karizmatik liderler vardır. Başbakanımız da bu liderlerden birisidir. Neredeyse bütün ömrünü bu dava uğruna harcayan, içinde bulunduğu oluşuma sadece bir parti gözüyle bakmayan, ülkenin ve geleceğin şekillenmesi için plan ve projesi olan bir liderdir. Öyle bir lider ki hedef kitlesi sadece Türkiye sınırları ile daraltılmış değil; dini, ırkı ve coğrafyası ne olursa olsun; nerede mazlum bir insan varsa ona ulaşmak, onun derdiyle hemhal olmak, onların sıkıntılarını paylaşmak ve çözüm üretmeye çalışmak için çabalayan bir liderdir.
O bu cihanda kuru bir liderlik, başkanlık kavgasının önderi değildir. İliklerine kadar inandığı değerlerin yeryüzü coğrafyasına hakim olması için çalışan ve bütün mesaisini bu yolda sarf eden gerçek bir muvahhiddir. Bu yüzden değil midir gittiği her ülkede, Doğusuyla–Batısıyla miting yapacak kadar kalabalık insan seliyle karşılanması ve bağırlarına basılması. Bunu başka türlü nasıl yorumlayabiliriz.
Şu an Hüseyin Besli ve Ömer Özbay’ın birlikte kaleme aldığı Bir Liderin Doğuşu; Recep Tayyip Erdoğan isimli kitabı okuyorum. Kitabın adından anlaşılacağı üzere sonradan lider olunmuyor; olunsa bile bir yerler eksik kalıyor. Oysa Erdoğan vefalı, duygusal, rikkat, belagat, fesahat vb. özelliklere sahip karizmatik bir liderdir.
İmam-Hatip lisesi öğrencisi iken tanıştığı Necip Fazıl ve MTTB kültürü belki de hayatının en önemli mihengi noktasıdır. Gençlik yıllarından beri siyasi hayatın bütün kademelerinde aktif rol alması da onun şu an içinde bulunduğu noktaya taşınmasında önemli etkenlerin başında gelmektedir. Tepeden inme, siparişçi bir görev alma sürecinin içerisinde hiç bulunmamış; geldiği her noktadaki göreve, ipek kozasının dokunuşu gibi gergef gergef nakış işçiliği içerisinde gelmiştir. Zaman zaman gül bahçelerindeki dikenler elini yüzünü kanatsa da o hiçbir zaman yılgınlığa düşerek pes etmemiş, hayata küsmemiştir. Mücadeleci tavrı, sonuç odaklı çalışmaları, ekip ruhuyla hareket etmesi ve sonunda kadere tevekkül onun hayat düsturlarıdır.
İnsan hayatı üç “an”dan ibarettir; mazi, ati ve an… Mazi geçti; atiyi görüp göremeyeceğimiz belli değil; öyleyse yaşanılan, içinde bulunulan “an”ı en iyi şekilde değerlendirmek gerek. Bu yüzden bizim inancımızda tûl-i emel (uzun emel) pek uygun görülmez; ama insanın niyeti hayr olunca Allah, yapacağı işleri düşünmeyi, yani akıbeti de hayreyliyor. Gençlik yıllarında başlayan, Büyükşehir Belediye Başkanlığı süreçlerinde filizlenen ve hapishane koridorlarında perçinlenen devletin en üst makamları olan Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapma düşüncesi bir makam sevdası olarak gönlünde yer etmiş değildir. İstanbul gibi mega bir şehri yöneten ekip niçin Türkiye’yi yönetmesin? Niçin tüm ülkeye hizmet edilmesin? Gaye bu olunca Allah da niyeti hayr olan insanların önünü açıyor. Yapılan bütün kötü hesapları da bozuyor.
17 ve 25 Aralık algı operasyonları ile ülkenin birlik ve beraberliğine kasteden paralel ihanet çetelerinin uygulamaya çalıştığı senaryo da Allah’ın yardımıyla boşa çıkıyor. Sezai Karakoç’un ifadesiyle “kaderin üzerinde bir kader olduğu” onun hayatının bu noktasında bir kez daha tecelli ediyor.
Mensubu olduğum Memur-Sen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı yalnız bırakmayarak Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde destekleme kararı aldı. Ben de “bi-taraf olan bertaraf” olur diyerek alınan kararı onaylıyor ve destekliyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devletine yaklaşık 12 yıla yakın Başbakan olarak hizmet eden Erdoğan, yeni Türkiye’nin ve bütün İslam aleminin umut beslediği bir lider olarak Cumhurbaşkanlığını ziyadesiyle hak ediyor. Bir hizmet aracı olarak gördüğü bu makama da en layık kişi olarak 12. Cumhurbaşkanlığını devralacağı günü hep birlikte bekliyoruz.
Bu seçimde bazı ilkleri de yaşıyoruz. Cumhurbaşkanı adayımız Recep Tayyip Erdoğan’ın kendini sağ ve sol ilan eden, varlık sebepleri diğerinin bitirilmesi ve yok edilmesi üzerine kurulan partileri kendine karşı bir safta, bir “çatı”da hizaya getirmesi gözlerden kaçmayacaktır. Keşke bu birliktelik 12 Eylül, 28 Şubat dönemlerinde sağlanmış olsaydı da bir gençlik heba olup gitmeseydi.
Biz de bu kutlu yolda “milletin adamı”, “uzun adam”a yolun açık olsun; Allah yar ve yardımcın olsun diyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.